Barolar Birliği, şimdi de AİHM’e gider mi?
Bir iş yerinde çalışırken, haksız kararla çıkartılırsınız.. Kanuni haklarınız da verilmez.. Mecburen dava açarsınız..
Diyelim, yerel mahkeme talebinizi kabul etmezse.. Yargıtay’a gidersiniz.. Hakkınızı almak için tüm hukuki yolları dener, mücadele edersiniz..
Böylesi bir hak arayışına, kimin itirazı olabilir?
Adı üstünde, “hak arayışı!”
İtirazı bırakın; tam aksine, herkes bu mücadeleye şapka çıkartır, saygı ile karşılar..
Bir de tersinden örnek verelim..
Mahallenin kabadayısı, gariban birisini gözüne kestirmiş..
“Sen bu mahalleden taşınacaksın” diyor.
Niye?
“Niyesi yok, ben öyle istiyorum.”
Gariban vatandaş, taşınamıyor.
Kabadayı, karakola gidiyor. Savcıya gidiyor, mahkemeye gidiyor.. İlla o adamı mahalleden attıracak..
Böylesi haksız bir mücadeleye saygı duyulur mu?
Ne mümkün!
Bu mücadeleye saygı duyulmadığı gibi, kimse buna “hak arayışı” da diyemez..
“Hakkın gaspı” der..
“Despotluk” der..
“Zalimlik” der..
Barolar Birliği’nin yaptığı da, buna benziyor..
Başörtüsünün yasak olduğu dönemde, sürekli itiraz ediyorduk.
Yerel mahkeme reddediyor.. Bölge İdare Mahkemesi’ne gidiyorduk.
O olmuyordu, Danıştay dairesine temyize gidiyorduk..
O da olmuyor, İdari Dava Daireler Genel Kurulu’na itiraz..
“Bir hakkın teslimi” için didinip duruyorduk.
Başörtü yasağının kalkması, insanların özgürce, inançlarını yaşayarak okuma-çalışma hakkını elde etmesi için mücadele ediyorduk.
Saygı duyulacak bir hak mücadelesi veriliyordu..
Peki, bu yasakçıların ısrarı ne?
Danıştay 8. Dairesi, “sadece başı açık olarak avukatlık yapılabileceği” şeklindeki dandik kuralın yürütmesini durdurmuş.
“Başın açılmasını istemek, aksi takdirde mesleğin ifasının engellenmesi, bir hakkın kısıtlanması demektir. Yanlıştır” demiş.
Barolar Birliği, “İlla yasak olsun. İlla insanlar kısıtlansın. İlla insanların özgürlüklerine engeller çıkartılsın” talebinde ısrar etmiş...
Danıştay İdari Dava Daireler Genel Kurulu’na itiraz etmiş..
Niye itiraz ederler ki?
İnsanların meslek hayatlarını bitirmek için, niye bu denli ısrarcı olurlar ki?
Üstelik sıfatları, “savunma odaklı bir meslek kuruluşu..”
Üstelik, “engellenmesini istedikleri kişiler, kendisine üye olan avukatlar..”
Bir tüzel kişilik, kendisini oluşturan üyelerinin, temel haklarının kısıtlanması için böylesi bir cansiperane mücadeleye niye girer?
“Yasak talebi içeren” bir dilekçeye nasıl imza atar?
Bu utancı nasıl göğüslerler?
Sanki bir hakkı elde etmek için çaba sarfediyormuşçasına, “Bizim üyelerimizin bazıları, avukatlık yapamasınlar” diyerek tüm mesailerini bu işe nasıl harcarlar?
Sonrasında; yasaklamak istedikleri, engellemek istedikleri o avukatların yüzlerine, nasıl bakarlar?
“Hakkını arama”da ısrarcılık ne kadar saygıyı hakediyorsa..
Yasaklama için/despotluk için/insanların özgürlüklerini kısıtlamak için bu denli ısrarcı bir mücadele de, o kadar hakareti hakediyor.
Görüyorsunuz işte..
Üniversitelerde başörtü yasağı kalktı.. O malum ahlaksızların iddia ettikleri olumsuzlukların hiçbirisi olmadı.
Buna rağmen, inat ediyorlar, “Avukatlara başörtü hakkı vermeyiz” diyorlar..
Bu hak, Danıştay kararı ile alınıyor..
Tekrar itiraz ediyorlar..
Ayak diretiyorlar..
Danıştay İdari Dava Daireler Genel Kurulu da yasaklama talebini reddetti..
Bakalım şimdi nereye gidecekler?
Bu şaşkınlar, AİHM’e bile giderler..
“AİHM, hakkı kısıtlananın gideceği bir mahkeme. AİHM’e gidecek birisi var ise, o da avukatlık yapması engellenen başörtülüler” demeyin..
Onlar o kadar yüzsüzdürler ki, “Bazı avukatlar başlarını örtünce, biz avukatlık yapamıyoruz” diyerek, “hukuk”u tersyüz edip yine AİHM’e giderler..
Üniversitede başörtü yasağı ile ilgili davada, İstanbul Barosu, “Yasak sürsün” diye, müdahil olmamış mıydı?
Bunlardan her türlü hukuk hokkabazlığı beklenir..
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT