“Bana TSK’da suç işleniyor dedirtemezsiniz!”
Demirel olsa böyle derdi: “Bana TSK’da suç işleniyor dedirtemezsiniz!” Ama Büyükanıt, e-muhtıranın kendisi tarafından yazılıp yayınlandığını açıkladı. Bu önemli..
TSK da, diğer kurumlarla birlikte, herkes, hepimiz özeleştiri yapmak durumundayız.. Herkesin mıntıka temizliğine ihtiyacı var..
Evet! Bu şart.. Bu konu dünün konusu değil. Bana kalırsa temel sorun burada gizli. “Kol kırılır yen içinde kalır” diyerek bu sorunu çözemeyiz. Kırık kol yen içinde kalınca kollar çolak oluyor, kangrenleşiyor.. TSK’yı da, MİT’i de, Emniyet’i de, korucu sistemini de tartışacağız.. Bu tartışma bu kurumları zaafa uğratmaz, aksine onu zaafa uğratan, için için yiyip bitiren hastalıklardan kurtulmak için bu şart!
Evet ne yazık ki, bir meslektaşımızın dediği gibi: “TSK’da darbeci barınmaz” diye “Benim adamım suç işlemez” çıkışı yapan Başbuğ’a, bir meslek duayeni çıkıp da “Bugüne kadar darbeleri yapanlar hangi TSK’nın komutanları idi?” diyemedi.”
Aynı zihniyet. Aynı bakış açısı..
Demirel de bunu söylerken belinde silah taşıyor olsaydı, kimse ses çıkartmazdı/çıkartamazdı..
Bu dün de böyleydi, bu gün de..
Dün daha kötü idi. Bir de kendilerini alkışlatıyorlardı, brifinglerde..
“Rejim ve Atatürk sözkonusu olduğunda, insan hakları, hukuk devleti, başka herşey teferruattı.” Sonuçta o işi yapanların günahları öylesine büyük, öylesine büyüktü ki, bütün cezalar ona nisbetle küçüktü.. Legal-illegal yollardan ipinin çekilmesi gerekirdi..
Sezer niye Ali’lerden birinin torununu Anayasa Mahkemesi’ne atadı ki.. Kılıç Ali’nin oğlunun askerlerle arasının sıkı fıkı olmasının başka bir sebebi var mı?
Bırakın TSK’da suç işlenmesini, bu memlekette mesela cumhurbaşkanını, Meclis başkanını, başbakanı yargılayacak mahkemeler var, ama mesela Genelkurmay başkanını görevdeyken, askeri bir suçundan dolayı yargılayacak bir mahkeme yok..
Genelkurmay başkanları, hem “masum”, hem de “la yüs’el”dirler, bu anlamda! Mesela Askeri Şura kararlarına karşı yargı yoluna gidilememesi de böyle bir şey sanki.
TSK’ya, icabında yargı işlemez yani!
“TSK’da darbeci barınamaz” iddiasına gelince, güler misin, ağlar mısın?
Bugüne kadar darbeleri kim yaptı?
Aynı ülkede mi yaşıyoruz?
Böyle bir iddianın sahibinin hangi sözüne, ne kadar inanabilirsiniz?
İstanbul’daki toplatıda konuşan kişi ile, Ankara’daki basın toplantısında konuşan kişi gerçekten aynı mı? Yoksa metin yazarlarından mı kaynaklanıyor bu ciddiyet farkı?..
Gün geçtikçe, bir şahsın, bu iddiaları dinleyenlerin zekasından kuşkuya düşmeden bunları söylemesinin imkansız olduğunu düşünerek, kendimi aşağılanmış hissediyorum adeta!
Başbuğ’un sadece sözleri değil, GATA’da yaşananlar da beni aynı şekilde rahatsız ediyor..
Ergenekon Terör Örgütü konusunda askeri savcıların sessizliği de.
Ele geçen silahlarla ilgili söylenenler de..
Sanki, daha önce sivil şahıslar hakkında niyet okuma yöntemi ile insanları mahkum eden benim..
Eğer ETÖ sanıkları, haklarında karar verilmediği için masumlarsa, DTP hakkındaki tavır nereden kaynaklanıyor? Ya da Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun sunumuna yansıyan o legal ve illegal faaliyetlerle ilgili iddialar neyin nesi? O andıçlar neyin nesi idi? Batı Çalışma Grubu’nun yaptıklarını da biliyoruz!
Sahi bugüne kadar darbe yapan askerler hangi ordunun mensubu idiler?
Sonuçta biz birbirimize benzeriz.. Devletin kadroları da “U” borusu gibi birbirine bağlıdırlar. Zaten değil mi ki, herkes layık olduğu gibi idare olunur. Biz birbirimize benzeriz yani.. Hiç bir kurum sütten çıkmış ak kaşık değil bütünü ile yani.. Tencere yuvarlanıp, kapağını buluyor sonunda..
Asker yapmaz, sivil yapmaz, siyasi yapmaz, Türk yapmaz, Kürd yapmaz, Arap yapmaz, Alevi yapmaz, Sünni yapmaz, Diyanet yapmaz, o zaman bu işleri kim yapıyor kardeşim..
Mardin’de neler olduğunu gördük..
Hiç kimse kendi içindeki çürük cevizleri temizlemeye yanaşmıyor. Kendi gözündeki merteği görmeden başkasının gözünde çöp arıyor. O zaman da olacak olan bu..
Hiç kimse sahiplenmiyorsa, o zaman bu darbeleri, ben ve babam yaptı herhalde..
Başbuğ’un özür dilemesi beklemiyorum, ama hiç olmazsa bundan sonra en azından bu konulara değinmeden konuşmalı.
Çünkü kendilerinin ne söylediği kadar, dinleyenlerin ne anladığı da önemli.
Hani bir de bu konuşmaları izleyen, dinleyen, değerlendiren yabancı misyonlar var. Hani adamlar bu sözleri dinlerken gülüyorlardır herhalde..
Kimse bizi ciddiye almaz sonra.. Böyle zamanlar da söz gümüşse, sukut altındır hani..
Selam ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT