Azgın azınlığın zulüm sopası: 5816
5816 sayılı Mustafa Kemal’i koruma kanununun arkasına saklanan yasakçıların yönlendirmesi sonucunda, son 23 yılda yaklaşık 5 bin kişiye ceza verdirdi.
Yeni Akit gazetesinden Faruk Arslan’ın haberi:
Mustafa Kemal’i koruma kanunu olarak bilinen 5816 sayılı yasa, cami açılışı yaptığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve hutbede Fatih Sultan’ın vakfiyesini okuduğu için Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a kadar dokunması pes dedirtti. Hukukçular, azgın azınlığın terbiye sopasına dönüşen 5816 sayılı kanunun asıl maksadının bu vesileyle net olarak görüldüğünü vurguladı.
Erdoğan ve Erbaş’a da tehdit
Önce Ayasofya Camii’nin müze statüsünün iptal edilmesi dolayısıyla Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) tarafından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik 5816 kapsamında suç duyurusu... Ardından İP Milletvekili Aytun Çıray’ın, Ayasofya’da verdiği hutbede, “Fatih Sultan Mehmet burayı kıyamete kadar cami olarak kalması için vakfetmiştir. Vakfedileni çiğneyen lanete uğrar”sözünün Mustafa Kemal’e hakaret olduğu iddiasıyla Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında yine 5816’dan suç duyurusunda bulunması... Cami açan Cumhurbaşkanına ve hutbede vakfiye şartını hatırlatan Diyanet İşleri Başkanı’na kadar dayandırılan 5816 sayılı kanun, tepki çekmeye devam ediyor. Son 23 yılda 4 bin 852 kişinin yargılanmasına neden olan, geçtiğimiz sene 18 yaş altı 112 çocuğa yargı zulmü yaşatan 5816 sayılı kanunun Başkan Erdoğan ile Ali Erbaş’a kadar uzanmasını hukukçularla konuştuk.
Marjinallerin eline düşen yasa
5816’nın hukuki tahribatına karşı verdiği mücadeleyle bilinen Avukat Kerami Özdemir, Akit’e yaptığı değerlendirmede, “Şimdiye kadar tarihçiler, yazarlar, sanatçılar, düşünürler, şairler ve milletimiz için uygulanan 5816 sayılı kanun şimdi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a karşı sopa olarak kullanılıyor. Sadece M.Kemal veya CHP iktidarı dönemi icraatlarını eleştirmeye değil Ayasofya Camii’ni açmaya kadar vardırılmış durumda. Bu da vehametin boyutunu ortaya koyuyor. Yasa kesinlikle istismara açık ve bu özelliğinden dolayı ülkemizde şu anda marjinal örgütlerin de eline düşmüş durumda” dedi.
Özdemir, “Neredeyse yüzde sıfır bile oy alamayan bir marjinal partinin suç duyurusu ile ülkenin en yüksek mevkisindeki idarecilerin özgürlüğüne kast ediliyorsa, toplumda neler olmaz? Maalesef oluyor da... Kim olduğu bilinmeyen bir insanın yaptığı bir 5816 ihbarıyla insanların hürriyetleri şüpheli hale getiriliyor. Evlerinden alınanlar, sorguya tabi tutulanlar, yargı koridorlarında süründürülenler, yurtdışına çıkış yasaklarıyla yüzleşenler, adli kontrol şartı prangası vurulanlar ve zindanlara atılanlar... 5816 sayılı kanunun kaldırılması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
5816 ile yeni 17-25 Aralık girişimi
Hukukçu Özdemir, şunları söyledi: “Polis Özel Harekat görevlisi Yunus Efe’nin Anıtkabir’in masraflarını paylaştığı için hakkında 5816 davası açılması ve ardından görevinden el çektirilerek açığa alınması vakası önümüzde duruyor. Aynı işlem yine kamu görevlisi olan Cumhurbaşkanı ve Diyanet İşleri Başkanı için uygulansa ne olur düşünebiliyor musunuz? Bu kanun bu kadar hududsuz, istismara açık ve sopaya dönüşmüş durumdadır. Bu, 5816 sayılı kanun kullanılarak girişilen yeni bir 17/25 Aralık darbe türüdür. Eğer önlem alınmazsa bunun sonu gelmez. Ucu açık, her türlü beyanı 5816 torbasına doldurup kullanabiliyorlar. Başkan Erdoğan’a kadar dayatılan bu kanun artık kaldırılmalıdır. “
Dertleri M.Kemal değil, menfaat
Gazetemize konuşan Dünya Düşünce Derneği Genel Sekreteri Avukat Mehmet Şamil Şenalp, 5816 ile korunmak istenenin Mustafa Kemal veya onun hatırası değil, menfaatin devamının arzusu olduğunu söyledi. Av. Şamil Şenalp, “İnsanlar Mustafa Kemal’i camileri kapatan bir insan olarak değerlendiriyorsa, bunun karşısında cami açılması ‘onun hatırasına hakaret’ olarak algılanabiliyor. Eğer Mustafa Kemal’e birileri vakıfların malına el uzatan bir kişi olarak değerlendiriyorsa, son işlemde bu da doğru oluyor. Ancak nereden bakıldığına bağlı. Mustafa Kemal’in ne şekilde nereye konulduğu önemli” sözlerini sarf etti.
Şenalp şöyle devam etti: “Maalesef M.Kemal’in ölümünden sonra Kemalizm bir devlet ideolojisi olarak insanlara dayatıldı. Bu ideolojinin arkasında her türlü menfaat devşirildi. Ve bir seçkin azınlık oluşturuldu. Milletin evlatlarının belli makamlara gelmesi Kemalizm perdesi arkasında maalesef yıllarca engellendi. Son 20 senedir yavaş yavaş milletin evlatlarının da bir yerlere gelmesi söz konusu olur hale geldi. Burada korunmak istenen Mustafa Kemal veya onun hatırası değil, menfaatin devamının arzusudur. Eğer M.Kemal’in koyduğu idealler üzerinden yürüme iddiasında olanlar varsa, devletin ve milletin en iyi yerlere taşınması idealinin yani bağımsızlığın sembolü olan Ayasofya’nın açılmasını desteklemektedirler.”
En iyi egemenlik örneği Ayasofya
5816 sayılı yasanın Menderes döneminde Mustafa Kemal’i İnönü’den korumak için çıkarıldığını vurgulayan Şenalp, “Ancak bir kişinin korunması, hukukta pek rastlanmayan bir düzenlemedir. Mustafa Kemal’in hatırasından ne anlamamızı doğru değerlendirirsek, hangi fiilin suç teşkil ettiğini ortaya koyabiliriz. Eğer maksat ülkenin egemenliği ise, Ayasofya tam olarak buna uygundur” diye konuştu.
HABERE YORUM KAT