1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Baklayı Ağızlarından Çıkardılar!
Baklayı Ağızlarından Çıkardılar!

Baklayı Ağızlarından Çıkardılar!

Gülen Cemaati seçim stratejisini netleştirirken, tabanı da ustaca taktiklerle CHP ve MHP’ye ısındırıyor!

18 Mart 2014 Salı 12:54A+A-

HAKSÖZ-HABER

Kısa bir süre öncesine kadar Gülen grubundan pek çok isim CHP ya da MHP’ye destek verecekleri şeklindeki iddialara-suçlamalara “kesinlikle doğru değil, hiç öyle şey mümkün mü, belki Saadet ya da BBP’ye verebiliriz” şeklinde karşı cevaplar veriyorlardı. Oysa gerek bağlı yayın organlarında yayınlanan yazılar, haberler, seçim anketi adı altında yer verilen örtülü propaganda yayınları mezkur iddiaların-suçlamaların yalanlanabilecek şeyler olmadığını gösteriyordu.

Ardından dershanelerde eğitim gören çocuklar üzerinden CHP ve MHP lehine seçim çabaları belirginleşti ve nihayet evleri dolaşıp propaganda faaliyeti yürütmeye kadar iş vardırıldı.

İnkar söylemi bütünüyle terk edilmiyor ama giderek dozu azaltılıyordu ve seçime iki haftadan az bir süre kalan bir ortamda artık her şey açık oynanmaya başlandı.

Zaman gazetesinde önce Şahin Alpay’ın köşesinden yapılan CHP’ye oy çağrısı, bugün Ahmet Kuru’nun yazısıyla netleştirilmiş oldu. Gerektiğinde Cemaati temsil etmeyeceği söylenerek “ilgimiz yok” denilebilecek olan Şahin Alpay koçbaşı rolünü oynamış ve ilk hamle yapılmıştı. Ortam da müsait hale geldiğine göre artık kartlar açık oynanabilirdi.

Ne diyor Ahmet Kuru? AKP’ye ders vermek lazım, bunun için de CHP ya da MHP’ye oy vermek durumundayız diyor. Bu arada gerek CHP’nin gerek MHP’nin bir dizi olumlu hasletini, faziletini de saymayı ihmal etmiyor.

Çarpıcı bir çelişki var yazarın zihninde. AKP’li adayların bir kısmı iyi olabilir ama burada parti tercihi önemli, dolayısıyla bu şartlarda AKP’ye oy verilmez derken; bazı illeri sayarak burada CHP’nin muhafazakar tabana yakın isimleri aday gösterdiğini söyleyerek CHP’ye oy verilebileceğini ifade ediyor.

Tamam AKP’ye oy vermemeniz anlaşılabilir bir şey, bu şartlarda tersi mantıklı olmazdı zaten ama CHP ve MHP’ye oy verilebileceğini söylemek bugüne dek savunduğunuzu söylediğiniz değerlerle bağdaşır mı?

Asabiyeciliğin, taifeci hırsın, hizbi öfkenin nasıl bir savrulmaya yol açtığını görmek çok üzücü ve ibret verici! 

***

AKP’ye oy vermek ya da vermemek

Ahmet Kuru / Zaman

On beş yıldır akademik çalışma yaptığım ABD’de yerleşik bir âdet seçim öncesi hangi aday ve partiye destek vereceğine dair birçok kişi ve kurumun açıklama yapmasıdır.

Sözgelimi New York Times gazetesi 1860’tan bu yana her başkanlık seçiminde bir adaya destek açıklamıştır ve bunu bugün web sayfasında gururla ilan etmektedir. Tabii bu tarz bir destek gazetenin tamamen tarafgir bir yayın politikası gütmesi anlamına da gelmemekte, belirli bir denge korunmaya çalışılmaktadır.

Daha fazla sözü uzatmadan önümüzdeki yerel seçimler için kendi argümanımı açıklayayım: Bu seçimlerde Türkiye’nin demokratikleşmesi ve siyasi istikrarı adına AKP’ye oy verilmemesi gerektiğine inanıyorum. AKP’nin bazı şehirlerdeki adayları kişisel olarak iyi olsa bile, yerel seçimler Tayyip Erdoğan tarafından bir tür referanduma dönüştürüldüğü için, böyle bir genel strateji zorunlu hale gelmiştir. Seçmenlerin bulundukları şehirlerde AKP’ye karşı en güçlü alternatif partiye yönelmeleri izlenebilecek en iyi yol olarak görünmektedir. Bu tarz bir stratejinin muhtemel faydalarını ele alalım.

AKP birçok konuda seçmenine verdiği sözleri tutmamıştır. Başkanlık sisteminde ısrar ederek yeni anayasa çalışmalarını tıkamış, başarısız dış politikası ile Suriye ve Mısır’da fiyaskolara maruz kalmış, AVM ısrarı ve lideri Erdoğan’ın kutuplaştırıcı dili ile Gezi olaylarına yol açmış, dershaneleri kapatarak serbest teşebbüs ve eğitim hürriyetlerini çiğnemiştir. 17 Aralık sonrası polislere savcı kararlarına uymama emri vermiş, yargıyı yürütmeye bağlamış, internete sansür getirmiş, yolsuzluk operasyonlarını örtbas etmiş, kendisi üzerine atılan ihaleye fesat karıştırma, medyayı ele geçirme ve sansürleme, yargıya müdahale gibi şaibelerden temizlenme yollarını da tıkamıştır. AKP önde gelenlerinin İranlı ve Suudi Arabistanlı işadamları ile ilişkilerine dair de toplumda soru işaretleri doğmuştur.

Tüm bu olumsuzlukları örtbas etme adına Erdoğan’ın Hizmet Hareketi ve Fethullah Gülen’in şahsı başta olmak üzere TÜSİAD başkanı ve muhalefet liderlerine yönelik hakaretleri de ortada olmasına rağmen, AKP’li bakan ve milletvekilleri tam bir biat kültürü ile hareket ettiklerini ortaya koymuşlardır. Parti’nin propaganda müziğinin bile Türkiye’yi kuşatma yerine lideri ön plana çıkarma üzerine kurgulanmış olması artık AKP’nin bir siyasi partiden çok Erdoğan’ı sevenler derneğine dönüşmüş olduğu imajını uyandırmaktadır. AKP’yi bu yanlışlara iten en önemli sebeplerden biri ‘dindarlar nasıl olsa bana mahkum, CHP’ye oy veremezler’ düşüncesidir. Bu seçimde seçmenlerin CHP ve MHP’ye yönelmeleri ile bu anlayışın yanlışlığı gösterilebilir ve böylece AKP bir siyasi parti olduğunu hatırlayabilir. Kendini sorgulayan AKP’nin düzelmesi ve yeni liderler arayışına girmesi mümkün olur. Özellikle bu seçim kampanyasında Erdoğan’ın yaptığı dini öğeler üzerinden siyaset anlayışının başarısız olması ileriki yıllarda tüm siyasetçilere bir ders olacak ve Bediüzzaman gibi topluma mal olmuş kişileri ve dini değerleri sömürerek oy alamayacaklarını anlayacaklardır.

Tersine AKP seçimlerden zaferle çıkarsa daha da otoriterleşecektir. Bu durumda Türkiye’de medyanın sansürlenmesi ve özgürlüklerin kısıtlanması ile seçimler İran’daki gibi sembolik bir hale dönüşebilir. Tüm bu şaibelere rağmen muhafazakar kesim Erdoğan ve AKP’yi desteklemeye devam ederse toplumun diğer kesimlerinde muhafazakârların prensipsiz olduğu ve onlara demokratikleşme sürecinde güvenilemeyeceği kanaatinin oluşması tehlikesi de söz konusudur.

CHP bu seçimlerde İstanbul, Ankara, Bursa, Hatay gibi şehirlerde merkez sağın da oy verebileceği adaylar gösterdi. Oyları arttığı takdirde CHP’nin merkeze yönelişi sürecektir. Bu yöneliş neticesinde CHP’nin eski dışlayıcı laiklik yerine dindarlar ile barışık pasif laikliği benimsemesi söz konusudur. Aralık 2013’te kamu kurumlarında başörtüsüne karşı bildiriye 134 CHP milletvekilinden sadece 21’i imza atmıştır.

CHP ile dindar seçmenin barışması daha geniş anlamda Türkiye’de dindar ve seküler kutuplaşmanın azalmasını sağlar ve toplumun bütünleşmesine katkıda bulunur. İleride yeni bir anayasa yaparak daha demokratik ve meritokraik (başarı eksenli) bir Türkiye’nin kurulması adına bu önemli bir adım olur. CHP’nin geçmişte yaptığı hatalara bakarak ona oy verilmez denmesi çok ikna edici değildir, zira seçmen geçmişe değil geleceğe yönelik tercih yapar. Dindarlık kriteri açısından bakılsa bile söz gelimi Melih Gökçek’in Mansur Yavaş’tan daha dindar olduğunu kim, nasıl ispat edebilir? Ayrıca İslamcılara geçmişte değişmeleri için tanınan şans bu seçimde de CHP’ye de tanınabilir.

MHP ise Adana ve Erzurum gibi yerlerde oylarını artıran bir sağ parti olarak AKP’ye alternatif hale gelebilir ve daha da merkeze yönelir. Kürt meselesinde Erdoğan ve MİT’in kontrolündeki çözüm süreci kapalı kapılar ardında yürütülmektedir. Merkeze yönelen MHP’nin iştiraki ile bu süreç daha şeffaf ve katılımcı bir hal alabilir. Öte yandan dindar seçmenin AKP’ye sempati duymasına yol açan okullarda seçmeli Kur’an ve Siyer derslerini TBMM’nin gündemine ilk getirenin aslında MHP olduğu unutulmamalıdır. Gerek Gül’ün seçiminde gerekse başörtüsü yasağının kalkmasında MHP olumlu rol oynamıştır. Fakat nedense bu reformlar tamamen Erdoğan’ın şahsına verilmektedir.

Dışlayıcı laiklik geri gelmez

CHP ve MHP’ye oy veren muhafazakar seçmenler yeniden dışlayıcı laikliğin gelmesinden korkmamalıdır. Askerî vesayetin sona ermesi ve başörtüsü yasağının kalkmasında kredi tamamen Erdoğan’a verilmemelidir. Yargı, ordu ve polis içindeki idealist bürokratlar bu konularda önemli bir rol oynamışlardır. Erdoğan’ın danışmanı üzerinden “kumpas” iddiaları, Ergenekon ile yeni ilişkileri ve son tahliyelerdeki rolü bu durumun altını çizmiştir. Dahası hâlihazırda bu bürokratlar Erdoğan tarafından ‘‘paralellik’’ ithamı ile tasfiye edilmektedirler. İleride yeniden başörtüsü yasağı gibi dışlayıcı laik uygulamaların gündeme gelmesi Erdoğan’ın seçim kaybetmesi ile değil, aksine Erdoğan’ın idealist bürokratları tasfiye etmesiyle söz konusu olabilir.

Türkiye şaibeli bir lider ile istikrarı yakalayamaz. Günahları olsa da sevapları daha fazla anlayışı yanlıştır zira seçimlerde kimin Cennet’e gideceğine değil, devlet gücünü kime emanet edeceğimize karar veriyoruz. Erdoğan seçim sonrasında MİT merkezli bir devlet ve daha da otoriterleşme vaat ederken, CHP ve MHP bunun karşısına çıkmayı vaat ediyorlar. Emaneten bile olsa CHP ve MHP’ye yerel seçimlerde verilecek oylarla AKP’nin otoriterleşen gücü sınırlanabilir. Ardından gelecek olan cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerde, yeni liderler, partiler ve şartlar ışığında yeni oy stratejileri geliştirmek mümkün olacaktır.

HABERE YORUM KAT

8 Yorum