Bangladeş’te Yassıada Günleri
Günleri aramızda evirip çeviren Mevla’mız, hemen her gün yeni imtihanlarla sınıyor bizi. Son yıllarda toparlanma halinde olan ümmet, Tunus’ta, Yemen’de, Libya’da, Mısır’da ve en son Gazze’de sınıfı geçmeyi başardı. Buna karşın, Suriye’de bütünlemeye kaldı; geçip geçmeyeceğini zamanla göreceğiz. Tüm bunların ötesinde, İslam coğrafyası topyekûn olarak geçtiğimiz yüzyılı büyük yenilgiler ve geri çekilişlerle kapadı. Şüphesiz bu yenilgilerden en acı olanlarından biri, Pakistan’ın bölünmesi ve Bangladeş adı verilen 160 milyon nüfuslu devasa ama köksüz bir ülkenin doğması oluşturdu. Sayısız insan kaybına, ardı arkası kesilmeyecek cinayetlere ve bölünmelere neden olan bu girişim, Müslümanların elinin zayıflamasıyla neticelendi, o kadar.
Bangladeş’te, Devlet Başkanı Zillur Rahman ile Başbakan Şeyh Hasina Vecid’in eline kalan devlet erki, 42 yıldan beri devam eden istikrarsızlığı, istikrarlı bir şekilde sürdürüyor. Öyle ki, nüfusunun dörtte üçü günlük 2 doların altında yaşayan bir ülke Bangladeş. Meghna Nehri'nde çarpışan gemilerden sonra ırmağın cesetlerce kapandığı, onlarca kişinin bir gecede donarak öldüğü, tekstil fabrikasında üzerlerinden adi bir kilitle kilitlenen 120 işçinin yanarak kavrulduğu insan soyunun kıymetinin yok farzedildiği bir coğrafya. Wikileaks belgelerinde adı geçen Türkiye’deki JİTEM yahut Kontgerillaya karşılık gelen Acil Müdahale Taburu’nun İngilizlerin de desteğiyle “çapraz ateş” adını verdiği suikastlar zinciriyle öldürülen insanlarla dolu olan ülke. Tibet zulmünden kaçıp kendilerine sığınan Müslümanlara neredeyse dirsek gösteren hatta zulmeden ülke yönetimi, edinmesi gereken dertleri bırakıp bambaşka bir suni olayla gündemde.
GHULAM AZAM’IN BOYNUNDAKİ İLMEK ABDÜLKADİR MOLLA’DA!
Nüfusunun yüzde 9’unu oluşturdukları halde ülke genelinde ciddi nüfuzu olan Hinduların yaşadığı Bangladeş’te Müslümanlar politik olarak azınlık durumundalar. Açlıkla, yoksullukla, yolsuzlukla, yağmayla, kayıpla anılan ülkede halkın sesi kısılırken ABD’nin ve Hindistan’ın gürültüsünden geçilmiyor.
Tüm bu sürecin merkezinde yer alan Ghulam Azam, önemli bir isim. İlk gençlik dönemi olan 40’lı yıllardan beri kendini İslam’a vakfetmiş birisi O. 1971 yılında o dönemdeki adı Doğu Pakistan olan Bangladeş’in Batı Pakistan’dan ayrılma sürecinde “Birleşik Pakistan” idealinden ayrılmamış bir lider O. Ülkesinde birlikte yaşama adına her türlü politik virajda sorumluluk almış, yol göstermiş, “Bekçi Hükümet” türü formüller üreterek sorun çözücü olmuş siyasi bir aktör O. Bangladeş’teki Cemaat-i İslami’nin otuz yıl boyunca başkanlığını yapmış, Bengalce’ye ve İslam dünyasına onlarca eser kazandırmış bir entelektüel O.
Hindistan’ın kışkırtmalarıyla gerçekleşen kanlı bölünmeden taraf olmadığı için kırk yıl sonra yargılanan ve üç yıldan beri tutuklu olan Ghulam Azam idam ilerlemiş yaşına rağmen idam edilmeyi bekliyor. Her şeyin tepetaklak gittiği ülkedeki sansür nedeniyle yaşanan sürece ilişkin sağlıklı bilgilere de ulaşılamıyor. Tüm bunlar yaşanırken Ghulam Azam’dan yaklaşık 30 yaş genç olan Abdülkadir Molla, Eylül ayında ömür boyu hapis cezası almış olmasına rağmen, adeta apar topar asılarak idam edildi. Cemaat-i İslami’nin öncü kadrosu içinde yer alan, Azam ile birlikte Pakistan’dan ayrılmamak için mücadele etmiş ve daha önceleri The Daily Sangram gazetesini de çıkaran Molla’nın tarihe geçecek infazı Bangladeş’te iktidarın içine ne kadar çok iltihabın yayıldığının da bir göstergesi. Bangladeş’te ekonominin, insan haklarının dibe vurduğu son yıllarda sormak gerekir Bangladeş’teki devlet ricaline: İlmek, Ghulam Azam’ın yahut Abdülkadir Molla’nın mı yoksa Bangladeş’in geleceğinin mi boynundadır diye!
BANGLADEŞ’TE HORTLAYAN 60’LARIN TÜRKİYESİ
Türkiye’nin kimseye hayrı olmadığı, açık oy gizli sayım dönemlerinin yaşandığı yıllardan kurtulup halkın sözünün hafif duyulmaya başlandığı, ezanın özüne döndüğü vakitlerdir ellili yıllar. Sonrasında yaşanan süreci içine sindiremeyen “devletin esas sahipleri”nce ipleri çekilen başbakan ve bakanlarla hatırlanan 60’lı yıllar Türkiyesi bugünlerde Bangladeş’te can buluyor. Hükümet içerisinde bulunmuş, yer yer bakanlık dahi yapmış olan insanlardan tutun da ömrünün sonlarında ihtiyar bir entelektüele kadar pek çok isme darağacı yolu gösterilirken, dünya kamuoyu suskunluğunu koruyor.
Asya’da şehvetli kethüdalar, yağdanlıkçı paşalar, görmemiş bürokratlar kol geziyor. Türkiye’deki şimdilerde kütükleri Silivri’de olan, ömürleri sivillere parmak sallamakla geçmiş omzu kalabalıkların bir dönem açtığı yola revan olmuş üniformalılarla dolu oralar. Arap olmadıkları için uyanışın kendilerine dokunmayacağını düşünen yanık tenli, fötr şapkalı, İngiliz aksanlı, raca duruşlu, beş çayına düşkün basiretsiz beylerden geçilmeyen ülkelerin miadı çoktan doldu. Ortadoğu’daki ateş, faya dönüştü. Uyanışın fay hatları Ortadoğu’nun, Afrika’nın ve Asya’nın her yerine kılcal damarlar gibi ulaşıyor. Nerelerde sarsıntılar yumuşak geçecek, nerelerde iktidarlar yerle yeksan olacak içinde bulunduğumuz tarihi yıllarda hep birlikte göreceğiz.
YAZIYA YORUM KAT