Ayasofya, Gazze, Suriye
Ayasofya ibadete açılsın diye imzalar toplanıyor, binlerce mümin orada sabah namazı kılıyor. Bir cemaatin ilmî heyeti Kur'ân merkezli bir anayasa metni hazırlıyor ve ilgili mercilere “İşte anayasamız, bunu kanunlaştırın, başka ne arıyorsunuz?” diyor. İyi niyetli bir arkadaş “Ülkemizde İslâm insanını yetiştirmek, gençliği iyi Müslümanlar olarak sosyalleştirmek için Türkiye, eğitim felsefesini değiştirmeli bu amaca uygun hâle getirmelidir.” diyor…
Bütün bunlar göze ve kulağa hoş geliyor da akla, basirete, hikmete uygun düşüyor mu?
Bir de bu bakımdan düşünsek diyorum.
Eğer Türkiye'de, yukarıda sıraladığım teşebbüslerin zamanı gelmiş ise benim bilemediğim, farkında olamadığım, gaflete düştüğüm pek çok değişim olmuş demektir!
Keşke olsa da ben farkında olmasam!
“Ülkemizde ve İslâm dünyasında kendi dinimizi yaşamak ve medeniyetimizi ihya etmek için hangi sıra ile neler yapılmalıdır?” konusunu en geniş ve ehliyetli heyetler içinde konuşmak, tartışmak ve ehl-i imanı bağlayacak kararlar almak bence en önemli ve öncelikli konudur. İlk paragrafta sıraladığım teşebbüsler böyle bir heyetin aldığı kararlara mı dayanıyor?
Hiç sanmıyorum.
Türkiye din, kültür ve medeniyet değiştirmeye karar verdiği ve bunun için Batı destekli tedbirler aldığı, düzenlemeler yaptığı ve icraya koyduğu günden bu yana neler değişti de “Artık zamanı geldi, Türkiye'yi tabandan önce tavan bakımından İslâmîleştirelim.” diyoruz?
Meclis başkanımız iyi niyetle Anayasa'dan “laiklik” kelimesinin kaldırılmasını, bunun yerine onun tarifinin ve anlamının konmasını kendi düşüncesi olarak söyledi diye kıyameti kopardılar, peki zamanı geldi idiyse neden yetkililer arka arkaya açıklamalar yaparak “Aman endişe etmeyin, bu bir şahsi görüş, bizim laikliği kaldırmak gibi bir niyetimiz yok…” diye açıklamalar yaptılar?!
Türkiye'de subay yetiştiren kurumlarda hocalar, kitaplar, programlar, müfredat, ideoloji ve örnek değişti de bizim haberimiz mi olmadı?!
Suriye'de muhalefet imha ediliyor, ABD PYD'yi açıkça destekliyor, güvenli bölge ortadan kalkmak üzere, düşman burnumuzun dibine yaklaştı, Kilis'e, Gaziantep'e bombalar yağıyor, İsrail Gazze'de Müslümanları boğuyor, Rusya Kafkasya'da ve başka bölgelerde yaşayan Müslümanlara karşı, zulmüne ve âdeta soykırımına devam ediyor… Bütün bunlar olurken Türkiye, bırakın başka yerleri Suriye sınırından içeri bile bir adım atamıyor, yalnızca sınırın berisinden, o da çok etkili olmayan top atışları yapmakla yetiniyor…
Türkiye halkı ve devleti ile kitabın kavlince “güçlü bir Müslümanlar ülkesi” oldu, İslâm dünyası zalim ve soyguncu öteki dünyaya karşı birleşti, askeri güç dengesini oluşturdu ve şimdi sıra onlara dönüp “Zalimler durun, yoksa sizi durdururum.” deme zamanı geldi de ben mi bundan haberdar olamadım?!
Başa döneyim:
Türkiye'de bunca cami var, koca camilerdeki cemaat durumuna hiç baktınız mı? Bu her bakımdan yetersiz olan cemaatler içinde gençlerin oranına hiç dikkat ettiniz mi?
İşe nereden başlamak gerekiyor?
Geliniz bunu konuşalım ve düşünelim. Bence işe tabandan başlayalım, zoru deneyelim, bu mahiyette güzel ve ümit verici çalışmalar da var, bunları zayi edecek zamansız girişimlerde bulunmayalım.
Bazı sembolik değişimlerin etkili olabileceğini ben de kabul ediyorum, ama bunların da neler olabileceğini yine istişare ile belirleyelim!
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT