Aydınlanma Savaşı İçin Kurtarılmış Liseler İleri
Hayır hayır, liselerde cereyan eden olaylara beni ve içinde bulunduğum toplumu tedirgin etmiyor. Diyebilirim ki çok fazla bir önem de atfetmiyorum. Ama paçalarından tutarsızlık akan Kemalist iktidar sınıflarının ve kaderlerini Kemalist iktidar sınıflarına bağlamış sol-sosyalist kadro ve örgütlerin komik aculluklarını görmenin sevinçle karışık heyecanıyla bu konuya temas ediyorum.
Önce şu kaydı bir düşelim: Sol-sosyalist kültürde hemen her alanda olduğu gibi eğitim kurumlarında da ‘kurtarılmış bölge’ mantığı esastır. 12 Eylül askeri ihtilaline meşruiyet kazandıran süreçte kurtarılmış mahalle ve semtler, kurtarılmış lise ve fakülteler için verilen silahlı eylemler hep gözde yerini korumuştur. Ancak siyasette giderek artan İslami söylem ve ilişki biçimi sol-sosyalist çevreleri hiç olmadığı kadar Kemalist ideoloji ve sermaye sınıflarına eklemledi. Öyle ki burjuva ideolojisi ve örgütlenme mantığının en üst düzeyde seyrettiği kimi lise ve üniversiteler sol-sosyalist örgütlerin adeta arka bahçesine dönüştüğünü son olaylar hepimize öğretmiş oldu.
Yenilen Pehlivanlar Liselilere Tutunuyor
Okulların tatile hazırlandığı hafta İstanbul Erkek Lisesi’nde başlayıp Kabataş, Galatasaray, Vefa, Cağaloğlu gibi pek çok şöhretli lisede karşılık bulan bir protesto dalgası yaşandı. Söz konusu liselerde öğrencilerin idareyi ama daha çok okullara atanan müdürler üzerinden Milli Eğitim Bakanlığı’nı ve AK Parti Hükümeti’ni protesto ettikleri kamuoyuna yansıdı. Mesele pratikte törenler sırasında okul idaresine sırt dönülmesi şeklinde tecelli etti. Ancak ‘sırt dönme’yi aşan itiraz ve talepler esasen kamuoyuna ilan edilen bildirilerde kendini gösterdi.
Karşımızda çalışkanlık ve zekâlarıyla emsallerinden ayrışan geleceği parlak liseliler değil de keskin sol-sosyalist ideolojik formasyonla biçimlendirilmiş aydınlanma ve ilerlemenin militan kadroları dikilmişti sanki. Okullara tasallut eden gerici müdür ve öğretmenler yine kendileri gibi gerici ve yobaz bir hükümeti temsil ediyorlarsa da karşılarında Mustafa Kemal’in, Tevfik Fikret’in yolunda giden özgürlük aşığı liseliler direniş sergiliyorlardı. Tipik kaba pozitivist söylem, en ilkel haliyle aydınlanma ve ilerleme putçuluğu ayrıcalıklı liselerde ete kemiğe bürünmüş, vay canına.
Mesela Fransız sömürgeciliğinin ileri karakollarından biri olan Notre Dame De Sion Lisesi’nde kaleme alınan bildiride “anti faşist mücadeleyi kuvvetlendirmek” çağrısı yapılıyordu. Mesela Kadıköy Anadolu Lisesi bildirisinde “Tevfik Fikret’in mirasını koruyanlar yandaşların kara mürekkebini dağıtmak için ışığa koşmak”tan dem vuruyorlardı. Beyoğlu Anadolu Lisesi ise “Gelin padişah yalakalarına hep birlikte sırtımız dönelim” çağrısıyla saltanat-cumhuriyet hesaplaşmasına kadar götürmeye niyetlenmiş bir ruh haliyle koroya katılıyordu.
İstanbul Erkek Lisesi protestocularıysa “idareyi tasfiye edip kendi vicdani muhasebesiyle öz idaresini sağlayabilme gücünü” hatırlatarak köprülerin nasıl yıkılacağını ihtar etmektedir. Toplanma ve örgütlenme, mezunlarla işbirliği, vakıf ve derneklerle dayanışma çağrılarıyla “gericiliğin her çıktığı yerde yumruk olup tepesinde patlayan liseli gençlik” tehditler salınmaktaydı etrafa.
Robert Koleji de Direniş Cephesinde
“Liselerde Gericiliğe Geçit Vermeyeceğiz” bildirisiyle finale erişilmiş oldu. Geçit verilmeyecek gericiliğin belirgin emareleri şöyle: Çocuklar geleneksel bir program için homoseksüel bir şairi teklif etmişler ve idare bu teklifi reddetmiş. Okullarda Kutlu Doğum programı yapılmış, Bosna ile öğrenci değişim programı düzenlenmiş ve nihayet rivayet odur ki idarecilerden biri öğrencilere dekolte giyinmeyin demiş. Bu mesele militan düzeydeki Kemalist ve sol-sosyalist çevrelerin derdi tasası olabilir ama bunun toplumda olumlu manada hiçbir karşılığı olmaz, olamaz. Liselerde sergilenen üç beş teatral sahneyle bırakın hükümet düşürmeyi, bakanı istifa ettirmeyi müdürü bile geri adım attırmak mümkün değildir.
Peki, en iyi ihtimalle burjuva özentisi gençlikten sadır olan bu sırt dönme devrimciliğinden ne çıkar? Belki kısmi ve alt düzeyde bir gerilim, ama yoğun olarak istikrarlı bir rezillik çıkar. Bu okulların ayrıcalıklı statüleri tekrar ele alınmak zorundadır. Bakanlığın bütün okullar için ama hassaten mezkur okullar için kapsamlı, kuşatıcı ve istikrarlı programları olmak zorundadır. Ancak görüldüğü üzere hiçbir bildiride matematik, fizik, kimya, edebiyat, tarih veya yabancı dil eğitim öğretiminden şikâyet etmemiştir. Bu tablo okullar için ahlak ve İslam kültürünün idare ve Bakanlıkça neredeyse hiç kale alınmadığının da bir resmidir.
Tahayyül edilmesi zor ama Amerikan kültür ve ilişki ağının Türkiye’deki en muhkem kalesi Robert Koleji bile ‘direniş’ kervanına katılmaktan bahsediyor. Üstelik bu çağrı en önce ‘komünist’ sıfatıyla piyasa yapan lümpen örgüt ve kadrolarda heyecan dalgası oluşturuyor. Bu çirkin ilişki ağı ve çadır tiyatrosu kalibresindeki direniş-protesto hikâyesi umarım Milli Eğitim Bakanlığı ve toplum için yeterli oranda bir ibret tablosunu gözler önüne sermiştir. Liselerin resmi ideolojik şartlandırmalardan arındırılması kadar bu ahlaksız ayak takımının arka bahçesi olmasının da önüne geçilmelidir.
Zeki ama edepsiz, çalışkan ama toplum düşmanı, ayrıcalıklı ama nankör tip üretimini seriye bağlayan eğitim kurumlarındaki bu fabrikasyon mantığı tarihe gömmek en acil görevlerden biridir.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT