Baro Seçimleri: Ataletin Kuşattığı Bedenler
Arkadaşımız Av. Ömer Faruk Karagüzel, İstanbul Baro Seçimlerini Haksöz-Haber için değerlendirdi.
AV. ÖMER FARUK KARAGÜZEL / HAKSÖZ-HABER
BARO SEÇİMLERİ: ATALETİN KUŞATTIĞI BEDENLER
Malumunuz geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Baro Başkanlığı seçimleri gerçekleştirildi. Hukukun Üstünlüğü Platformunun adayı Mehmet Sarı, Özgürlükçü Çağdaş Avukatların adayı Several Ballıkaya Çelik, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubunun adayı Mehmet Durakoğlu, İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubunun adayı Ali Rıza Kaplan ve Avukat Hakları Grubu adayı Ömer Kavili İstanbul Baro Başkanlığı ve Yönetimi için yarıştı ve bir süredir hakimiyetlerini kemikleştiren Laikçi Kocasakal’ın adayı Durakoğlu İstanbul Baro Başkanı oldu.
Hararetli tartışmaların eşiğinde, Genel Kurul salonuna asılı “İmralı Tecriti Kaldırılsın”, “Jin Jiyan Azadi” afişlerinin altında, “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganlarının gölgesinde bir genel kurul daha geride kaldı.
Genel Kurul henüz başlamış, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal veda konuşmasına başladığı dakikalarda ellerinde “Hepimiz Tahir Elçiyiz” yazılı posterleri taşıyan 70 - 80 kişilik grup toplantının yapıldığı salona girerek her zamanki oyunbozanlıklarıyla toplantıyı sabote ettiler. Katledilen baro başkanı Tahir Elçi’nin fotoğraflarını taşıyan bu kişilere söylenecek pek de bir şey yoktu. İlk bakışta anlamlı bir eylem bile denebilirdi. Sonradan anlaşıldı ki dert Tahir Elçi ve onun acımasızca katledilişi değildi. Tahir Elçi’yi yad eden sloganlar yerini, solun o bilindik kutsal parodisine bıraktı: “Faşizme karşı omuz omuza.” Grubun faşist olarak kastettiği ise malumunuz. Yine sol ajitasyonu, yine ağıtları, yine mazlumu ve mağduru kullanarak şehit devşirme provaları.
“Faşizme Karşı Omuz Omuza” sloganlarını duyan ve o esnada kürsüde hazır bulunan Ümit Kocasakal biraz fırsattan istifade biraz da lisanına uygun olarak gereğini yaptı. “Kaçak Saray” edebiyatından başlayan, Erdoğan ve AK Parti marifetiyle yapıldığını iddia ettiği hukuksuzluklara uzanarak bilindik nakarat cümleleri tekrar eder. Baronun sonuna dek siyaset yapacağını vurgular, ebeden siyasete müdahale edeceğini ima eder. Türkiye’deki hukuk sisteminin nasıl iyileştirileceği, hukuk sistemini tıkayan sorunların nasıl çözümleneceği ve sair hususlar her zamanki gibi unutulup gider.
Ümit Kocasakal’ın konuşmasının devamı malumunuz; İslami kesimlere ve onların ilkelerine, AK Parti’ye ve onun destekçilerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve temsil ettiği tüm kesimlere olan kinin tezahürü. Parmağını sallayarak bağırıp çağıran, hukuk adamı kimliğinden uzak, bir halk parti temsilcisi gibi konuşan Kocasakal, salonda azınlık bulunan Hukukun Üstünlüğünü Platformu Üyelerine hukuk, adalet, insanlık dersi vermeye devam eder ve yasaklardan dem vurur. Bu aşamada salon artık epeyce gerginleşmiştir.
Kocasakal’ın mevcut baro yönetimi ve onun zihniyetini temsil eden ve Hukukun Üstünlüğü Platformu’nu hedef alan insanlık, adalet, özgürlük, hukuk dersi ile devam eden veda konuşmasına birkaç hususu hatırlatmakta fayda var. Bugün olmadık hukuksuzluklardan, olmadık yasaklardan mızmızlanırcasına şikayet eden sabık Baro Başkanı’na, yönetimi uhdesinde uygulanan Başörtüsü Yasaklarını hatırlatmak isteriz. Staj Eğitim Merkezleri’ne almaktan korktuğunuz başörtülü avukatlara yaşattıklarınızdan sonra hangi insanlıktan hangi adaletten, hukuktan, bilimden ve uygarlıktan bahsediyorsunuz? Sabık başkanın konuşmasına ilişkin değerlendirmeleri uzatarak kendisine olmadık değerler ve analizler yüklemek istemediğimden bu bahsi burada kapatıyorum.
Genel Kurul pek çok açıdan ders niteliğinde idi. AK Parti ve Erdoğan nezdinde pek çok grup İslami kesimleri hedef tahtasına koydu. Aday grupların konuşmacılarına yönelik itiraz eden bir arkadaşımıza elli kişinin nasıl saldırdığını, tekmelediğini, itip kaktığını, kapılara sıkıştırdığına şahit olduk. Adalet, ifade özgürlüğü, halkların özgürlüğünden bahseden Özgürlükçü Çağdaş Avukatların kendilerinden başka kimseye adalet istemediklerine ve hiçbir vakit istemeyeceklerine tanık olduk.
Peşi sıra gelen Baro Başkan adaylarının yaptığı konuşmalar adeta birbirlerinin eksiğini tamamlar nitelikteydi: “Bütün sorunların kökeninde İslam ve siyasi iktidar, bütün sorunların çözümünde laiklik ve Atatürk vardı!”, “Bütün Günahlar Recep Tayyip Erdoğan’a, Bütün Sevaplar Kendilerine Aitti!”
Mehmet Durakoğlu, Ümit Kocasakal, Several Ballıkaya Çelik ve aveneleri kendilerine biçtikleri elbiseye uygun olarak vazifelerini üstün başarıyla yerine getirdiler. İdeolojilerine, kimliklerine, duruşlarına, yakışanı yaptılar. Kavramlarla oynadılar, olmayanı oldurdular, mazlumu oynadılar, Ergenekon’dan zafer ilan ettiler, laikliği bu ülkenin olmazsa olmaz teminatı gösterdiler, Mustafa Kemal’e bağlılık yeminlerini yinelediler.
Peki İslami kimliği ile var olan, var olma mücadelesi veren, bu mücadeleyi verenlerin yanında olduğunu iddia edenler ne yaptılar? Ne yazık ki İslami kesim baro seçimlerinde yine ve yeniden kulağının üzerine yattı. Hukukun Üstünlüğü Platformu Başkanı Av. Yasin Şamlı ağabeyin çabaları ve çevresindeki avukatlar ile gençlerin özverili çalışmaları takdire şayandı. Kendilerini yürekten tebrik etmek gerekiyor. Genel Kurul günü ve seçim günü Hukukun Üstünlüğü Platformu’ndaki arkadaşların saha çalışmaları tam anlamıyla organize görüntüsü veriyordu fakat aynı durum Genel Kurul salonunda geçerli değildi. Genel Kurul esnasında salonda bulunan avukat sayısının azlığı atalet kavramını bile aratacak cinstendi. Başörtülü avukatların sayıca düşüklüğü, HÜP için ayrılan kısmın diğer gruplara göre geride oluşu üzüntü verecek cinstendi.
“Bizimkiler zaten kazanamaz!” düşüncesiyle iki yılda yalnızca iki gününü Genel Kurula ve seçimlere ayıramayan mütedeyyin avukatlarımız için ne söylenebilir ki! Kimse kimseden bildiri dağıtmasını, pankart taşımasını, afiş asmasını beklemiyor nitekim en azından Genel Kurul’a gelerek şahitlik bilinci içerisinde saf belirlemek bu denli zor olmasa gerekti. Müslüman avukatların hak arama bilinci başta olmak üzere, baro yönetiminde söz sahibi olmak da dahil her şeyi hesaba katarak sistematik düşünmenin, elde ne var ne yok, ne yapılabilir demenin zamanı gelmedi mi? Kısacası takkeyi önümüze alıp düşünmenin…
Seçimler bitti. Hukukun Üstünlüğü Platformu kaybetti. “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır!” romantizmini bırakarak yeniden düşünmek, birlikteliklerimizi çoğaltmak günü gelmiştir.
Seçimlerin hemen ardından bir halka oluşturan ve safları dik tutan, laiklerin saldırılarına karşı sinip köşesine çekilmeyen, “şeriatçılara geçit vermeyeceğiz” sloganlarının karşısında dik duran, Abdurrahim Karakoç’un Hak Yol İslam Yazacağız şiirini okuyan ve seçim alanını inleten genç hukukçu arkadaşlarımızı selamlıyorum!
HABERE YORUM KAT