'Balyoz' AK Parti'yi uyandıracak mı?
Bu 'balyoz' kime? Cevabı belli. Balyoz'un hedefi tıpkı, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven gibi diğer darbe hazırlıkları ile ıslak imzalı ve kafesli eylem planları gibi Meclis çoğunluğu ve hükümetiyle AK Parti.
Peki bu planların muhatabı olan hükümet ne düşünüyor, ne yapıyor, ne yapacak? Hükümet 'balyoz'u ciddiye alıyor mu? Bunu bilmek istiyoruz. Yoksa bütün bu bitirme planlarını üzerine almıyor mu?
AK Parti halktan aldığı emanete ihanet etmek niyetinde değilse bu ülkede 'darbe' kelimesini lügatlerden çıkaracak icraatlara imza atmak zorundadır. İktidarının yedinci yılında memlekette hâlâ yeni cuntaların ve komploların örgütlenebiliyor olması, eski cuntacıların korunabiliyor olması AK Parti hükümeti için bir zuldür.
Baştan beri belki onlarca darbenin, başbakan dahil üst düzey yöneticilerine suikast planlarının muhatabı olan AK Parti hükümeti artık uyanmalı. Demokrasiyi anayasasıyla, kurumlarıyla ve ilkeleriyle 'geri çevrilemez', darbeyi telaffuz edilemez hale getirmeli. Bunun için yedi yıllık iktidar ve % 47'lik halk desteği yetmez mi?
Hükümet sözcüsü ve başbakan yardımcısı, hâlâ 'sabırla beklemek'ten söz ediyor. Neyi bekleyeceksiniz sabırla? Üç saat içinde cemselerle toplanmanızı mı? Liberal, demokrat aydınların kafasına birer birer sıkılmasını mı? Stadyumlara doldurulan yüz binlerin imhasını mı? Ülkenin bölünmesini mi?
Bu planların hedefi Taraf Gazetesi değil beyler. Ne de hemen enterne edilmesi öngörülen 36 gazeteci. Sizsiniz... Uyanın.
Bu işleri çözmezseniz gelecek seçimlerde millete diyecek hiçbir sözünüz kalmaz. Halkın yarısının oyunu alıp hâlâ darbe tehditlerini savuşturamayan bir hükümet tarihe ve halkına karşı mesûl kalır. Halkın bir daha % 47 oyla destek vereceği demokrat bir hareket de ancak elli yıl sonra çıkar. 'Uzlaşalım, iktidarı paylaşalım' yaklaşımıyla sadece kendinizi inkâr etmezsiniz, halkın da umudunu tüketirsiniz. Halk, '%47 oy aldılar, bunlar bile yapamadı. Bu iş olmaz. En iyisi mi kim güçlüyse o yönetsin bu ülkeyi' noktasına gelir.
Yok hayır, tavır alacaklarına Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü 'sabırla beklemek' tavsiyesinde bulunuyor. Ne sabrı? Bir cuma günü camide görüntülü bir katliama kurban gitmeyi mi bekleyelim sabırla? Müzede patlatılan bir bombayla katledilmeyi mi? Yoksa evimizi basıp yerleştirdikleri silahlarla komploya maruz kalmayı mı?
Ne sabrı? İktidarınızın yedinci yılında hâlâ darbecilerin, cuntacıların kökünü kazıyamıyorsanız ne yapıyorsunuz? Cumhurbaşkanlığı sürecinde alenen ortaya dökülen askerî vesayeti ortadan kaldırmanız için, milli iradeyi hakim kılmanız için aldınız oyları. Şimdi çıkıp, 'aman gerginlik olmasın'la varılacak nokta 28 Şubat'ın Süleyman Demirel'inin durduğu yerdir.
Bir de 'bilgi kirliliği' kaygısını dile getirmiş Hükümet Sözcüsü; "Bilgi kirliliğine sebebiyet verecek açıklamalardan da kaçınmamız lazım" demiş. Aynı 'bilgi kirliliği' nağmeleri Genelkurmay açıklamasında da var. Ne kirliliği? Asıl hükümet ve Genelkurmay bu 'kirliliği' temizlemek zorunda. İşgal ordusunun yapmayacağı planları ve senaryoları hazırlayanlara bu pisliği temizletmeli.
Bu temizlik sürecinde sorumluluktan kaçamayacak bir kişi daha var; dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök. İzzet-i ikbal ile çekilemezsiniz köşenize. Yönettiğiniz orduda neler döndüğünü millete anlatmak zorundasınız. 'Bahçemde torun kovalıyorum'la olmaz. Özkök, ordu içindeki cuntaların, çetelerin temizlenmesine katkıda bulunarak 'bahçede kovaladığı' torunlarına en büyük hediyeyi vermiş olur. Onlara emniyetli, demokrat, yaşanabilir bir ülke bırakır. Özkök, ülkeyi ve torunlarını bu çılgın planları yapanlarla nasıl baş başa bırakabilir?
Bu planlardan sonra artık Türkiye'nin yakın tarihini sil baştan yeniden yazmalıyız; 1 Mayıs'tan Maraş mezalimine, Mumcu cinayetinden Sivas katliamına... Mesele, bu yeni Türkiye tarihinde AK Parti ve Hilmi Özkök 'korkaklar' olarak mı anılacak, yeni Türkiye'nin mimarları olarak mı?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT