BANK ASYA Krizi, Ali Babacan ve Spekülasyon
Gülen Cemaati’nin Türkiye ekonomisinde iki büyük dayanağı var:
Birincisi; faizsiz bankacılık alanındaki finans kurumu olan BANK ASYA. Bankanın aktif büyüklüğü 20 milyar TL’ye yakın.
İkincisi; Gülen Cemaati ile irtibatlı iş adamlarının oluşturduğu kurum TUSKON.
İki kuruluş da AK Parti hükümetleri döneminde birbirleriyle ilişki ve iletişim içinde büyüdüler. Ve iki kurumun da gerek 2013 Gezi Olayları ve gerek 17 Aralık Darbe Hamlesi Süreci’nde önce, döviz kurlarındaki muhtemel oynamaları gözeterek milyarlık döviz vurgunu yaptığı üzerinde çokça duruldu. Hatta bu konuda İçişleri Bakanı Efkan Ala, bu dönemlerde BANK ASYA üzerinden 2 milyar dolarlık döviz vurgunu gerçekleştirildiği üzerinde durdu.
Ancak Gülen Cemaati’nin destek verdiği, yerel ve küresel güç odaklarıyla kurulan grift ilişkiler ağındaki “Paralel Yapı” ile gerçekleştirilen 17 ve 25 Aralık Darbe Hamlesi süreç içinde mevcut iktidara ve idari işleyişe karşı merhale merhale işleyecek olan örgütlü bir müdahele ve yeniden farklı bir vesayet oluşturma girişimiydi. Yerel ve küresel ayakları olan bu yeni küresel vesayet hamlesi karşısında teslim olmayan, dik duran ve hesap sormaya başlayan Tayyip Erdoğan ve ekibinin tepkisi, Gülen Cemaati’ne mahalle örgütlenmelerinden finans kurumuna, dershane ve özel okullar alanından, yayıldığı bürokratik mekanizmalara kadar sarsıcı etkiler yapmaya başladı.
Gezi Olayları, dershane tartışmaları ve özellikle de 17 ve 25 Aralık kalkışmalarından sonra Türkiye halkı, zaaflı da olsa dini bir hizmet ve eğitim hareketi olarak gördüğü Cemaat’in ve Cemaat üst yöneticilerinin kendilerini kandırdığını kavramaya başladı. Hizmet Hareketi’nin gittikçe sadece eğitim ve mistik bir dini faaliyet çabası içinde olmadığı anlaşıldı. Ayrıca Cemaat’in özel ajandasının olduğu; bürokrasi içindeki tüm elemanlarının polisinden yargısına, hariciyeden ekonomik alana kadar birbiriyle irtibatlı ve örgütlü çalıştığı; kâinatın imamı denilen liderleri Fethullah Gülen’in beddualarıyla ne kadar kin ve nefret içinde olduğu ve İsrail’i otorite kabul eden yaklaşımıyla emperyal güçlere sığınmacı bir strateji izlediği ve bu hareketin Erdoğan iktidarını yıkmayı amaçladığı anlaşılmaya başlandı.
Hareket’in, bürokrasiden ekonomik alana, eğitim kanallarından sosyal dokunun diğer hücrelerine kadar son beş yılda AK Parti imkânlarını kullanarak ortalama yüzde binlik bir büyüme yaşadığı belirtilmektedir. Şimdi ise kurbağa ile akrebin hikayesi gibi Cemaat, kendi bencilliği nedeniyle, kendi bencilliğini de bazı küresel güçlere ve baronlara kullandırtarak Tayyip Erdoğan ve ekibini akrep gibi sokmak ve devirmek istiyor.
17 Aralık’tan bu yana Cemaat’in Türkiye baronlarıyla, Gezici bileşenlerle, sağcı ve solcu liberallerle, Ümmet coğrafyasındaki olumlu gelişmeler dahil halktan ve adaletten yana olana ve çözüm süreci başta olmak üzere Türkiye’yi hukukileştirecek tüm hamlelere karşı en şirret muhalefet partisi dilinden daha keskin bir dil ve karşı komplolar tezgahlamaya yöneldiği artık büyük çoğunluğun malumu. Bu kavrayış düzeyine gelenler Cemaat’ten kopmaya ve tepki vermeye yöneldi.
Cemaat’in yara alan kurumlarından birisi de görünür ekonomik dayanaklarından birisi olan BANK ASYA oldu. Bu katılım bankasından 17 ve 25 Aralık operasyonlarından sonra mûdilerden kaçmalar, mevduatlarını çekmeler baş gösterdi. Bankanın itibari değerini yükseltmek için Gülen Hocaefendi bağlılarına fedakarlık göstermelerini, arabalarını, ziynet eşyalarını satarak hatta emekli aylıklarını ellerine alarak BANK ASYA şubelerine koşmalarını telkin etti. Muhtemelen TUSKON’un müteşebbis yeni zenginleri de çok sağlam ayakkabı değillerdi. Zira Mart 2014’e gelindiğinde banka, müşterilerinden şüpheli hatta tasfiye edilecek alacakları 668.6 milyon TL’ye ulaştı. Ayrıca yüz milyonlarca TL’lik mevduat hesabı da vadeleri dolmadan kapatılmıştı.
BANK ASYA konusunu yine Mart ayında Başbakan Erdoğan mahalli seçim konuşmalarında dile getirmiş ve Akşam Gazetesi’nden Murat Kelkitlioğlu da “Paralel Yapı banka kurtarıyor” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Hemen Cemaat’in internet sitesi Aktif Haber ve Zaman Gazetesi ekonomi editörü Turhan Bozkurt savunmaya geçti ve BANK ASYA’yı batırma çabalarının akim kaldığını belirtti. Borsada bankanın hisse senetleri düşüşe geçmişti. Bir çare bulunmalıydı. Ve çare bulundu. Sermaye yeterlilik rasyosunu tutturabilmek için iştirak satan banka, panik havasını önleyebilmek için 24 Mart’ta Qatar Islamic Bank (QIB) ile ortaklık görüşmelerine başladığını ortaya attı. Bu spekülatif açıklamayla BANK ASYA hisseleri 3 gün içinde yüzde 53 oranında yükseldi. 5 ay süren bu yalanla hem mevduat çıkışı hem de hisse düşüşü engellenmiş ya da yavaşlatılmış oldu.
Ama QIB ile yapılacak ortaklık yalanı ortaya çıktıkça kriz gene belirginleşmeye başladı. Oysa gerek Sermaye Piyasa Kurulu (SPK), gerek Borsa İstanbul, gerek Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) bu spekülatif duruma el koymalı ve açıklamalarda bulunmalıydı. Ama Erdoğan’ın açık ikazlarına rağmen bu kurumlardan ses gelmedi. Zaten Borsa İstanbul Başkanı İbrahim Turhan, geçen ay Avrupa’ya gittiğinde, Gülenci olduğu bilinen iki yardımcısı idari bir işlemle görevden alınmıştı. Gündemdeki soru şuydu: “BANK ASYA’yı Paralel bürokratlar mı koruyordu?”
BANK ASYA’nın tasfiye edilecek şüpheli alacakları Mart 2014’te 668.6 milyor TL’ye, takipteki kredilerin ilk çeyreğinde 1.2 milyar TL’ye ve Haziran 2014 sonunda da 2.5 milyar TL’ye ulaştı.
Tam böyle bir süreçte AK Parti hükümetlerinde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı yapmış ve şimdi de Başbakan Yardımcısı olan Ali Babacan’ın 6 Temmuz 2014 tarihinde Kanal 24’te canlı yayında BANK ASYA’nın katılımcı bankacılık yapmak isteyen Ziraat Bankası’na satılması için görüşmeler yapıldığını açıklaması ilgiyle karşılandı. Zaman Gazetesi bu haberi “Ziraat, Bank Asya’lı alabilir” manşetiyle verdi ama şike görüntüsünü de engellemek için olsa gerek, bu satış olayı “batmakta olan bankayı almak” anlamında verildiği için karalama kampanyası olarak sunuldu. Böylece hem banka mûdilerinde batan banka imajının yaratacağı panik engellenmeye çalışılıyor hem de mevcut icra ile “al gülüm ver gülüm” muhabbeti içinde olunmadığı ihsas ettiriliyordu. Ama haberin sonunda da Babacan’ın bu açıklamasından sonra hisselerin yüzde 7 oranında yükselişe geçtiği belirtiliyordu.
Daha sonra Ziraat Bankası ile Bank Asya arasında böyle bir görüşme geçmediği ortaya çıktı. Zaten aynı gün Başbakan Başdanışmanı Yiğit Bulut canlı yayında HABERTÜRK’te, Babacan’ın, BANK ASYA’nın Ziraat Bankası tarafından satın alınacağı açıklamasını yalanladı ve SPK’yı göreve çağırdı. Göreve çağırdı; zira Babacan’ın bu spekülatif açıklamasıyla bir gün içinde yüzde 7 değer kazanan bankanın hisselerini hangi elinden çıkarmış ve hangi zavallılar satın almıştı?
Olan Cemaat’in dindar ama muhakemesiz, fedakâr ama vahyi ölçülerden mahrum tabanına oluyordu. Fethullah Gülen’in rehberiyetine uyarak mücevherlerinden arabalarına kadar satarak bankayı kurtarmak için aldıkları katılım hisseleri pula dönüşüyordu. Ve banka yönetimindeki zaaflar, kötü gidiş ve manipülasyonlar nedeniyle Bank Asya’nın hisseleri işleme kapatıldı. Gülen’in rehberliği, bağlılarını Kur’ani nasslardan, Mütevatir Sünnet’ten ve ümmet dayanışmasından uzaklaştırdığı gibi, dünyada da dünya nimetlerini kaybettirmeye itiyor.
Oysa Ali Babacan, Bank Asya hisselerine değer kazandıran açıklamasını yaptığında, bu bankadan son 6 ay içinde 5.5 milyar TL mevduat çıkışı olmuş ve sermaye yeterlilik rasyosu tamamen bozulmuştu. Bu nedenle de Gelir İdaresi Başkanlığı BANK ASYA ile yaptığı tüm protokolleri sonlandırmıştı. Acaba Babacan kandırılmış mıydı; yoksa Paralelci bürokrasi onu da ağlarına mı takmıştı?
Muhtemelen TMSF’nin devreye girmesi bekleniyor ve bir aldanış senaryosunun daha sonuna yaklaşılıyor.
YAZIYA YORUM KAT