Avrupa'nın "ırkçılık gerçeğiyle" yüzleşmesi gerekiyor!
Almanya’da yayınlanan “Irkçı Gerçeklikler” araştırması, ülkede ırkçılığın boyutları ve algılanışına dair temsili veriler sunuyor.
Orgun Özcan / Perspektif.eu
Araştırma raporu: Almanya’da “Irkçı Gerçeklikler”
Bu sene Almanya’daki ırkçılık araştırmalarında önemli bir adım atıldı. “Irkçı Gerçeklikler – Almanya’daki Irkçılık Tasavvurları” (Alm. “Rassistische Realitäten”) başlıklı rapor, ulusal ayrımcılık ve ırkçılık monitörü (Alm. “Nationaler Diskriminierungs- und Rassismusmonitor” – NaDiRa) projesi kapsamında meydana geldi. Projenin hedefi, Almanya’daki ırkçılığın sebep, yaygınlık, değişim ve neticelerini araştırmak. Rapor ırkçılığın ne kadar sorun olarak görüldüğünü ve ırkçılıkla mücadele çalışmalarına ne kadar katılım sağlanabileceğini de gösteriyor.
Raporu yayınlayan kurum Alman Uyum ve Göç Araştırmaları Merkezi (Alm. “Deutsches Zentrum für Integrations- und Migrationsforschung” – DeZIM). Halle ve Hanau şehirlerinde gerçekleşen ırkçı cinayetlerin Alman toplumunda da geniş yankı bulmasıyla, bilimsel araştırmalara duyulan ihtiyaç arttı ve bu ihtiyaç siyaset ile akademide de karşılık buldu.
Irkçılığın ne kadar yaygın ve kurumsallaşmış olduğunu bilmek artık bir zorunluluk hâline gelmiş durumda. Bütün bunlardan hareketle Alman Federal Meclisi de ilk kez 2020 yılının temmuz ayında DeZIM bünyesinde bir ayrımcılık ve ırkçılık izleme projesi için finansal fon ayırdı. “Irkçılık Monitörü” ismini taşıyan rapor, Almanya’daki ırkçılık hakkındaki en kapsamlı araştırmalardan biri ve 2023 yılı itibariyle mütemadiyen tekrarlanması planlanıyor. Nisan-Ağustos 2021 tarihleri arasında beş bin kişinin katılımıyla gerçekleşen araştırma, Almanya toplumunu temsil edecek bir örnekleme de sahip.
Raporun Temel Bulguları Neler?
Mayıs ayında kamuoyuyla paylaşılan araştırma sonuçlarına göre Alman toplumunun yüzde 90’ı ırkçılığın var olduğunu, yüzde 81’i ise insanların kasıt olmadan da ırkçı eylemlerde bulunabileceğini söylüyor. Okul, iş ve ikamet/ev gibi hayatın temel alanlarında ırkçılığın yaşandığı da katılımcılar tarafından aynı oranda doğrulanıyor. Toplumun yarısından fazlası (%61) ırkçılığın Almanya’da gündelik hayatın bir parçası olduğunu onaylıyor. Katılımcıların yarısı, ırkçı bir toplumda yaşıyor olduğunu ve bunun kurumlara da yansıdığını söylüyor. Bu oran 14 ila 24 yaş arasındaki katılımcılarda daha yüksek. Toplumun yüzde 65’i resmî dairelerde ırkçılığın yaşandığını ifade ediyor. Yani Almanya’da çok büyük bir kesim, ırkçılığı toplumsal bir sorun olarak kabul etmiş durumda.
Raporun bir diğer bulgusu ise var olduğu kabul edilen ırkçılığın somut yansımalarıyla ilgili. Almanya’daki birçok insan doğrudan ırkçılık yaşıyor veya dolaylı olarak ırkçılığa şahit oluyor. Irkçılığın Almanya’da yaygın bir tecrübe olduğunu ortaya koyan araştırmaya göre toplumun yüzde 22’si ırkçı davranışa maruz kaldığını belirtiyor. Müslüman, siyahi, Yahudi, Roman, Doğu Avrupalı veya Asyalı olarak ırkçılık mağduru olduğunu belirtenlerde ırkçılık yaşamış olma oranı yüzde 58. Irkçılık yaşayan bu gruplarda 14 ila 34 yaş arası gençlerdeki ırkçılık tecrübesine dair bu oran yüzde 70’e kadar yükseliyor. Okul öğrencilerindeki ırkçı eylemler karşısında mağduriyet oranı ise yüzde 66’larda. Toplumun özellikle genç kesiminde ırkçı tecrübenin bu kadar yaygın görülmesi ırkçılıkla mücadele konusundaki gerekliliği de daha büyük bir vurguyla ortaya koyuyor.
Irkçı Tecrübenin Başkalarıyla Paylaşılması Hassasiyet Oluşturuyor
Toplumun yarısı ırkçılığa şahit olduğunu, yine yarısı da ırkçılık yaşamış olanların yaşadıklarını kendilerine anlattığını söylüyor. Dolayısıyla ırkçılık ve ayrımcılık yaşandıktan sonra konu ediliyor, karşılaşmalarda ele alınıyor. Bu da yaşanan ırkçılık ve ayrımcılıkların daha sık, yaygın ve kalıcı bir şekilde gündemde tutulması gerektiğini ortaya koyuyor.
Araştırmada insanların gündelik hayatta işittikleri ırkçılığa itiraz etmeleri (yüzde 47), imza kampanyalarına katılmaları (yüzde 18), protestolara katılmaları (yüzde 9) veya ırkçılıkla mücadele eden kurumlara parasal destekte bulunmaları (yüzde 5%) gibi tepkiler de ölçülmüş. Ortalama toplumun üçte ikisi, ırkçılığa karşı 2 ila 4 farklı aksiyona katılmaya hazır veya zaten katılmış durumda. Irkçılığa karşı aksiyonlara katılım oranı 14-24 yaş grubunda, okul öğrencilerinde ve lise mezunlarında daha yüksek. Doğrudan kendisi ırkçılık mağduru olanlar, ırkçılığa maruz kalanların anlattıklarını dinlemiş olup mağdurlarla irtibatta olanlar ve kendileri ırkçılığa şahit olanlar genellikle ırkçılığa karşı aktif olmaya daha çok hazır. Dolayısıyla yaşanan ırkçılığın anlatılması, ırkçılıkla aktif mücadele etmede dahi büyük bir etken.
“Daha Değersiz İnsanlar Var”
Irkçı görüşlerin günümüz Alman toplumunda varlığını devam ettirdiği açık. Irkçılığın en temel işlevlerinden biri, eşitsizliği ve haksızlığı meşrulaştırabilmektir. Rapora göre toplumun yüzde 35’i, hayatı boyunca hiçbir şekilde ırkçılıkla teması olmadığını iddia ediyor. Toplumun yarısı, insan ırklarının varlığını onaylıyor. Toplumun yüzde 33’ü “tabiatları sebebiyle daha çalışkan olan etnik topluluklar” olduğunu söylüyor. Yüzde 28’lik bir kesim, insanların eşit olmasının haksızlık olduğunu, eşitsizliğin meşru olduğunu belirtiyor. Bu kesim ayrıca her toplumda daha aşağı olanların var olduğunu ifade ediyor. Dolayısıyla üç kişiden biri, zaten aşağı olan insanların var olduğunu, bunun da onların kendi tabiatlarından kaynaklandığını söylemiş oluyor. Bu bakış, ırkçılığı meşrulaştıran bir fikriyatın temelini oluşturuyor, çünkü mağdurların kendileri aşağı olmakla suçlanmış ve buna uygun olarak daha değersiz olarak muamele görmeyi de hakkettikleri ima edilmiş oluyor.
Araştırmanın bulgularına göre ırkçılığa gösterilen tepkiler de farklılıklar gösteriyor. Alman toplumunun bir kısmı, ırkçılığın tahlil ve muhasebesini yapmaktan uzak duruyor. Yüzde 33’ün fikrine göre ırkçılıktan şikayetçi olanlar “fazla hassas”. Yüzde 52 ise, durmadan her yerde ırkçılık mağduru olmaktan korkmayı abartılı buluyor. Toplumun neredeyse yarısı, ırkçılığı eleştirmenin fikir özgürlüğünü kısıtladığını düşünüyor, yarısından fazlası ise günümüzde artık ufak şeylerde bile ırkçı damgası vurulduğunu düşünüyor. Yine toplumun yüzde 60’ı ırkçılığın ilk etapta aşırı sağcılardan kaynaklandığını söylüyor, yani sorunun siyasi olarak aşırı sağcılardan meydana geldiğine inanıp sorunu sadece o kesimde görüyor. Irkçılığa dair bu hafife alan düşünceler toplumdaki genç yaştakiler tarafından daha az sahiplenilirken, ileriki yaşta daha yaygın. Irkçılığın bilhassa yaşı ilerlemiş yetişkinlerde daha çok kişi tarafından hafife alınmasının neden kaynaklandığını araştırmakta fayda var.
Araştırmada Müslüman Karşıtı Irkçılığa Dair Veriler
Farklı ırkçı davranışları yansıtan durumlar karşılaştırıldığında, özellikle siyahi ve Yahudilere yönelik ırkçılık söz konusu olduğunda nispeten daha fazla kişi tarafından bu eylemlerdeki ırkçı motivasyon kabul edilir durumda. Bunun için araştırmada iki örnek de verilmiş: Birinci örnekte Müslümanların organizasyonlarının güvenlik sebebiyle denetlenmesi daha az kişi tarafından ırkçı olarak algılanıyor. İkinci örnekte ise sınıfta tek Müslüman öğrencinin “yalnız kalıp mutsuz olur” gerekçesiyle okul kaydından reddedilmesi nispeten daha az kişi tarafından ırkçı olarak algılanıyor.
Toplumsal algıda Müslümanlara karşı ırkçı bir bakışı bu neticelerden çıkarmak mümkün: Güvenlik ve eğitim sistemindeki uyum söz konusu olduğunda, Müslümanların kontrol edilmesi ihtiyacı daha yüksek olarak ortaya çıkıyor. Müslümanların okulda ve güvenlik alanında haksız muameleye maruz kalmaları yaşanan ayrımcılık ve ırkçılık vakalarına yansıyor. Nitekim eğitim ve güvenlik alanında Müslümanlar hakkında medyada yayılan olumsuz resim de toplum içerisinde yayılıyor ve ayrımcılıkları meşrulaştırıyor.
Raporun bir başka bulgusuna göre ırkçılık bilindikçe sorun olarak görülüyor; sorun olarak görüldükçe de ırkçılığa karşı çıkılıyor. Irkçılık tecrübelerinin aktarılması ve ırkçılığın görünür kılınması, ırkçılıkla mücadele etme çabalarını güçlendiriyor. Yani rapora göre Müslümanlar, yaşadıkları ayrımcılıkları ve ırkçılıkları bilinir, görünür, tecrübe edilir, şahit olunur hâle getirmek durumunda.
Almanya’da toplumun büyük bir kesimi ırkçılığı sorun olarak görüyor. İnsanlar ırkçı davranış ve tecrübelerden haberdar oldukça, bu sorunun herkesi ilgilendirdiğini ve gündemde tutulması gerektiğini fark ediyorlar. Çözüm odaklı tartışmalar ve hatta kurumsallaşmış mücadele yolları sadece ırkçı silahlı saldırıların ardından değil, sürekli gündemde olmalı. Kurumsal ırkçılıkla mücadele ancak kurumsal yöntemlerle mümkün. Bu mücadele için öncelikle gerekli bilimsel veriler toplanmalı ki, tartışmanın sağlam zemini de hazırlanmış olsun. Tarihsel, bilimsel ve kültürel alanda ırkçılık meşrulaştırılıp ırkçı içerikler okul eğitimi ve kitaplara kadar yansırken, ırkçılık hakkında şuurlandırma da kurumsallaşmak ve okul eğitimini kapsamak zorunda.
HABERE YORUM KAT