“Bakın İşte Yalanlanmış, Hadi Unutun Artık!”
Halime Gülsu adlı tutuklunun ilaçlarının verilmediği için öldüğüne dair iddialar karşısında ne hissetmeliyiz? Adalet Bakanlığı’ndan yapılan yalanlama açıklamasıyla vicdanımızı rahatlatıp konuyu unutulmaya terk etmek mi?
Mersin Tarsus Cezaevi’nde tutuklu bulunan ve sistemik lupus eritematozus hastası Halime Gülsu’nun yaşamını yitirmesi cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlalleri konusunun bir kez daha kimi çevrelerde gündemleşmesine yol açtı.
"Kimi çevrelerde" diyoruz çünkü maalesef toplumun geniş bir kesiminde bu konuya dair sorunlar, yakınmalar, iddialar bütünüyle duymazlıktan, görmezlikten geliniyor. İktidara yakın duran kesimler açısından zaten ülkede böyle bir sorun bulunmuyor, “bir sıkıntı” olduğuna dair nadiren gündem oluştuğunda da resmi bir kurumun yapacağı birkaç cümlelik bir yalanlama durumu izah için yeterli görülüyor.
Halime Gülsu Olayı Neydi?
Gülen yapılanması operasyonları kapsamında Tarsus terör şubesince yapılan ev baskınlarında 80 ev hanımı ve üniversite öğrencisi ile birlikte gözaltına alınan Halime Gülsu, aynı sebeplerden ötürü KHK sonrası hapse girmiş ailelere destek amacıyla köfte yapıp satıyordu. Mersin 4. Sulh Ceza Hakimliğince 3 Mart 2018’de silahlı terör örgütüne üye olmak ve finansal yardım suçundan tutuklanan Gülsu, 21 kişilik bir koğuşta yargılanmayı bekliyordu.
20 Şubat’ta gözaltına alınan ve ilk 15 gün ilaçlarının verilmemesi nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtilen Gülsu için ağabeyi Zübeyir Gülsu @zgulsu twitter hesabı üzerinden ölmeden önce kardeşinin durumunu paylaştı ve yetkililere sesini duyurmaya çalıştı ancak kardeşinin ölümüne engel olamadı.
Kardeşinin Gülen yapılanması soruşturması kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan bir İngilizce öğretmeni olduğunu aktaran ağabey Gülsu sosyal medya mesajında şu iddiada bulundu: “Sistemik lupus eritematozus (birçok organı etkileyebilen bir tür otoimmün bozukluğu) hastası olan Halime Gülsu’ya 15 gün gözaltında tutulduğu süre boyunca raporlu ilaçları verilmemiş. Tutuklanıp Tarsus 3 No’lu Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildiğinde ise doktor raporu, cezaevi yetkilileri tarafından kaybedilmiş.”
Kardeşinin vefatından sonra, 28 Nisan’da attığı tweette ise Zübeyir Gülsu şunları ifade ediyordu:
“Kardeşim Halime Gülsu bu gece vefat etti... Başımız sağ olsun... Bir hesap daha ahirete kaldı, sorumluluğunu yerine getirmeyenlere hukuk önünde Allah’ın izniyle hesap soracağız...”
Raporları olmadığı için cezaevinde ilaçlarının verilmediği aktarılan Gülsu’nun 25 Nisan’da Mersin Şehir Hastanesi romotoloji bölümüne sevk edildiği fakat aynı gün tekrar hapishaneye geri gönderildiği gelen bilgiler arasında.
Daha sonra iki kez komaya giren Gülsu için doktorlar cezaevinde tutulamaz raporu vermiş olmasına rağmen bırakılmadığı ileri sürülüyor.
Bakanlık ve Başsavcılıktan Yalanlama
Konuyla ilgili Adalet Bakanlığı’ndan ise yalanlama geldi. Bakanlık açıklamasında iddiaların gerçeği yansıtmadığı yönündeki ifadelere yer verildi. Gülsu’nun tedavisinin ardından 28 Nisan saat 02.35’te taburcu edildiği ancak araçta tekrar rahatsızlanması üzerine hastanenin acil bölümüne alındığı ve burada tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadığı aktarıldı.
Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan yazılı açıklamada da sosyal medyada yer alan “Ceza infaz kurumunda ilaçlarının verilmediği ve tedavisinin yapılmadığı” iddialarının asılsız olduğu Ceza İnfaz Kurumu’na beraberinde getirdiği ilaçların da kurum doktorları tarafından kontrol edilerek bir gün sonra kendisine teslim edildiği belirtildi.
CHP İstanbul Milletvekili ve İnsan Hakları Avukatı Sezgin Tanrıkulu da olaya tepki göstererek sosyal medyada paylaştığı mesajıyla yetkililerin yanıt vermediğini ve telefonlara çıkmadığını açıkladı. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e seslenen Tanrıkulu, “Vebali boynunuzadır.” dedi.
Vicdanımıza Soralım!
Mağdur ailelere, hadi siz buna isterseniz mağdur zannedilenler deyin, destek olmak için çaba sarf etmek neden suç sayılıyor?
Dayanışma amacıyla köfte yapıp sattığı için bir ev hanımı, üstelik de hasta olduğu bilinmesine rağmen hangi vicdanla gözaltına alınıp, tutuklanıyor?
Bakanlık ve başsavcılığın açıklamasında sanığın ilaçlarının verildiği, hastaneye sevk edildiği ama kurtarılamadığı belirtiliyor. Peki, hasta olduğu belli bu şahsın ölümünden kısa bir süre öncesine kadar cezaevinde tutulması nasıl mazur ve meşru görülüyor?
HABERE YORUM KAT