Bartın'da KİAP'ın Çalışmaları Konuşuldu
Bartın Bilgider’in bu hafta sonu konuğu Muş Alparslan Üniversitesi Öğretim Görevlisi Erdal EKER’di.
Erdal Eker “Kürt Sorunu ve Bu Eksende KİAP'ın Çalışmaları” konulu bir sunumda bulundu.
Erdal Eker'in sunumunun özeti:
“Bizleri bir araya getiren ve kendi rahmetiyle kardeşler olmamızı sağlayan Allah’a hamdolsun. Bu geceki konumuz KİAP Düzleminde Kürt Sorunu ve Müslümanlar. Kardeşlik İçin Adalet Platformu 2010 tarihinde oluşturuldu. Bu düzlemde Müslümanların Kürt Sorununa Şahitliği ve Müdahalesi ile ilgili çalışmamızı sunacağız. Bununla beraber konu başlıklarımız şunlardır. Kürt Sorunu nedir?, kronolojisi ve ulus devlet mantığıyla ilgili algılar nelerdir. Kürdistandaki siyasal aktörleri değerlendireceğiz.
Kürt sorunu ortaçağda ulus devletlerin icadıyla ulusal sorunlar meydana geldi. Westfalya anlaşmasından evvel nation kavramı kavim olarak kullanılırken daha sonra ulus kavramı olarak kullanılmaya başlandı. Ulus kavramını açacak olursak etnik bir düzlemde homojenize edilmiş insan topluluğudur. Türk ulus devleti, Fransa ulus devleti v.b. Fransa devrimi ve aydınlanma felsefesi ile birlikte imparatorluklar çöktü ve ulus devletler ortaya çıktı. Osmanlıda da İkinci Meşrutiyetle beraber İttihat ve TerakkininTürk Milliyetçiliği ideolojisiyle birlikte Lozan’dan sonra Türk Ulus devleti kuruldu. Türk Ulus devletinin kurulmasıyla bazı düşmanlar türetildi. Bunlar Kürtler, Müslümanlar ve o zaman için Sosyalistlerdi.
Kürtler anadoluda yaşayan kadim bir medeniyetken, Türklerle beraber yaşarken, ulus temelli devlet Kürtleri inkar etmeyi de beraberinde getirdi. 1. Dünya savaşı sırasında Kürtler ve Türkler birlikte mücadele etmişler ve Lozan antlaşmasında azınlıklar haklarıyla beraber anılırken Kürtler hakkında herhangi bir tanımlama geçmemektedir. Kürtler bir coğrafyayla beraber anılıyorlar. Bu coğrafyaya Kürdistan Coğrafyası denmekte. Tarihe baktığımızda ise Selçuklu Sultanı Sultan Sencer döneminde Kürtler Kürdistan adı verilen coğrafyada yaşıyorlar. Kürdistan bugünki İran, Irak, Türkiye ve Suriye coğrafyalarına uzanan bir coğrafyayı kapsamaktadır. Aynı zamanda bu coğrafya halkı Malazgirt Savaşında anadolunun kapılarını Selçuklulara açmış ve onlarla beraber Bizansa karşı mücadele etmiştir. Aynı zamanda Hz. Ömer döneminde kitlesel olarak Müslüman olmuş bir kavimdir. Yavuz Sultan Selim zamanında bölge Beylerbeyliği olarak tanımlanmış ve kendi iç yapısında yönetilmiştir. O günden bugüne kadar gelmiş bir halktır. Tabi ki sorunun kendisini konuşurken sorunun inkar politikalarından kaynaklandığını unutmamak lazım. Biz müslümanların Kürtlüğe ya da Türklüğe bakışı Allah’ın bir ayeti olarak kavimlerin ayrı ayrı yaratılmasıdır. Başka türlüde olamaz. Ortak tutumumuz İslamdır. Ancak müminler kardeştir şiarında olaylara bakıyoruz. İslami ortak bir kimliğimiz var. Ancak ulus devletin bakış açısında ortak değer olarak gösterilen şey Türklüktür. Bu anlayışı aşmak ya da deşifre etmek mümkün olmadığı gibi günümüz ortamında sekülerize olmuş siyasi bakışlar içerisinde Kürtlük ve Türklük üzerinden tartışılmaktadır.
Lozan’dan sonraki süreçte temel sistem kurgusu Türk Milliyetçiliğine dayandığı için Kürtler ilerleyen süreçlerde itiraz etmişlerdir. Güneş dil teorisinden kart kurta kadar bir inkar söz konusudur. Kürtler cumhuriyet tarihi boyunca 4 büyük isyanda bulunmuşlardır. Dersim, Ağrı, Şeyh Said ve en son Pkk isyanıdır.
Bir bölge gerçeği olarak bölgede herkesle muhatap olmak zorunda kalıyoruz. Biz Kürdistanı bir coğrafya olarak tanımlıyoruz. İçerisinde homojen bir şekilde yaşayan insanların var olduğu bir vatan olarak tanımlamıyoruz. Sultan Sencerden beri gelen bir coğrafi tanımlama olarak Kürdistan diyoruz. Pkk isyanı olarak tanımlamamızın sebebi Cengiz Çandarın en son TESEV için yaptığı çalışmada böyle bir tanım kullanıyor. Bunu kullanmayı doğru buluyoruz. Bunun haricinde 27 -28 tane irili ufaklı bir itiraz var Türkiye Cumhuriyetine karşı. 80 öncesinde Kürdistan bölgesindeki örgütler Kürtsel örgütlerdi. Silahlı örgütler değillerdi.
80 ihtilalinin ardından 84 Eruh baskınıyla ortaya çıkan Pkk bölgede farklı siyasi ortamlarında oluşmasını engelleyerek bir baskı ortamı oluşturmuştur. Kendisi dışındaki çoğu örgütü de tasviye etmiştir. Bu durumun oluşmasında özellikle 80 darbesinden sonra Diyarbakır cezaevinde uygulanan insanlık dışı ve anlatmaktan utanç duyduğumuz işgence olaylarının da çok büyük katkısı vardır.
Demokratikleşme süreci ile beraber bölgede farklı düşünceler ve siyasal aktörlerde kendisini göstermeye başlamıştır. Abdullah Öcalanın 1999 da yakalanması ile beraber 2002’de Akparti iktidarının gelmesi açılım süreci ile beraber Oslo ve Habur süreçlerinin oluşması önemlidir. Diyalog ortamının oluşması önemli bir siyasi gelişmedir. Bu süreçte genel af çıkacak ve Pkk silah bırakarak tamamen siyasi bir hareket olarak yoluna devam edecekti. Tabi onlarda bu süreci yönetemediler. Karşılama olayları v.b. toplumun geri kalanında büyük bir infaale dönüştü. Bu infaal de tabi ki ölen askerlerin ailelerinde ve toplumda bir travma bir trajedi olarak devam etmekteydi. Akpartininde inkar politikalarına karşı duruşu ve attığı adımlara karşılık maalesef her seferinde Silvan ve Aktütün saldırıları tarzında saldırılar meydana gelmiştir.
Bu olayların öncesinde örneğin Öcalan “Ateşkesi uzatmaya gerek yok, biz zaten anlaşmaya varıyoruz” tarzında bir açıklama yapmıştır. Bu açıklamadan hemen sonra saldırılar meydana gelmiştir. Son olarak meydana gelen Uludere olayının arkasından neler çıkacak merakla bekliyoruz. Mit ve yargı olaylarının aslında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Nisan ayında yapacağı açıklama beklentisini mi hedefliyor? Tabi ki bunların hepsi zamanla ortaya çıkacaktır.
KCK ise Kürdistan Topluluklar Birliği olarak isimlendirilen içerisinde BDP’ninde yer aldığı bir çalışma. Bu çalışmanın amacı demokratik özerklik elde etmeye çalışmak. Bu anlamda ciddi bir toplumsal mühendislik yapılmaya çalışılıyor. Örgütlenmenin temelinde 1930 yıllara uzanana Stalinist bir mantık yer almaktadır. Bu manada KCK vergi adı altında zorla para toplama, farklı düşünen siyasal algıları tehdit etme gibi baskı yöntemleri uygulayan hegemonik bir yapıdır. Bu manada yapılan operasyonlar bu tehditleri geriletmiştir.
Bu şekilde özetleyebileceğimiz bir Kürdistan profili var ve biz Müslümanlar bu duruma nasıl yaklaşacağız ve nasıl bir tavır takınacağız. Müslümanlar olarak KİAP bunun üzerine oluştu. KİAP kardeşlik için adalet platformu şeklinde formülize ettiğimiz bir düzlem. KİAP Müslümanların ortak bir insityatif oluşturma ihtiyacından doğdu. Kürt sorununda ortak bir insiyatif geliştirme ihtiyacından doğdu. Toplum Müslümanları muhafazakar sağcı bir kimlikle tanıyor. Bu anlayış Müslümanları insiyatif almayan ve toplumsal olaylara müdahale etmeyen bir yapıda zannetmekte.
KİAP, Kürt sorununda Müslümanların ortak bir inisiyatif kurma gereksiniminden doğdu. Toplumun kendisinden habersiz olduğu veya muhafazakar sağcılıkla karıştırdığı İslami yaklaşımı tanıklaştırmak gerekliliğinin açık bir şekilde kendini hissettirdiği ve çatışmaların yoğunlaştırıldığı bir dönemde bölgedeki çeşitli İslami kurumlar, bir çağrı yayınlayarak inisiyatif alınmasını istedi.
“Adalet Çağrıcıları İnisiyatifi” adıyla bir çağrı yayınlandı. Bu çağrıda “ Şu mevcut kaos ve çözümsüzlüğün kaynağının Kemalist sistem olduğu; Halkın yoğunlaşan çatışmalar karşısında çaresiz kaldığı; Açılımın tamamlanmamış, olumlu ancak zaaflı bir süreç olduğu; Sorunun silahlı boyutunun muhatabının PKK, Kürt sorununun muhatabının ise tüm Kürt halkı olduğu;” şeklindeki tespitler yapıldıktan sonra şu ifadelerle çağrı sonlandırılıyordu.
“Bizler “Adalet
Çağrıcıları İnisiyatifi” çağrı grubu olarak, hükümetlerin veya seküler Kürt örgütlerinin söylemlerinin dışında bağımsız İslami kimliğimizle ve özgün duruşumuzla Kürt sorunu ve son günlerde şiddetlenen çatışmalar karşısında tüm Müslümanları adalet temelinde tavır geliştirmeye çağırıyoruz.”
Adalet Çağrıcıları İnisiyatifi, bu çağrının yanında bir de Kürt sorununda ortaklaşılması gereken tespit ve taleplerin yer aldığı bir bildiriyi imzaya açarak çalışmanın fikri ortak paydasını oluşturmayı hedefledi.” Şeklinde bir bildirisini sundu.
Söz konusu çağrıya olumlu yanıt veren ve ilkesel çerçeve anlamına gelen bildiriyi imzalayan kurumlar tarafından 19 Eylül 2010 tarihinde Diyarbakır’da Kürt Sorunu Çalıştayı düzenlendi.
Çalıştayda 19 maddelik bir sonuç bildirgesi yayınlandı ve Kürdistan ölçeğinde KARDEŞLİK İÇİN ADALET PLATFORMU (KİAP) adıyla bir platformun kurulması kararı da alındı.
KİAP, Hükümetlerden, küresel güç odaklarından, pkknın oluşturduğu demokratik toplum kongresinden bağımsız Müslümanların insiyatifini oluşturan bir hareket olarak kendini tanımlıyor.
Gündem itibariyle de kendimizi bağımsızlaştırdık. İşleyişimizi de istişare zemininde oluşturduk. İçinin kirletilmesine rağmen Kürt sorunu yoktur, ümmetin farklı sorunları vardır deyip onu izole eden cemaatlere ve zihinlere rağmen biz kürt sorunu varlığıyla beraber bunun ancak ümmet anlayış içerisinde çözülebileceğini savunan bir şahitlik kurumuyuz mesajını vermiştir.
Kürtlerin ve diğer halklarında kurtuluş reçetesi İslamdır. Bizler buna sarsılmaz bir inançla iman ediyoruz. Her türlü halkın hakkının kullanma güvencesinin İslam olduğunu söylüyoruz. Ancak İslami değerlerin hakim olmasıyla halkların kardeşçe yaşayabileceklerine inanıyoruz. Ne var ki bu hakların Kürt halkının sorunlarını bu sistem içerisinde geleceğe erteleme sorumluluğunu üzerinden atmıyor. Aksine inancımız mevcut durumlar içerisinde de çözüm üretmeyi ve bunları sisteme dayatmayı gerekli kılıyor. Biz bu sebeple KİAP üzerinden farklı bir anlayış getirmeye çalışıyoruz.
Sunum soru cevap ve yorumlarla devam etti.
Haber: Mehmet Ebu Selim
HABERE YORUM KAT