Aynı göğün altında darbe
Adları neye göre belirleniyor? Ayışığı, Sarıkız gibi pastoral, Eldiven gibi gizemli, Balyoz gibi ürpertici onca isim. Bunlar bildiklerimiz. Bilmediklerimiz hangi sentaksa göre sıralanıyor kim bilir?
Adlar verilirkenki aydınlanma anını merak ediyor insan. Hangi kritere göre seçiyorlar acaba? Hangi ruh haliyle tasarlayıp, bir kutsal anda 'tamam isim budur' diyorlar? Çarşaf, Sakal, Oraj, hepsinin hedefinde insan, hepsinin ufkunda kan var. Bir darbe planıyla daha taçlandırıldık dün. Kafes'ten sonra Balyoz, ismiyle müsemma bir ağırlıkta basına düştü. Darbe planını yalanlayan açıklamayı, haberin içeriğinden daha fazla önemseyenler ilk sayfalarını başka konulara ayırdılar. Ölüm ve gözaltı listeleri, camilerin bombalanması, uçakların düşürülmesi, stadyumlarda toplanacak binlerce insanın hayatı birilerine önemli görünmedi.
Balyoz planının ortaya çıktığı ilk gün televizyonda konuşan iki gazeteci kaygılı bir ifadeyle; 'gazeteci adlarını açıklamaya ne gerek var, bunun andıç'tan ne farkı kalır?' diyorlardı. Onları öyle konuşturanın ne olduğunu tahmin etmek zor değil. Nihayetinde yayımlanan 'darbeye destek verecek gazeteciler listesi'nde adları geçiyordu. Aslında herkes gizli listelerde nereye hizalandığını biliyor. Kelimeleri yazdıran, konuşmalara heyecan katan bu gizli saftır.
Hepimiz en iyi kendimizi biliriz değil mi? Bizi kaygılandıran o gizli bilgidir. 'Planları konuşmaya, isimleri açıklamaya ne gerek var?' düşüncesi ne yazık ki yüksek basın ahlakından doğmuyor.
İçlerinde kişisel hesapla hareket edenler olduğu gibi, darbeyle gelecek rejimin 'hayat tarzını' koruyacağına inanmış insanlar da var! Rejimin yarattığı kötülüğü, hayat tarzı korkusuyla katlanılır bulan kişiler bunlar. Binlerce insanı tıpkı Şili'de, Arjantin'de olduğu gibi stadyumlara doldurup sorgulamayı hedefleyen bir plana gülüp geçebiliyorlar. Hayat tarzını kaybetme korkusu, hayatın önüne geçebiliyor.
Çok uzağa gitmeye gerek yok. Gazetelerin ilk sayfaları Türkiye'deki yarılma hakkında fazlasıyla fikir veriyor. Hepimizin hayatını ilgilendiren bir konuda bu kadar farklı tavır başka neyle açıklanır? Türkiye şu an iki ülke gibi. Aynı göğün altında yaşadığını unutan insanlar ülkesi Türkiye.
Böyle olmasa aynı göğün altında yaratılmış hayata kastedecek kötülüğe bu kadar farklı tepki verilmezdi. Darbe konuşulurken susmayı telkin etmek başka hiçbir değerle izah edilemez. Böyle olunca kutuplaşmanın politik alanda aşılması nerdeyse imkânsız hale geliyor. Kutuplaşmanın aşılmasının politik alandan geçmediğine ikna olmalıyız artık. Siyasi olanı hayati olandan ayrıştırmakla başlamalıyız. Siyasi olanla, insani olanın bu kadar az buluştuğu bir ülkede bu ayrıştırmayı yapmak zorundayız. Kıble edinilecek gerçekler tükenmediğine göre. İnsani olandan hareketle kriterleri belirlemek için çok geç değil.
Aynı göğün altında yaşıyor olmaktan doğan basit hakikat bile yetebilir bazen. İnsani olan, sağduyu ve saygı içeren her şey. Bu toprağa ait olan. Politikanın sert yüzü insanı umutsuzluğa sürüklese de insani olanın sadeliği yol gösterebilir. Soruları basitleştirmekle başlayabiliriz;
Balyoz darbe planının tarihi 2003. Aradan yedi yıl geçmiş. Bugün hâlâ orduda darbe planları yapılmadığının bir garantisi var mı?
Mevcut yasalar hâlâ yürürlükte. Türkiye'de darbeci zihniyete alkış tutan yazarlar kimler?
Bırakın yazarları, hükümetin içinden hiçbir konuda serdetmediği sabrı darbe konusunda telkin eden siyasetçiler durdukça bir aydınlık ufuk mümkün mü?
AKP ve Başbakan Erdoğan adını tarihe yazdırmak istiyorsa Balyoz darbe planını adına yaraşır sertlikte ve kararlılıkta tersine çevirmeyi iş edinmeli.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT