Balbay yalnız mıydı? / Darbe hazırlığı off the record olur mu?
Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışan ve hâlâ gazeteciliğin temel reflekslerine sahip editörler herhalde Mustafa Balbay’ın günlerdir gazetelerinde yayımlanan notlarını okurken (eğer sıkılmadan sonuna kadar okuyabiliyorsa) kafalarını duvarlara vuruyorlardır.
Çünkü Balbay’ın niçin sildiğini “Zaten çok mühim değildi”, “Kitap için yeterince malzemem vardı”, “Daha başka konularda çalışacaktım”, “Bilgisayarıma format atılırken arkadaşlar silmiş” diye açıkladığı yüzlerce sayfalık ‘darbe günlüklerinden’ bir gazeteyi birkaç ay kurtaracak kadar malzeme çıkmışken.
Kendi gazetesinde yayımlamak için biriktirdiği notları Alper Görmüş’ün Taraf’ta yazmaya başladığı gibi öylesine damıtılmış, bilindik, aşina ki normal bir gazetede kendine ancak “Geçen yıl bugün ne olmuştu” gibi bir kronoloji köşesinde yer bulabilir.
Yani Balbay, bugün Cumhuriyet’i eski köşe yazılarından bir derleme ile avuturken, aylar önce başka gazetelerde çarşaf çarşaf yayımlanan günlükleriyle kendi gazetesine haber atlatmış ilk gazeteci oldu.
Ellerinin altında o ilk günlükler gibi bir cevher varken manşet sıkıntısıyla geçen günlerine yanan Cumhuriyet’in yazıişleri ve editörleri kafalarını duvarlara vurmayıp da ne yapsın şimdi.
Ama günlerdir o yazı dizisini birinci sayfalarından bağırtarak verdiklerine bakılırsa Ankara Temsilcilerinin kendine sakladığı günlükleriyle yazı dizisi yapmak üzere gazetesine reva gördüğü notları arasındaki bu heyecan farkı bile olan biten hakkında kafalarında Fethullahçı komplolar dışında şüpheler uyandırmaya yetmiyor.
Tabii bütün Ankara gazetecileri Balbay gibi ketum değil. “Karargâhta söylenen nizamiyeden dışarı çıkamaz” düsturuna sıkı sıkıya bağlı değil. Cumhuriyet, “rejim, laiklik, gazetecilikten önce gelir ilkesine sadakat göstermiyor.
Bunun son örneği geçen pazar günü yaşandı.
Balbay’ın da içinde olduğu Ankara gazeteciliği geleneğinin yaşayan diğer iki ustası Fikret Bila ve Murat Yetkin hemen hemen aynı cümlelerle Genelkurmay’dan bildirdiler.
Unsurlarının sırasının bile aynı olduğu haberin kaynağı hakkında bir ipucu vermediler ama kokuları birbirine karışmış o iki haberi birlikte okuyanlar için Yetkin ve Bila’yı Genelkurmay koridorlarında birlikte huzur içinde yürürken hayal etmek zor olmadı.
Muhtemelen tutuklanmamış olsaydı Mustafa Balbay da onlarla birlikte olacaktı.
Peki, bu üçlünün karargâh maceraları bu kadar mıydı?
Mesela Mustafa Balbay’ın günlüklerinde bahsettiği 10 Nisan 2004 tarihinde Şener Eruygur’un Etimesgut Jandarma Eğitim ve Spor Tesisleri’nde “Hükümete karşı işbirliği yapmak için” topladığı gazeteciler arasında onlar da var mıydı?
Balbay’ın günlüklerine göre Şener Eruygur o toplantıyı şöyle açmıştı:
“Arkadaşlar şöyle biraraya gelelim, ne oluyor, ne yapabiliriz, enerjimizi nasıl birleştirebiliriz, bir konuşalım dedim. Hepimiz farklı yerlerde aynı şeyleri düşünen insanlarız ama gücümüzü birleştirmediğimiz için bir sonuç alamıyoruz. Öte yandan da bu iktidar yapacağı her şeyi yapıyor.”
Sonra Balbay’ın günlüklerinde adı verilmeyen bir ses Eruygur’a şöyle sormuştu: “Nedir, nasıl bir şey düşünüyorsunuz?”
Eruygur kimden geldiği bilinmeyen bu soruya “Mesela siz öncülük etseniz, burada üç kişi biraraya geldi, bu on olur, sonra 20 olur. Derneklere yön verilir. Toplumu biraz duyarlılığa sürüklemek lazım” diye cevap vermişti.
Sonra o ses “Biz” diye konuşmayı sürdürdü ve böylece biz de çağrılanların gazeteci olduğunu anlamış olduk:
“Valla paşam bu dediğiniz zor. Bu iş gazete anlamında yazarlardan çok gazete yönetimlerinin işi... Şimdi biz yazdık, şu gazetede şu kadar yazar, ötekinde bu kadar yazar... Köşelerinde yazarlar, ama sonuç alınabilmesi için gazetenin bir yayın anlayışı olarak buna sahip çıkması lazım. O zaman çoğalır bu iş... Geçmişte de böyle olmuştu... 28 Şubat döneminde mesela...”
O üç kişiden biri Balbay’dı.
Ya diğer ikisi?
Onlar da Balbay gibi darbeci paşaya “Önce Özkök işini halletmeniz lazım” diye akıl verdiler mi? Bu darbe hazırlıklarını gazetelerine haber yaptılar mı? Yoksa bu bir Ankara rutinidir, muvazzaf paşalarla mütemadiyen hükümet çekiştirilip, darbe istişare edilir ve güvenip özel darbe hazırlığını sana açan paşanın sözleri gazetecilik etiği gereği off-the record mu kalır?
Balbay’ın günlüklerini okuduk.
Peki, ya en az onun kadar karargâhlara girip çıkmışlığı olan Fikret Bila’nın ve Murat Yetkin’in günlüklerini ne zaman okuyacağız?
Onlar tanıklık ettikleri bu “Gerilimli Yılları” Balbay gibi kayda geçiriyorlar mı? Onlar da gördükleri ve duydukları her şeyi bir gün yazacaklar mı?
Yoksa onların da ofislerinde bilgisayara format atarken kişisel dosyaları saklamasını bilmeyen bilgi işlemciler mi çalışıyor?
TARAF
YAZIYA YORUM KAT