1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Bangladeş'teki halk ayaklanması Arap devrimlerinden etkilendi!
Bangladeş'teki halk ayaklanması Arap devrimlerinden etkilendi!

Bangladeş'teki halk ayaklanması Arap devrimlerinden etkilendi!

Ramisa Rob, Hasina diktası ile Arap diktatörlerinin işledikleri suçların benzerliğine dikkat çekerken halkların taleplerinin de birbiriyle bağlantılı olduğunu ifade ediyor.

09 Ağustos 2024 Cuma 17:00A+A-

HAKSÖZ HABER

Bangladeş'te İngilizce yayın yapan Daily Star Gazetesi'nin jeopolitik analizlerinden sorumlu olan Ramisa Rob, Bangladeş'teki halk devriminin Arap coğrafyasındaki özgürlük ayaklanmalarıyla benzerlikler taşıdığını ifade ediyor.

Hasina ile Kaddafi, Mübarek ve Bin Ali'nin ülkeleri üzerinde kurdukları baskıcı yöntemlere dikkat çeken Rob, bu duruma karşı tartışmalı bir çözüm önerisinde bulunsa da halk devrimleri arasındaki bağlantıları göstermesi açısından önemli bir makale kaleme almış. Ramisa Rob aynı zamanda özellikle Tunus örneğinden hareketle diktatörlere karşı atılan adımların sürekliliğinin değerini vurgularken Arap Baharı'ndan gerekli derslerin çıkartılması gerektiğini belirtiyor. 


Ramisa Rob / Daily Star

Başka bir diktatöre nasıl kanmazsınız?

Şeyh Hasina'nın Awami Ligi diktatörlük rejiminin hızla çöküşü, 5 Ağustos 2024'te gerçekleşene kadar inanılmaz görünüyordu. Dünyanın en uzun süre görevde kalan kadın devlet başkanının tarihi çöküşü, 2010 yılında başlayan ve otoriter rejim karşıtı ayaklanmaların bölgedeki kötü şöhretli diktatörleri birbiri ardına devirdiği Orta Doğu'daki Arap Baharı'nı yansıtmaktadır. İstifasından önce Bangladeş'in eski Başbakanının öğrenci kotası reform hareketine en az 450 kişinin ölümüne neden olan zalimlikle karşılık vermesi, Tunus'un Bin Ali'si, Mısır'ın Hüsnü Mübarek'i ve Libya'nın Muammer Kaddafi'si gibi devrik Arap liderlerinin saplantılı otokratik eğilimlerini ve acımasız yöntemlerini andırmaya başlamıştı.

Ülke çapındaki protestolarda 3 Ağustos Cumartesi günü yankılanan "tek nokta istifa sloganı" -Ek Dafa, Ek Dabi- Arap Baharı'nın sloganı olan "Halk rejimi yıkmak istiyor" sloganını anımsatırken, özgürlük için çabalayan toplumun her kesiminden insanların kitlesel olarak bir araya gelmesinin yarattığı umut ve coşku görüntüleri de aynı şekildeydi. Ancak görüntülerin ötesinde, Bangladeş'in tarihi hareketi ile Arap Baharı arasındaki en önemli paralellik, itici güçleridir: kitlelerin, gençlerin, orta ve alt sınıfın, yozlaşmış, korku taciri diktatörlükler tarafından teşvik edilen ciddi eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı bastırılmış hayal kırıklığı ve sosyo-ekonomik şikayetleri.

Arap Baharı, bir hafta önce Şeyh Hasina'da olduğu gibi görünüşte yenilmez liderlerin düşmesine yol açmış olsa da, çoğu ülkede zafer kısa ömürlü oldu, nefret edilen rejimlerin çöküşü bunun yerine daha fazla kargaşaya yol açtı. Sadece Tunus, devrimden bir başarı öyküsü olarak çıktı ve geçen yıl gerilemeye başladı. Suriye, Libya ve Yemen'de savaş sürüyor... Mısır ise bir askeri darbeye ve ardından da Mübarek'ten daha kötü bir liderin yükselişine tanık oldu. Bangladeş daha öncekilere benzemeyen sismik bir rejim değişikliğinin keşfedilmemiş sularında gezinirken, ülkelerin demokratik rejimlere geçişteki başarısızlıklarının altında yatan nedenleri anlamak çok önemlidir.

Yazar Anand Gopal, Jacobin dergisinde yayınlanan bir podcast'te Arap Baharı'nın başarısızlığını, baskıcı hükümetler devrildikten sonra meydan okunmayan neoliberal ekonomi politikalarına bağladı. "Yoksullar ve işçi sınıfı kolektif olarak ve bir sınıf olarak örgütlenecek yapısal güce sahip olmadıkları için, bunun yerine kendilerini farklı bir şekilde, örneğin İslam'ı temsil etmeyen daha elit figürlere karşı Müslümanlar olarak tasarladılar. İslamcılar işte bu noktada devreye girdi" diye açıklıyor Gopal. Bangladeş'teki yönetim sisteminde yapıcı bir değişim için ekonomi politiğin rolü küçümsenemez.

Bangladeş'te uzun süredir var olan ve birçoğu kendi çıkarları için Şeyh Hasina rejimine sessizce bağlı kalan elitler ile temel ekonomik ve insani haklardan mahrum bırakılan işçi sınıfı ve işsizler arasındaki eşitsizliğin, her şeye gücü yeten bir rejimin bir daha asla terör ve cezasızlıkla hüküm sürmesine izin verilmeyeceği bir sisteme doğru ilerlerken ele alınması gerekiyor. Öfke var, nefret var ve bu her zaman böyle olacaktı. Parçalanmış toplumun bunu çözmek için birleşik bir diyalog kurması gerekiyor. Tunus'un Bin Ali'si kaçtıktan sonra arkasında kaos içinde bir ülke bıraktı. Vandalizm, yağmalama ve ayaklanma beş gün boyunca devam etti. Bir sonraki Başbakan Muhammed Gannuşi kabineyi değiştirene kadar ülke huzursuzluğa tanık oldu. Hasina'nın düşüşünü tetikleyen derin eşitsiz sistemleri ele almadan "ifade özgürlüğü" ve "özgür ve adil seçimler" için bir şemsiye fikir olarak demokrasi, bizi dünyayı değiştiren bir ana rağmen devrimin sürekliliğini sağlamakta zorlanan Arap uluslarıyla aynı yola götürecektir.

Şeyh Hasina'nın kaçmasından bu yana Hindu azınlıklara yönelik saldırılar artmış, vandalizm, yağmalama, yakma ve şiddet olayları ülkeyi sarmıştır. Bangladeş’in laik kimliği buna çözüm olabilir. Öğrenci hareketleri ise azınlıkları ve azınlıklara ait ibadet yerlerini korumak için adım atmışlardır. Bangladeş'teki tüm toplulukların birliğini korumak ve genişletmek için, geçici hükümet ve bir bütün olarak Bangladeş toplumu, tüm dinlerden marjinalleştirilmiş insanları orantısız bir şekilde etkileyen mevcut sosyal sözleşmeleri değiştirmek için çalışmalıdır. Mısır'da otuz yıllık iktidar Mübarek'e karşı ayaklanmalar sırasında, azınlıktaki Ortodoks Kıpti Hıristiyanlar devrimden sonra ayrımcılığın sona ereceğini düşündüler, ancak bunun yerine ayrımcılık daha da arttı. Beş yıl sonra, şimdiki Cumhurbaşkanı Abdülfettah El-Sisi, İslamcı bir rejimi devirerek göreve geldiğinde, Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki şiddet ve bölünmeler, sosyoekonomik eşitsizlikle birlikte yoğunlaşmaya devam etti.

Geçen hafta tanık olduğumuza benzer bir demokratik ruh ve ulusal birlik patlaması, on yıl önce Arap ülkelerindeki baskıcı rejimleri devirdi, ancak hareketler yapıdan ya da geleceğe yönelik planlardan yoksundu. Awami Ligi gibi zorlu bir diktatörlük düştüğünde, sıfırdan yeni bir yönetim biçimi yaratmak için şiddet içermeyen eylemlerin yıldırım hızıyla devam etmesi gerekir. Bu bağlamda, öğrencilerin ordu ile diyaloğu ve Dr Yunus'un öğrencilerin talepleri doğrultusunda baş danışman olarak atanması bir başlangıçtır. Ancak Awami Ligi rejiminin vatandaşları serbest seçimlerden mahrum bırakması ve yeni siyasi partilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlaması nedeniyle, geçici hükümetin bir takım hukuki güvenceleri sağlaması ve köklü sorunlara dair çerçeve sunan adımlar atması gerekiyor.

Mısır'ın Mübarek'i devirdikten sonra hızla otokrasiye geri dönmesi Bangladeş için ibretlik bir öyküdür. 2012 yılında Mısır, Mübarek'i deviren protestocuların şiddetli muhalefetiyle İslamcı Muhammed Mursi'yi seçti; bu da diktatörlük rejimi Mübarek'inkinden daha otokratik ve Mısır'ın orta ve alt sınıfı için daha zararlı olan dönemin Savunma Bakanı Abdülfettah El Sisi'nin askeri darbesinin yolunu açtı. İnsanları 2011 yılında Kahire sokaklarında sosyal adalet, haysiyet ve demokrasi talepleriyle protesto gösterileri yapmaya iten ekonomik sıkıntılar bugün de devam etmektedir.

1971'den bu yana 12 yıl boyunca Bangladeş'in siyasi manzarası, eski devlet başkanı Ziaur Rahman'ın siyasi hanedanı BNP ile Ulusun Babası Şeyh Mucibur Rahman'ın siyasi hanedanı Awami Ligi arasındaki çekişmeye sahne oldu. Geçtiğimiz günlerde BNP Genel Sekreteri Mirza Fakhrul İslam, eski Başbakan Khaleda Zia'nın oğlu Tarık Rahman'ın Birleşik Krallık'taki sürgünden yakında Bangladeş'e döneceğini açıkladı. Öğrenci koordinatörleri, Bangladeş'in genel sisteminde faşizm, otoriterlik ya da "Şeyh Hasina gibi herhangi bir liderin" bir daha asla ortaya çıkamayacağı bir değişiklik istediklerini dile getirdiler. Tarık Rahman'ın siyasetteki yükselişi, kota reformu hareketinin mücadele etmeye çalıştığı kayırmacılığa dayanıyordu. Siyasi kariyeri uzun süredir şaibe altında; bazı suçlamaları reddetse de 2008'de sızdırılan bir ABD büyükelçiliği telgrafında, ihale kararları ve siyasi atamalar karşılığında "alenen" rüşvet talep eden "kötü şöhretli ve çok korkulan dayatmacı hükümetin sembolü" olarak anılıyordu. BNP ya da diğer mevcut partilerin aynı siyasi dinamiklerle geri dönme ihtimali, tartışmasız bir şekilde aynı yolsuzluk ve kitlesel acılar döngüsünü devam ettirecektir.

Otoriterlikten kurtulmak uzun ve zorlu bir yoldur. Awami Ligi 15 yıl boyunca ülkeyi bir korku kalesiyle yönetti, sınıflar arasındaki eşitsizliği, iktidardakilerin haydutluğunu, hükümet yetkililerinin servete el koymasını, elitler ve hükümet yetkilileri arasındaki yolsuzluğu, kayırmacılığı ve toplumun her köşesindeki hukuksuzluğu normalleştirdi. Daha önce bunların hiçbirini yazamazken, şimdi hukuk sisteminin de Hasina diktasından kurtarılması gerektiğini söylemek zorundayız. Awami Ligi'nin öğrenci kanadı olan ve uzun süredir gençleri ve muhalifleri kaba kuvvetle terörize eden BCL de artık geride bırakıldı; şiddet yanlısı ideolojilerin beyin yıkaması da yapıcı bir şekilde ele alınmalıdır.

Arap Baharı'ndan çıkan tek başarı öyküsü olarak bilinen ve 2014 ve 2019'da iki demokratik, özgür ve adil seçim gerçekleştiren Tunus, şimdi tam da 2011'de mücadele ettiği sorunlarla karşı karşıya. Tunus'taki sivil toplum, 2013'teki Ulusal Diyalog'a aracılık ettiği için 2015'te Nobel Barış Ödülü'nü kazandı. Ancak 2011'den bu yana ekonomik sorunları ele almak için somut adımlar atmadan hem işçi hem de iş dünyası partilerini memnun etmek için uzlaşı arayışı, durgun bir ekonomiye yol açtı, gençleri etkiledi, yaygın bir hayal kırıklığına ve kutuplaşmaya neden oldu. Mevcut popülist Cumhurbaşkanı Kais Said, 5 Ağustos'ta Tunus mahkemesinin potansiyel cumhurbaşkanı adaylarını hapse atmasının ardından muhaliflere baskı uyguluyor ve eleştirmenlere göre Ekim seçimleri öncesinde meydan okuyanları bastırıyor. Tunus'un yaşadığı talihsiz gerileme, otokratik yönetimlerden kurtulmanın çok daha fazla yenilik ile sosyoekonomik haklar arasında bağ kurmaya yönelik yeni bir çaba gerektirdiğini teyit etmektedir.

Değişim asla bir gecede gerçekleşmez, ancak olumlu değişim Arap ülkeleri gibi diğer toplumlardan öğrenmeyi gerektirir. Bu yüzyılda ilk kez bu kadar güçlü bir devrime öncülük etmelerine rağmen, Arap vatandaşları aynı dayanılmaz baskıcı sistemle yaşamaya devam ediyorlar. İkinci Arap Uyanışı kitabının yazarı Ürdünlü eski diplomat Marwan Muasher, Middle East Eye'a verdiği demeçte "Arap Baharı’nın ilk evresinde, Arap hükümetleri yeni toplumsal sözleşmelere ve daha açık siyasi sistemlere duyulan ihtiyacı, yolsuzlukla kurumsal olarak mücadele edilmesi gerektiğini anlasalardı yaşananlar toplumsal barışla sonuçlanabilirdi" dedi.


Daily Star'da yayımlanan bu makale Haksöz Haber tarafından tercüme edildi.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum