Bakalım Cami, Milliyetçi Rüzgâra Bu Kez de Direnebilecek mi?
Ulusalcı-Kemalistlerin eski bir takıntısı olan camiye bayrak mevzusunun yeniden gündeme geleceğini belirten Alper Görmüş, sert esmekte olan milliyetçi rüzgârlar nedeniyle bu kez farklı bir sonuçla karşılaşılabileceğini söylüyor.
‘Camilere Bayrak’ İyi Niyetli Bir Talep mi?
Alper Görmüş / Serbestiyet
Google’a girmiş, serseri mayın gibi oradan oraya zıplarken, Sözcü gazetesi yazarlarından Emin Çölaşan’ın dünkü (11 Ekim) yazısının linkine tosladım... Başkalarını yerinden zıplatacak bir içeriği vardı linkin ama ben sadece gülümsedim, çünkü işin evveliyatını biliyordum.
Şöyleydi link:
“Emin Çölaşan: 29 Ekim geliyor, camilere bayrak asılacak mı? Camiye niçin bayrak asalım, cami Türk’lerin değil bütün Müslümanların ibadet yeridir…”
Düşünsenize, Emin Çölaşan soruyor ve cevaplıyor: Camiye bayrak asmak uygun değildir... Gerekçe, hükümden de ilginç: Çünkü “Cami Türk’lerin değil bütün Müslümanların ibadet yeridir...”
Dediğim gibi, bunları okudum ve gülümsemekle yetindim, çünkü ben Emin Çölaşan’ın “camilere bayrak” talebinin 15 senelik bir tarihinin olduğunu biliyordum. Bir yazarın, 15 yıllık bir ısrarın ardından, onun tam zıddı yeni bir taleple çıkagelmiş olması düşünülemezdi, bu mantıksız olurdu; hele ki konu “camilere bayrak”, konunun takipçisi Emin Çölaşan ise...
Google’daki linkte yanlış anlamaya yol açan bir şey olmalıydı...
Nitekim linki tıklayıp yazıya ulaşınca anladım: “Camiye niçin bayrak asalım, cami Türk’lerin değil bütün Müslümanların ibadet yeridir” cümlesi Emin Çölaşan’a değil, Çölaşan’ın yıllara sârî ısrarlarından birine cevap veren Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB) aitmiş.
Milliyetçilik yükselirken bu defa olur mu?
Yazıyı okuyup bitirdikten sonra Çölaşan’ın “camilere bayrak” mesaisine tam olarak ne zaman başladığını merak edip biraz araştırdım ve edindiğim bilgileri sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Fakat beni bunu yapmaya asıl, Çölaşan’ın yazısının sonundaki “Camilere bayrak konusunu bir kez yazıp unutmayacağım. Üzerinde ısrarla duracağım” cümlesi kışkırttı... Şundan ötürü: Biraz sonra göreceğimiz gibi yazar, önceki taleplerini millî bayramlarda dile getiriyor, bir sonraki millî bayrama kadar “unutuyordu...” Belli ki bu defa talebinin mâkes bulabileceğine daha çok inanıyor... Bilmiyorum, bunun nedeni “millîlik”in, ittifakları belirleyen asıl eksen olarak öne çıkması ve Suriye ile Irak’taki gelişmeler olabilir mi? İşin bu yanını önümüzdeki günlerde birlikte izleyeceğiz ve bakalım bu 29 Ekim’de ne olacak?
Şimdi artık, özünde bir 28 Şubat çocuğu olan “camilere bayrak” talebinin 15 yıllık kısa tarihine bir göz atmaya başlayabiliriz.
2002: Mesai başlıyor...
Emin Çölaşan konuya dair ilk yazısını Hürriyet gazetesindeki köşesinde, “vatandaş Osman Yıldız”ın Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve DİB’e başvuruları bağlamında 15 Mart 2002’de kaleme almış. Yazı şöyle başlıyor:
“Kafamda hep bir soru: ‘Camilerimize niçin bayrak asılmaz?’ Aynı soru vatandaş Osman Yıldız’ın da kafasına takılmış olmalı ki, konuyu Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na dilekçeyle soruyor...”
Parantez: Bence Çölaşan mevzuya “vatandaş Osman Yıldız”ın iki kuruma müracaatlarından sonra uyanmış. Fakat, nasıl olup da böyle parlak bir fikrin öncelikle kendi zihninde kanatlanmadığını kabul edemediği için “hep kafamdaydı ama...” formülünü bulmuş. Yoksa, aklına gelecek de bunu ilk yazısının konusu yapmayacak, bence bu uzak bir ihtimal. Bilmem katılır mısınız...
Devam edelim... Osman Yıldız’a MGK’dan gelen 28 Ocak 2002 tarihli yazılı cevap aynen şöyleymiş:
“Camilere Türk bayrağı çekilmesi konusundaki mektubunuz incelenmiştir. Türk bayrağının çekileceği yerler 22 Eylül 1983 yılında kabul edilen 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanunu’nun 3. maddesinde belirtilmiştir. Camiler bu maddenin kapsamı dışında kaldığından, yasa gereği bayrak çekilememektedir.
Gösterdiğiniz hassasiyete teşekkür eder, bilgilerinizi rica ederim.”
Diyanet de şöyle demiş:
“Bilindiği üzere camiler İslam dinine ait ibadethanelerdir. İbadethanelere bayrak asılması geleneklerimizde bulunmadığından, yeni bir uygulamanın çeşitli yorumlara sebep olabileceği düşünülmektedir. Kaldı ki, ilgili kanun ve tüzükte ibadethanelere bayrak asılacağına dair bir hüküm de bulunmamaktadır.”
İyi niyet var mı?
Söylemeye gerek yok ki Çölaşan bu cevaplardan hiç tatmin olmamış. “Eğer yasa ve tüzükte camilere bayrak çekilmesi öngörülmüyorsa, bir günlük iştir” diyor, “Camiye bayrak çekilse birileri ‘İndir onu’ mu diyecek?” diyor...
Çölaşan, Diyanet’in cevabındaki, muhtemel bir uygulamanın “çeşitli yorumlara sebep olabileceği” şeklindeki yaklaşımını “Ne demektir çeşitli yorumlar? Yani olumsuz yorumlar!.. Karşı çıkmalar!.. Öyle mi?” diye anlamlandırıyor ve bir de buradan yükleniyor Diyanet’e...
Bu iş, işte böyle yıllar boyunca sürüp gidiyor, Emin Çölaşan her fırsatta konuyu bir kez daha gündeme taşıyor, talebini yeniliyor... Bilmiyorum yıllar içinde böyle kaç yazı yazdı, fakat bütün bu yazılara sinmiş temel motifin ne olduğunu gayet iyi biliyorum. Bu temel motifi, talebin daha da yaygınlaşması ya da muhtemel bir fiilî uygulama durumunda ortaya çıkabilecek itirazlar üzerinden, itirazcıların “gayri millî” özlerini ifşa etmek olarak özetleyebilirim.
İnternette, Çölaşan’ın gerçek amacını fâş eden “MaxiMilyan” mahlaslı bir değerlendirmeye rastladım. Bence, kim yazmışsa sapına kadar haklı:
“Maksat dindar insanları taciz etmek ve kışkırtılan hassasiyeti, azınlık iktidarının gerekçesi haline getirmekti. Çölaşan'ın niyeti de bir kavga konusu icat etmek ve milliyet ile din arasında bir düşmanlık yaratarak bunu laikliğin cephanesi olarak ileri sürebilmek.”
‘İlkel irticai gruplar aktif tepkiler yaratacaklarsa...’
Nitekim bu mesainin bir aşamasında (2006), Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) defterini dürmek üzere harekete geçen askerler de bunun “dincileri zor durumda bırakma” bağlamında “işe yarar” bir talep olduğunu düşünüp “bilgi notu” düzenlemişler... Yetinmeyip, bu provokasyonun medya marifetiyle nasıl büyütüleceği üzerine de kafa yormuşlar.
İnternet Andıcı davasının belgeleri arasında yer alan ve “Cami Mahyalarına Türk Bayrağı’nın Asılmasına Dair Görüşler” başlığını taşıyan bilgi notunda, şu ifadeler yer alıyor:
“Bayrak Kanunu’na göre mahyalara bayrak asılabilir mi? İncelenmesi gerekebilir. Kanuna muhalif bile olsa, sorun teşkil etmez. Hiçbir merci bu konuda bayrağı indirmeye teşebbüs edemez. (...) Bilinçsiz ve ilkel irticai grupların aktif tepkisi olabilir mi? Eğer aktif tepkiler yaratacaklarsa camilere bayrak çekilmesi uygun bir hareket tarzıdır. Tepkiler kullanılabilir. (...) En doğru hareket tarzı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın camiye bayrak asılmasını reddetmesini beklemek olabilir. Bu konu ‘AKP, Türk bayrağının camilere asılmasını reddediyor. Bunlar sadece ve sadece irticacı, bunların milliyetçilikle, ülkeyle hiçbir alakaları yok’ yaklaşımlarına destek olarak kullanılabilir. Bu konuda medyadan da yararlanılabilir.”
Koşullar her zamankinden daha elverişli
Bu belge ilk ortaya çıktığında, Emin Çölaşan’ın “medyadan yararlanma” çerçevesinde askerler tarafından konuya dahil edildiğini imâ eden yorumlar çıkmıştı... Oysa gördüğünüz gibi, Çölaşan ondan dört yıl önce dile getirmişti ilk talebini... Dolayısıyla bir bağ kurulacaksa eğer, Çölaşan’ın askerlerden değil, askerlerin Çölaşan’dan öğrendiğini kabul etmemiz gerekecek.
İşin tarihini bir tarafa bırakıp günümüze dönersek...
Şurası kesin: “Camilere bayrak” talebi önümüzdeki günlerde, eski taleplere kıyasla çok daha yoğun bir biçimde dile getirilecek.
Bakalım Çölaşan, her zamankinden daha elverişli günümüz koşullarında bu defa başarabilecek mi?
HABERE YORUM KAT