Baasçılık Kucağında Anti-Emperyalist Müsamere
Türkiye’de Kemalist cuntanın, Suriye’de Baas-Esed cuntasının kucağında oturanların takındığı emperyalizm karşıtlığı ne kadar çirkin bir maske değil mi?
KENAN ALPAY'ın yazısı:
Kemalizm ve Baasçılık kucağında anti-emperyalist müsamere
Malumu bir kez daha ilam edelim: Türkiye’deki sol-sosyalist hareketin zuhurundan bugüne yaşadığı en önemli açmaz Kemalist ideoloji ve kadroların vesayetinden bir türlü kurtulamamış olmasıdır. Diğer bir ifadeyle sol-sosyalist hareket Müslüman halka karşı her zaman için Türk ulusalcısı laik-Kemalist (ve son 30 yıldır da Kürt ulusalcısı PKK) siyasetinin gölgesi altında kazanımlar elde etmeyi becerebilmiştir.
Sol-sosyalist hareketler Kemalist ideoloji tarafından devlet eliyle Müslüman halka karşı zorbaca sürdürülen modernleştirme-laikleştirme siyasetini aydınlanma-ilerleme adına bir fırsat olarak gördüler. Resmi ideolojinin taşıyıcısı askerî-bürokratik oligarşi eliyle Türkiye toplumunun İslamdan ve ahlaki değerlerden uzaklaştırılmasına destek olmayı her zaman için hem bilimsel ideolojilerinin hem de sınıf mücadelesinin bir gereği saydılar.
Sol-sosyalist hareketlerin 27 Mayıs, 28 Şubat, 27 Nisan, Cumhuriyet Mitingleri gibi devletin laiklik hassasiyetinin zirve yaptığı dönemlerde daha çok öne çıkmış olması resmi ideolojiye bağımlı teamülün somut bir tezahürüdür.
Küçük bir kesimi temsil eden Troçkist örgütlenmeleri istisna tutacak olursak Marksist, Leninist, Stalinist, Maocu vs. sol-sosyalist hareketleri Kemalizme hatta ordu içerisindeki askeri cuntalarla paralel hareket etmeye sevk eden temelde iki önemli amil bulunmakta. İlk amil sol-sosyalist hareketlerin toplumsal anlamda ideolojik ve ahlaki açıdan meşruiyet krizini aşamayacak kadar köksüz olmalarıdır. İkinci amil ise sol-sosyalist hareketin siyasi ve kültürel alanda muktedir olmalarına fırsat tanımayan bir toplumsal geçekliği, ülkedeki İslam gerçekliğini aşamayacak kadar zayıf olduklarını çok iyi idrak etmiş olmalarıdır.
Sol-sosyalist hareketin orduya, sermaye sınıfına, merkez medyaya, üniversite ve aydın-sanatçı lobilerine, PKK-BDP çizgisine, Alevi örgütlerine sıkı sıkıya sarılmalarında bu açıdan bir tutarsızlık değil, tersine bir tutarlılık hatta zaruret olduğu muhakkak. Kendini var etme, ayakta tutma, topluma kabul ettirme imkânından mahrum sol-sosyalist ideoloji ve kadrolar bu sebeple despotik iktidara pragmatikçe yaklaşmayı adet edindi. Fakat Kemalist ideoloji ve kadrolara hatta NATO’ya bağlı TSK kadrolarına umutlar bağlamış, işbirliği yapmış sol-sosyalist hareketler kendilerini “anti-emperyalist ve tam bağımsızlıktan yana” gibi imajlarla kamuoyuna sunma becerisiyle toplumsal muhalefetin öncüsü rolünü kesmeyi becerebildi.
Kemalist ideoloji, ordu, bürokrasi ve sermaye sınıfıyla hesaplaşmayı hiç düşün(e)memiş tersine İslam ve Müslüman topluma karşı ülkemizdeki iktidar sınıflarıyla işbirliği yapmış sol-sosyalist hareketlerin toplumda kökleşememesi ve meşruiyet kazanamaması onları daha çok operasyonel nesneler haline dönüştürdü. Bu operasyonel nesne olma sefaleti ne yazık ki sadece Aydınlık-İşçi Partisi çizgisi, SİP-TKP veya Halkevleri’yle sınırlı kalmıyor.
İlgili Haberler:
HABERE YORUM KAT