1. YAZARLAR

  2. Bülent Korucu

  3. Balyoz tutuklamalarına 'asker' desteği
Bülent Korucu

Bülent Korucu

Yazarın Tüm Yazıları >

Balyoz tutuklamalarına 'asker' desteği

13 Şubat 2011 Pazar 00:56A+A-

Balyoz Darbe Planı davasında 163 tutuklama kararı çıkması, sanıkların resmî ve gönüllü avukatlarının tepkisini çekti. Mahkeme kararını ve gerekçeyi tek tek analiz ettiğimizde mahkemenin haklılığı ortaya çıkıyor.

Delilleri karartma ihtimalinden başlayalım. Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde ele geçen belgeler bu gerekçeyi ve 'delillerin toplanıyor' olmasını ispat etmeye yetiyor. İstihbarat Şube Müdür odasının zeminine saklanan 43 klasör evrak mahkemede delil kabul edildi. Söz konusu dokümanın yargılama konusu olduğunu Mısır'da sağır sultan bile duydu. Bir devlet memurunun bunları adalete teslim etmemesi suçtur. Hele hele imha etmek üzere saklaması daha büyük suçtur. İmha konusunu kafamdan uyduruyor değilim. Tuğamiral Sinan Azmi Tosun başkanlığındaki askerî bilirkişi heyetinin raporu, imha itirafını kayıt altına alıyor. 30 sayfalık raporda şu ifadelere yer verilmişti: "İsth. Bçvş. Erdinç Yıldız, 3 ve 5 numaralı hard disklerin kullanımına 28 Temmuz 2009 tarihinden itibaren son verildiğini, söz konusu disklerin aramanın yapıldığı 6 Aralık 2010 tarihine kadar, imha edilecek diğer malzemelerle birlikte kullanım dışı olarak çeşitli zamanlarda İKK kısım amirliğindeki dolaplarda, kimi zaman da uygun yer yetersizliği nedeniyle İstihbarat Kısım Amirliği odasında döşeme altında bulundurulduğunu belirtmiştir." Demek ki özel yetkili savcı Fikret Seçen baskın yapıp belgeleri yakalamasaydı, imha edilmiş olacaktı. İmha işlemini bugüne kadar davada adı bile geçmeyen bir astsubayın kendi başına yapacağını düşünmek mümkün mü? Kapı gibi askerî bilirkişi raporunun kayıt altına aldığı itiraf ortada duruyorken tutuklama vermeyecek yargıcın cübbesini çıkarıp başka iş yapması gerekir. İmha demişken aklıma başka örnek geldi. Birinci Ordu Komutanlığı'nın kozmik odasından kripto çözme özelliğine sahip ve çok önemli bilgiler içeren 2 adet dizüstü bilgisayarın çalındığı belirlenmişti. Dönemin Komutanı Org. Hasan Iğsız'ın 'devlet sırrı' gerekçesiyle askerî savcıların bile arama yapmasına izin vermediği, yüz ve parmak izi tanıyan kapılarla donatılmış ve 17 haneli şifrelerle açılabilen kozmik oda, hırsızlardan korunamamıştı! Sokak arası mağazalarda bile güvenlik kamerası var ve hırsızlar akşam ana haber bültenlerinde boy gösteriyor. Böyle korunaklı mekânlardan özel donanımlı bilgisayar çalmak için görünmeyen adam filan olmak lazım. Ya Gölcük için söylenenler? "Belge üretme çetesi, zemini sökerek 9 çuval belgeyi yerleştirmiş." Küçük bir kâğıt belki fark ettirmeden atılabilir, ama 43 klasör evrak hem de karoların altına nasıl gizlenir? Bence Balyoz savunucularının Oscar adayı Başlangıç filmini iyi izlemelerinde fayda var. Belki de izlemişlerdir. Yakında "Babamızın zihnine rüyasında birileri girerek darbe fikrini aşılamışlar" derlerse şaşırmayacağım.

Gelelim katalog suçlarına: Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu 100. maddesi, normal suçlar için 'kaçma, delilleri yok etme ve tanık ile mağdurlara baskı' ihtimalini tutuklama gerekçesi olarak sıralıyor. Ancak 'katalog suç' denenler için yukarıdaki şartları aramıyor, doğrudan tutuklama yapılabileceğini öngörüyor. Sadece 'kuvvetli şüphe'yi yeterli sayıyor. Bu suçlar, 'soykırım ve insanlığa karşı suçlar, kasten öldürme, işkence, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar'. Demek ki mahkemenin saydığı ve bizim kolayca ispat ettiğimiz gerekçelere aslında ihtiyacı yokmuş. Anayasal düzene karşı suç isnadıyla yargılanan kişiler, kaçma şüphesi ve delilleri karartma ihtimalini göz ardı ederek bile tutuklanabilirmiş. Sıralanan suçların niteliğine dikkat edildiğinde sanığın korunmasından tutun, suçun temadisine kadar pek çok fayda dile getirilebilir. 'Kocası tarafından katledilen Ayşe Paşalı'yı koruyamayan devlet' eleştirilerini örneğe uyarlayalım. Devlet, 9 subaylar olayında cuntayı değil ihbar edeni cezalandırdığı için bağıra bağıra gelen darbeden kendini koruyamamıştı. Haklarında anayasal düzene karşı kuvvetli şüphesi bulunanları ellerindeki silah ve yetkiyle serbest bırakmak akla da hukuka da sığmaz. Kendini koruyamayan devlet, Ayşe Paşalı'ları hiç koruyamaz.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT