Avrupa'da ırkçı partilerin yükselişi ve "parti kapatma" tartışmaları
Michael Bröning, ırkçı AfD partisinin kapatılması tartışmalarını değerlendirdiği yazısında aşırı sağın yükselişinin parti kapatma vb. adımlarla durdurulamayacak bir duruma geldiğini ifade ediyor.
Michael Bröning / Perspektif
Almanya AfD’yi Yasaklamalı mı?
Almanya’nın aşırı sağcı partisi Almanya için Alternatif’ten (AfD) siyasetçilerin geçtiğimiz Kasım ayında sağcı aktivistlerle bir araya gelerek aşırılık yanlısı bir “tersine göç” planını tartıştıklarının ortaya çıkması, partinin yasaklanmasına ilişkin tartışmaları alevlendirdi.
Potsdam yakınlarında, göl kenarındaki bir otelde yapılan gizli toplantıda, aşırı sağın iktidara gelmesi halinde etnik kökenleri farklı olan Almanların kitlesel olarak sınır dışı edilmesi olasılığının ele alındığı bildirildi. Dehşet verici bu manzara karşısında alarma geçen siyasi yelpazenin farklı kesimlerinden liderler, aydınlar ve itibarlı medya yorumcuları, AfD’nin kapatılmasının Alman demokrasisini korumak için gerekli olduğunu ileri sürüyor.
AfD’nin artan halk desteği, Almanya’nın doğusunda partinin kaleleri olarak bilinen üç eyalette bu yılın sonlarına doğru bölgesel seçimlerin yapılacak olması nedeniyle konunun aciliyetini daha da artırdı. Son dönemde AfD’nin çiftçilerin planlanan sübvansiyon kesintilerine karşı protestolarına tam destek vermesi, partinin siyasi kazanç sağlamak için bu durumdan faydalanabileceği yolundaki endişeleri artırdı.
Şu aralar Alman halkının neredeyse yarısı AfD’nin yasaklanmasından yana. Son günlerde yüz binlerce Alman, parti karşıtı gösterilere katıldı. Bunun yanında hükümete AfD’nin Thüringen eyaletindeki kötü şöhretli lideri Björn Höcke’nin medeni ve siyasi haklarının elinden alınması çağrısında bulunan online bir dilekçe (Almanya’nın savaş sonrası tarihinde benzeri görülmemiş bir öneri) 1,5 milyondan fazla kişi tarafından imzalandı.
Hal böyle olsa da ülkenin en popüler ikinci partisini yasaklamaya kalkışmak demokratik açıdan sorgulanabilir ve umulmadık (ve muhtemelen kapsamlı) olumsuz sonuçları olabilir.
Demokratik sistemi zayıflatmaya ya da ortadan kaldırmaya çalışan siyasi grupların yasaklanmasına ilişkin prosedür oldukça açıktır. Anayasa Mahkemesi, federal hükümetten, federal parlamentodan ya da Almanya’nın ikinci meclisi olan ve eyaletleri temsil eden Federal Konsey’den (Bundesrat) resmî bir talep aldıktan sonra bir partinin kapatılıp kapatılmayacağına karar verir.
Ancak Mahkeme, partilerin kapatılmasına yönelik daha önceki girişimlerin de gösterdiği üzere, siyasetten dışlama için yüksek bir eşik belirlemiştir. Mahkeme 2017 yılında, alenen ırkçı ve anti-demokratik bir gündemi olan neo-Nazi Ulusal Demokratik Parti’nin (NPD) yasaklanması başvurusunu reddetti. Aslında Mahkeme bu mekanizmayı en son Soğuk Savaş’ın en hararetli döneminde, 1956 yılında, Almanya Komünist Partisi’ni (KPD) yasakladığında kullanmıştı.
Bu emsal, AfD’ye karşı dava açılmasının formaliteden öteye gitmeyeceğini ve daha da önemlisi kolaylıkla siyasi bir fiyaskoya dönüşebileceğini gösteriyor. AfD’nin popülaritesi göz önüne alındığında, Mahkeme’den partinin yasaklanmasını istemek bile, büyük ölçüde yerleşik partilerin giderek güçlenen bir rakibi ortadan kaldırma taktiğinin hamlesi olarak algılanacak ve aşırı sağın sistemin hileli olduğu yönündeki savını güçlendirecektir. Bu girişim nihayetinde başarısız olursa, AfD zayıflamayacak aksine güçlenecektir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’ndeki süreç kaçınılmaz olarak yavaş ilerleyecek (NPD’ye karşı açılan dava üç yıldan uzun sürdü) ve seçim dalgası geçtikten çok sonra sonuçlanacaktır. AfD’nin yasaklanması girişiminin faydaları gelecekte, olumsuz yansımalarıysa hemen hissedilecektir. AfD’ye karşı yasal işlem başlatmayı tartışmak bile, birçok bakımdan, mağduriyetten beslenen bir partiye daha fazla malzeme vermekten başka bir işe yaramaz.
AfD’nin yasaklanması durumunda da sadece parti ortadan kalkmış olacak; partinin destekçileri (ve onların hoşnutsuzlukları) kaybolmayacaktır. AfD üyelerinin Alternatif’e alternatif yeni bir sağ parti kurmalarını hiçbir şey engelleyemez.
Popülizmle mücadelede yasal aktivizmin işe yaramayacağını, hatta sorunu daha da kötüleştirebileceğini anlamanın tam zamanı. Aşırı sağdan gelen meydan okumaya, hoşnutsuzluğun temel nedenlerine eğilen çözümlerle, siyasi olarak karşı konmalı: Enerji fiyatlarının yüksekliği, ekonomik büyümedeki durgunluk, giderek artan düzeyde göç alma ve göçle gelenlerin entegrasyonunu sağlayamama.
Elbette liberal demokrasiler tetikte olmalıdır ve ister mahkemelerde ister Federal Meclis kürsüsünde karşı mücadele konusunda hem yükümlülükleri hem de hakları vardır. Ancak siyasi bir rakibi yasaklamaya çalışmak, hoşnutsuz seçmenlerin şikâyetlerini dile getirme konusunda meşru bir hakları olduğu rahatsız edici gerçeğinin etrafından dolaşmak olur. Demokratik değerler, demokratik özgürlükler kısıtlanarak korunamaz.
Aşırı sağcıların meydan okuması hâkim kürsüsünde değil, oy kabininde göğüslenmelidir. AfD’yi yasaklamak yoluyla kazanılacak bir zafer, ahlaki ve siyasi bir yenilgi olacaktır.
Bu yazı Project-Syndicate sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından çevrilmiştir.
HABERE YORUM KAT