Bartın'da "Gaybi Konularda Ölçü" Semineri
Hamza Türkmen, Bartın Özgür-Der’de ‘Gaybi Konularda Ölçü; Akaid Kitapları’ konulu bir seminer verdi.
Bartın Özgür-Der’de bu hafta ‘Sırat-ı Müstakim Usul Çalışmaları’ bağlamında ‘Gaybi Konularda Ölçü; Akaid Kitapları’ konulu seminer verildi. Hamza Türkmen, konuşmacı olduğu seminerde özetle şunları söyledi:
Rüşt yaşına giren kimse hayatın anlamıyla ilgili sorular sormaya başlar. Ben niçin yaratıldım? Hayatın anlamı nedir? Bu hayatın sonu var mıdır, yok mudur? Öldükten sonra ne olacak? Hz. İbrahim’in çevresini, yaratılışı tahkik etmesi buna güzel bir örnektir. Allah herkesi yarattı, iyiliğe ve kötülüğe meyletme özelliği verdi. Bütün insanlara emaneti, onu kavrayacak akletme gücünü verdi. Yaratılış ve Allah’ı birleme fıtratından bahsediyor Rabbimiz, böyle bir kapasitemiz var. Fakat hiç kimse bir şey bilmeden doğdu. Çevremiz bizi yönlendiriyor. Rasulullah’tan (s) gelen bir rivayette şöyle denmiştir ‘’Kişi fıtrat üzere doğar, sonra annesi ve babası onu Müslüman ya da başka dinden yapar.’’
Fatır Suresi 32 ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor “ Kitab’ı miras bıraktığımız kullarımdan bir kısmı kendi nefislerine zulmeder, bir kısmı orta gider, bir kısmı ise hayırlarda yarışırlar.” İnsanoğlu verilen nimetin kadrince seferber olursa hayatı doğru anlamlandırması böylece mümkün olacaktır. Hepimizin tefekkür, tedebbür, tahkik, tezekkür, fıkhetme kapasitesi var, Rabbimiz bu kapasitemizi kullanmamızı istiyor. Hayatın anlamını yorumlayarak bildiğimiz ve bilmediğimiz alanlarda (gaybi konularda) mutlaka tahkik etmemiz, bilgi inanç bağını kurmamız gerekiyor. Yüce Rabbimiz akleden kalplerden bahsediyor, akletmeyen kalplerin hayvanlardan beter olduğunu söylüyor. Müslümanlar olarak gerek kendi imanımız gerek akıl baliğ olmuş, rüşt yaşına ulaşmış herkese tutarlı bir muhakeme yolu göstermek açısından bir yöntem takip etmemiz gerekir. Bakara Suresinde “Kendisinden şüphe olmayan bir Kitap, ki O muttakilere rehberdir, onlar gayba inanırlar, namazı kılarlar, rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.’’ deniyor. İşte bunlar İbrahimi geleneğin temel vasfı. İnsan-ı kamil olmanın yolu bundan geçiyor. Gayba inanmak Kuran’da“yakin” ifadesiyle geçer.”Yakin” kesin, kuşkusuz, tartışmasız bilgi anlamına geliyor. Dolayısıyla gayb bilgisinin böyle kesin bir bilgiye dayanması gerekmektedir. Rabbimiz Nisa Suresi 84. Ayette “Onu tedebbür etmiyor musunuz, tahkik etmiyor musunuz, o Allah’tan başkasından olsaydı onda birçok çelişkiler bulurdunuz” diyor. Kesin-yakin bir bilgiyle kuşkusuz iman etmemiz isteniyor ve önce tahkik etmemiz isteniyor. İbrahim (as) ın diliyle Enam Suresinde “Böylece İbrahim’e göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk ki kuşkusuz bir bilgi (yakin) ile inananlardan olsun diye.’’ Fussilet Suresinde “afak” ta ki ve “enfüs” te ki ayetlere bakın diyor Rabbimiz. ”Afak” yeryüzündeki ve göklerdeki muazzam mekanizmayı kavramaktır.”Enfüs” ise kendi nefsimizdekini. Rabbimiz bütün bunları görebilmemiz, idrak etmemiz için gereken melekeleri vermiştir. İçinde akıl ve mantık olan, bağ kurma gücü olan akleden kalpler vermiştir. Kuran-ı Kerim’de akıl kavramı sadece tekil olarak geçmez. Bir eylem olarak geçer. Onu kavramaya çalışıyoruz ama kapalı sırlar kalıyor. Nahl Suresinde Allah-ü Teala “Siz annelerinizin karnından hiçbir şey bilmeden doğdunuz.” buyurmaktadır. Doğduğumuzda hiçbir şey bilmiyoruz ama akletme yeteneğimiz var. Rabbimiz de bizi başıboş bırakmadığı için vahyini gönderdi. İki cennet ehli kendi arasında konuşuyor Araf Suresinin 43. Ayetinde Rabbimiz bunu canlandırmış “Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi biz hidayete ermiş olamazdık” şeklinde. Dolasıyla bizim için doğru yol olarak Kuran’ın, vahyin, Rabbimizin bize vahiy lütfunun asıllığı çok önemli ve hayatidir. Araf Süresinde “Biz onlara Kitap getirdik, iman edecek topluluğa bir hidayet ve rahmet olmak üzere onu kesin bir bilgiyle çeşitli biçimlerde açıkladık” diyor. Kuran-ı Kerim’de bize bildirilen tüm hayatın bilgisini ve metafizik, gaybi hayatın bilgisini idrak etmemizle ilgili üç tane kavram kullanılıyor. Birincisi aynel yakin, İkincisi hakkal yakin, üçüncüsü ilmel yakin. Aynel yakin görerek kavrayarak Bakara Suresi 260. Ayette İbrahim ‘’Ölüleri nasıl dirilttiğini göster Rabbim diyor.’’ İkincisi hakkal yakin, Kuran’da hakkal yakini en iyi açan kıble ayetidir. ‘’Yüzünü göğe çeviriyorsun, kendilerine Kitap verilenler bunun Rablerinden hak olduğunu bilirler’’ Bakara Suresinde kitap hakkında anlaşmazlığa düşenler, hakkı terkedenler deniyor rahmet afak ve enfüs, Rabbimizin bizi yarattığı başıboş bırakmadığı, bize ilettiği hak olan dinidir hakkal yakin olarak. İlmel yakin mevzuu, ilim bir şeyi hakkıyla kavramak için ulaşılan bilgi. Mutlak gaybı Allah bilir ayette ‘’İleride bileceksiniz mutlaka ateşi göreceksiniz sonra onu aynel yakın olarak görüp nimetten sorguya çekileceksiniz’’ deniyor. Müslümanın düşüncesini oluşturan ne varsa ya haktan ya ilimden yakin olarak çıkardıklarımız olmalıdır. Allah katından Kuran bize gaybden geliyor, hakkal yakin olarak kavranması Allah’ın bizim için tayin ettiği kesin bilgiyle-vahiyle oluyor. Bizim kıyametle ilgili bilgimiz bir sanıya bir şüpheye ait olmamalı, kesinlik teşkil etmelidir. Bu boyutuyla ‘’Öyleyse sen sabret, Allah’ın vadi haktır, kesin bilgiye inanmayanlar sakın seni telaşa ve gevşekliğe sürüklemesinler’’ Ayette gaybi konularda kitabi düşünmemiz, yakini bilgi sahibi olmamız isteniyor. Şimdi Kitapla ilişkimiz, gayba iman konusunda bilginin asıl kaynaklığı hususunda içinde yaşadığımız toplum, verilen eğitim, popüler kültür, evvelden gelen atalar dininin etkileri yakinilik kesinlik konusunda, itikadi ve ameli mezhepler konusunda bizi gevşekliğe düşürüyor mu düşürmüyor mu?
Allahu Teala Kitabı okuyup idrak edebilirsin, evreni incele, bak ve bunlara göre karar ver diyor. Sorumlu olduğumuz alan içinde bulunduğumuz işittiğimiz vakıadır ve yaratılmış olandır. Biz yaratılmış olan üzerine düşünebiliriz, bu konuda hareket edebiliriz. Ama geleneksel form bu konuda yakinin değil zanni ve kuşku duyulacak bilginin peşinden gidiyor. Örneğin: Rasullah’ı (s) rüyasında gördüğünü haşa Allah’la irtibat kurduğunu iddia edebiliyorlar. Gelenekçi formda gaybi konularda Kuran dışı ölçüler, şek, şüphe, zan, reyb bunlar maalesef yakini olanın üstüne çıkıp insanları yönlendirebiliyor. Yine çağdaş cahiliyyede modernist formda görsel bilgi, tiyatro , sinema, futbol maçları gibi alanlar insanları asabiyeye sürüklemektedir. Rabbimiz cahiliyeyi asabiye kavramıyla ifade ediyor. Batının ürettiği kavramlarla kutsal olanlar belirlenmek isteniyor. Bunlar inanç haline getirilebiliyor. Oysa kuddüs olan Allah’tır. Kutsal olanı yalnız Rabbimiz belirler. Oysa Rabbimiz Beyyine Suresinde “Dini sadece Allah’a has kılmaktan” bahsediyor. Eğer kendimi bir şeye adayacaksam bu Allah için olmalıdır. Batılı kavramlar ve yaşam tarzları için olmamalıdır. Beni yaratan bana yol gösteren görme, duyma işitme gibi muazzam nimetler veren hepimizin Rabbi olan Allah. Böyle bir Rabbin ilettiği, gerçek özgürlüğe ulaşabilmemiz için fıtrata en uygun, eşyaya ve tabiata en uygun bir yol, tevhit yolu olmalıdır. Ve din sadece Allah’a has kılınmalıdır. O’nun gösterdiği ölçülerle imanımızı tamamlamalıyız. Bakara Suresinde “Müminler gayba iman ederler” deniyor. Peki gayb nedir? Gözle,kulakla kavrayamayacağımız, idrak edemeyeceğimiz şeyler. Bizim aklımız beynimiz sınırlı. Rabbimiz yolladığı Kitapta belirtiyor ‘’Leyse Kemislihi Şey’ün’’ ‘’Allah yaratılmışlara benzemez.’’ O halde biz yaratılmışlar için düşünebiliriz. Ama Allah yaratılmamıştır. Yaratılmayan benim göremediğim bilemediğim ayrı bir alem var ve bu gaybtır. Bu anlamıyla mutlak gayb var bir de yaratılmışlar için mukayyet gayb var. Bu konuyu Rabbimiz 3 başlıkla işliyor Kuran’da : 1- Geniş zamanda gayb . Ali İmran Suresinde geçiyor “Sana vahyettiğimiz gayb haberlerinden; Meryem’i kim himayesine alsın? Meryem’e kimin bakacağını kalemlerini attıkları kurayla belirliyorlardı.” Bir haberden bahsediliyor, bunu sen evvelden bilmiyordun deniyor. 2- Şimdiki zamanla ilgili gayb . Cin Suresi ilk ayetinde ”Bana beni dinleyen cinlerin olduğu vahyedildi” deniyor. Ama Allah Rasulu (s) o anda bunu bilmiyor. 3- Gelecek zamanla ilgili gayb. Rum Suresi girişinde Rabbimiz “Rum yenildi ama yakında yenecek ve siz sevineceksiniz” diyor. Bunlar yaratılmışlar için, bir de yaratılmayan ve indi özelliklerimizin kavrayamadığı gayb var. İdrak alanımızın içinde olmayan gayb. Bu gaybla ilgili Rabbimizin çok az işaretli haberleri var; işte gayba iman budur. Kitaba bakıyoruz kitap Allah’tan mı değil mi? Tedebbür edin diyor, “Eğer Allah’tan başkasından olsaydı onda bir çok çelişki bulunurdu” deniyor. Rasullullah (s) Kuran’ın diliyle Sebe Suresinde “Gelin birer ikişer, benim sözlerimde bir eğrilik var mı bu Allah’tan mı değil mi haydi bunun gibi on sure getirin “ diyor. Kuran’da bize indirilen ayeti kelimeleri kavrama konusunda Ali İmran Suresi 7. Ayetinde bize bir ölçü belirtiyor. 1- Gaybi konulara yakini olarak iman etmemiz,zandan kaçınmamız isteniyor. 2- Kuranı anlama konusunda Kuran’ın bir kısmının muhkem olduğunu ve bunların Kuran’ın anası (temeli) temel taşları olduğunu söylüyor. Bir kısmı müteşabihtir. Onların teviline kalbinde eğrilik olanlar ona uyar diyor. Dinde rasih olanlar da bilebilir. Ama dinde rasih olanlar yani uzmanlar Kuran uzmanları müteşabih yani farklı anlamlara gelebilen ve benzeşen muhkem gibi son derece açık mesela “Allah yaratılmışlara benzemez”, ”Zan haktan hiçbir şey ifade etmez” bunlar son derece açık muhkem ayetlerdir. Allah’ın indirdiği sabit olan, kesinlik ifade eden, korunmuş olan Kuran’ı Kerim’dir. Resul’den (s) gelen rivayetler ise bu anlamda sübut-u kati konusunda kesinlik ifade etmez, zannidir. Biz Resullah’ın (s) örnekliğine tabii oluyoruz, usvetül hasene olan örnekliğine. Ve Kuran dışında yeni bir kitap getirmiyor Resullah (s). Resullah’ın tabii olduğu, iman ettiği gayb bilgileri korunmuş, yakinilik ifade eden Kuran’dadır. O Kuran’daki gaybi ayetleri diğer insanlar daha kolay anlasın diye basit bir şekilde anlatıyor, kendinden bir şey katmıyor, eğer katarsa onu şah damarından tutar kopartırız diyor Rabbimiz. Rasulullah (s) Allah’ın ölçülerini insanlara ileten, onları beyan eden, uygulamalarıyla örneklik oluşturan, model olan rehber kişidir Resullullah (a.s). Hicri 1.-2. Asırdan bu yana uzmanlık alanında İslam alimleri büyük ölçüde bu nazik konuda çözümler ortaya koymuşlar: Gaybi konularda sübutu kati delaleti kati nas asıldır. Sübutu kati olmayan delaleti kati olmayan naslar (hükümler) itikata konu teşkil etmez onlar zandır, şektir, şüphedir. Zanda doğruluk olabilir ama mutlak doğru değildir. Delaleti kati ne anlama geldiği tartışmasız çok açık olandır. ‘’Allah yaratılmışlara benzemez”. Mesela birisi çıkmış diyor ki Allah’ın bilgisi acaba nasıl? Allah benim kiminle evleneceğimi bilir mi? Bu soruları sorabiliyor ve daha ileri giderek ‘’bilemez’’ cevabını verebiliyor. Bizim bilgi formumuz yaratılmış ve sınırlıdır. Ama Allah’ın bilgi formu milyarlarca insanın bilgi formunu yaratan ve milyarlarca yıldızı yaratan samanyolu gibi binlerce galaksiyi yaratan her şeyin mikro ve makro bütün alemin nizamını koyan çok büyük bir varlık ve o yaratılmamıştır. Allah bizim bilgi formumuz gibi düşünmüyor biz gördüğümüz duyduğumuz okuduğumuz ölçüde düşünüyoruz.
İnsan nasıl yaratıldı çamurdan yaratıldı ama nasıl çamur,tin,salsal gibi kavramlar geçiyor. Bir süreç var. Bir anda yaratıldı mı yaratılmadı mı? Bu yorum farkıdır niçin bu yorumlar yapılıyor, çünkü daha iyi anlamak için daha tutarlı izah yapabilmek için yapılıyor. Bu yorumları naslaştırırsak, bu yorumuz kesindir dersek olmaz. Bazı Kuran diyen çevreler geleneksel kesimin yanlışlarını eleştirebilmek için aşırı bir formatta ele alıyorlar. Şöyle diyorlar “İndirilen ve uydurulan” bu tasnif doğru değil. Uydurmak Allah’a ve Resül’e iftira atmaktır. Rasul’den (s) mütevatir gelen bir hadis var “Kim bana yalan izaf ederse cehennemde kendi yerini hazırlasın”. Bir Müslüman ayet okuduğu namaz kıldığı ahirete inandığı müddetçe din adına uydurabilir mi? Uydurursa kafirin ta kendisi olur. Uydurdu denilen bu insanlara biz kafir diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Form yanlış, yani indirilen uydurulan din formu yanlış. Şöyle olmalı; Allah’tan iletilen ve yorumlayanlar olmalıdır. Yorumlamayı da doğru ve yanlış yorumlayanlar şeklinde ayırmamız gerekir. Yanlış yorumlayanları da dışlamak yerine uyarmamız gerekmektedir. Rabbimiz Nisa Suresinde “Ey iman edenler, yeniden Allah’a, Rasule, Kitaba ve Kitaplara iman edin” buyurmaktadır. Yanlış yorumlayanları yeniden bir ıslah diliyle Allah’la ve Kitap’la buluşturacak bir dil üretmemiz gerekmektedir. Bu insanların bidat ve hurafeleri olabilir ama biz namazı, tesettürü, imanı onlardan öğrendik. Bunlar bizi kitapla, yaşayan sünnetle, hadisle buluşturdular. Maun Suresinde “Vay o namaz kılanların haline “ derken namaz kılmayın mı diyor? Kendinizi düzeltin diyor. Dolayısıyla akidevi, gaybi ve kelami konularda birçok yanlışlar var. Bu yanlışları eleştirelim, düzeltmeye çalışalım, dışlamayalım.
Metotumuz, yol haritamız İslam Dünyasının ahvalinin, toplumsal yaşamımızın, İslami Hareketin gelişmesi, hayatımızı belirlemesi konularında tutarlı bir görüş yakalamaya çalışmak olmalı değil mi? Yaklaşımlarımız akait değil bir yorum olarak görülmeli. Kişi görüşünü naslaştırıyor adeta mutlak olarak savunuyor, akait diyor. Rüşt yaşına adım atan şahıs gayb konusunda konuşurken Allah bu konuda ne bildirdi, hangi şey beni bağlar diye sorduğunda bu konuda Allah bize neyi bildirdiyse onunla yetinmeliyim demelidir. Allah Teala Kitabında diyor ya ‘’Denizler mürekkep olsa O’nun ilmini yazarak bitiremezler.’’ İbrahim (s) yaratılışı merak ediyor, ‘’Ölüyü Allah’ın nasıl yarattığını bana gösterir misin Rabbim diyor.’’ Tahkik yasaklanan bir şey değil ki.
Dini yalnız Allah’a has kılmak adına: Zıtlıkları mutlaklaştırmadan hakikata en yakını bulmaya çalışalım. Zannın, müteşabihin peşinden gitmeksizin, gaybi tecessüsü metotlaştırmadan, Kuran’daki lafzen ve manası itibarıyla mutlak anlamda anlaşılan muhkem ayetleri esas alarak, Rasulullah (s) ın Akaid Kitabı Kuran’ı kendimize rehber ve temel kaynak edinelim. Kuran’da geçen Müminlik vasıflarını inşa etmeye çalışarak; salih, müttaki, hayırlarda öne geçen kul olmaya çalışalım. ‘’Bilgi-İnanç-Amel-Şahidlik’’ başlıklarını kavramış ve bunlarla hayatını temellendirmeye çalışan, bu bilinçle kimliğini inşa eden kullar olalım. Ancak bu şekilde yaparsak yitirdiğimiz ‘’İslam Nimetini” Rabbimiz bize lütfedecek ve Müslümanları yeryüzünde Sulh-Adalet-Hak ölçüyle kurulu iktidar sahibi kılacaktır. Bu Allah’ın vaadidir.
HABERE YORUM KAT