Avrupa'daki Müslümanlar örgütlü hareket edince ne oluyor?
Mehmet Garip Tanyıldızı, Avrupa'daki seçimlerde Müslümanların örgütlü hareket etmesi sonucu elde ettikleri kazanımlara dikkat çekiyor.
Mehmet Garip Tanyıldızı / Akşam
Ehven-i şer stratejisi
"Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur" diye yazar Mecelle'de. Yani iki olumsuzdan daha hafif ve nispeten az zararlı olanı tercih edilir.
Bu genel ilkeyi insan doğasına uygun, akıl ve mantıkla uyumlu bir yaklaşım olarak görebiliriz. Zira insan somut zarardan uzaklaşmaya ve aşikâr faydayı elde etmeye çalışmaya eğilimlidir.
"Kötünün iyisi" olarak çevrilebilecek kavramsallaştırmanın kökeni Platon ve Aristoteles'e kadar dayanıyor. İkisi de demokrasiyi bu şekilde nitelendiriyordu.
Hukuki ve siyasi alanlarda kullanılan bir kavram olarak karşımıza çıkan ehven-i şer kaidesi ekseriyetle öznesine varlık alanı sağlama ihtiyacına hizmet etse de kimi zaman statükoyu koruyucu bir enstrümana dönüşebiliyor.
Bu yüzden pejoratif bir ithamla muhafazakâr ve sağcı tavırla ilişkilendirilen kaidenin, son tahlilde, zaruret halinde başvurulabilecek meşru, hatta stratejik bir kurum olduğunu belirtmek gerekiyor. Müslümanlar da tarih boyunca, ihtiyaç duyulduğunda bu kaideye başvurmak durumunda kalmıştır.
Günümüzde hem lokal hem küresel ölçekte değerlendirmelere dahil edilmesi gereken ehven-i şer kaidesinin, bir yandan da doğru tercih bağlamında tartışılması gerekiyor. Yani gerçekte neyin, kimin, hangisinin ehven-i şer olduğu sorusunun sorulması ehemmiyet arz ediyor.
Soğuk Savaş yıllarının iki kutuplu atmosferinde öteki dünya ülkelerinin karşı karşıya kaldığı Batı emperyalizmi ve Sovyet emperyalizmi ikilemi bu duruma örnek verilebilir. Batı emperyalizminin dönüştürücü, ifsad edici etkisi mi yoksa Sovyet emperyalizminin ezici, şedid yönü mü daha zararlı sorusuna farklı cevaplar verilebilir.
Bu noktada; yaşam alanını ortadan kaldırmayı hedefleyen alternatifin tehdidi ile ötekinin tehlikesinin kıyas kabul etmeyeceğine dikkat çekilebilir. Ancak, bu sorunun sorulması dahi ehven-i şer olarak tercih edilmek durumunda kalınanın da nihayetinde "şer" olduğu bilincini pekiştirecektir.
Son dönemde, Batı içinde yaşanan gelişmeler, konunun ehven-i şer bağlamında ele alınmasını gerekli kılıyor. Avrupa'da aşırı sağ ve yerleşik düzen çekişmesi ile ABD seçimleri bir de bu açıdan değerlendirilmeli.
Müslümanların Seçimi
AP seçimlerinde aşırı sağcı partilerin gücünü ciddi anlamda artırması ırkçılık, yabancı karşıtlığı, Avrupa şüpheciliği gibi Müslümanları da doğrudan ilgilendiren birçok konu gündemdeki yerini genişletti.
Ardından, önce İngiltere'deki seçimlerde daha sonra da Fransa seçimlerinin ikinci turunda sol parti ve ittifakların seçim zaferi kazanmasıyla aşırı sağın gerilemesi Müslümanlar tarafından memnuniyetle karşılandı.
Avrupa'da aşırı sağın mı yoksa sol müktesebatlı aktörlerin ya da liberal yerleşik düzenin mi daha büyük tehdit ve tehlike ifade ettiği sorusunun cevabı, ilk bakışta, aleni İslam düşmanlığından kaynaklı "aşırı sağ" olabilir.
Benzeri bir durum ABD seçimleri için geçerli. Üstelik hem geçmiş Trump yönetiminin hem de mevcut Biden yönetiminin Filistin politikaları göz önüne alındığında ehven-i şer çerçevesinde bir tercih yapmak dahi epey zor. Yine de, Müslümanların daha fazla söz hakkına sahip olabildiği, en azından taleplerini dile getirebildiği Demokrat bir yönetim ehven-i şer olarak ihtiyar olunabilir görünüyor. Dolayısıyla, hangisi daha zararlı sorusuna, siyonizme verdiğin aktif destek hatırlandığında, "Trump" cevabını verebiliriz.
Mesela farklı boyutlarıyla ele alınarak yapılan değerlendirmenin sonunda yine aynı cevapların verilmesi kuvvetle muhtemel. Buna rağmen, mevcut durumda ehven-i şer olarak görülen sol ve liberallerin de Demokratların da İslam'a yaklaşımlarını hatırlamakta fayda var. Bu hatırlatma, ehven-i şer kurumuna başvurulsa dahi, siyaseten nasıl bir strateji geliştirilmesi adına önemli.
Avrupa'da sol ve liberallerin, ABD'de Demokratların söylem bazında aşığı sağ gibi doğrudan İslam düşmanı bir yere konumlanmadığını söyleyebiliriz. Ancak, Müslümanlar dinlerini bir yaşam tarzı olarak izhar ettiklerinde veya İslam'ın emir ve yasaklarını, haram ve farzlarını gündeme getirdiğinde otomatik bir karşıtlık devreye giriyor. Hakeza, siyasal gündemler söz konusu olduğunda bu karşıtlıklar daha da sertleşebiliyor. Bu yüzden, Müslümanların kendi haklarını muhafaza etmek ve varlık göstermek için mümkün mertebe güçlü bir irade ortaya koyması ihtiyacı doğuyor.
İngiltere seçimlerindeki Filistin konusunun gündemleştirilmesinin rolü ve Müslümanların izlediği strateji bu bağlamda yerinde bir örneklik teşkil ediyor. Malum olduğu üzere, Muhafazakâr Parti yönetiminin Gazze politikası büyük tepki çekmişti. Müslüman seçmenin tepki oylarının ülkedeki iktidar değişiminde önemli katkısı olduğu düşünülüyor. Siyonizme kökten destek veren İngiliz emperyalizminin yerleşik hegemonyasının genel yaklaşımının değişmesi beklenmese dahi yeni yönetimin İsrail'i aynı oranda destekleyeceği beklenmiyor.
Fakat, İngiltere'de Müslümanlar tamamen bu ehven-i şer stratejisine bel bağlayarak hareket etmedi. The Muslim Vote (Müslümanların Oyu/Seçimi) örgütlenen Müslümanlar Gazze konusunda birleşerek ciddi bir başarı elde etti. 4 bağımsız adayla parlamentoda temsil edilme hakkı kazanan siyasi hareket İşçi Partisi'nin seçim zaferini gölgeledi. Siyonist cephede rahatsızlığa sebep olan Müslümanların Seçimi Hareketi'nin İşçi Partisi'nin Gazze konusundaki söylemlerini de etkilediği konuşuluyor.
Bu örnek şunu gösteriyor ki; Müslümanlar için ehven-i şer tercihi sadece bir zaruret hali stratejisidir. Şartlar oluştuğunda, fırsat çıktığında imkân dâhilinde bu stratejinin dışına çıkılması gerekiyor. Müslümanların daha aktif bir toplumsal ve siyasal aktör olabilmesinin yolları aranmalıdır.
HABERE YORUM KAT