Avrupa'da göçmen ve Müslüman karşıtlığı ana akım olma yolunda!
AB dönem başkanlığını üstlenen Fransa’nın ayrılıkçı Müslüman karşıtı siyasi söyleminin Birlik’in kurumsal politikalarına da yansımasından endişe ediliyor.
Shada İslam / Perspektif
Avrupalı Müslümanlar endişeli
Fransa, Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığını altı aylığına devraldı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hiç şüphesiz başkanlığı, Avrupa’yı dünyada daha büyük “stratejik özerklik” hedefine doğru ittirme fırsatı olarak kullanacak. Brüksel’de bazı çevreler, Nisan ayında Fransa’da yapılacak olan ve oldukça çekişmeli geçmesi beklenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, Avrupa’nın geleceğine dair önemli bir konferans sonuç vermeden önce Fransa’nın AB dönem başkanlığına engel olabileceği endişesi taşıyor. Macron’un, gök mavisi ve altın yıldızlı AB bayrağını geçici olarak Paris’teki Zafer Takı’na (Arc de Triomphe) asma kararının daha şimdiden seçimin aşırı sağ ve muhafazakâr adaylarını öfkelendirmesi de bu anlamda pek iç açıcı değil.
Tüm bunların yanında çoğu Avrupalı Müslüman, Fransa’nın AB başkanlığı görevinde bulunmasından başka bir nedenle endişe duyuyor: Fransa’nın ayrılıkçı Müslüman karşıtı siyasi söyleminin tehlikeli bir biçimde AB politikalarına da sızacağından korkuyorlar.
Fransa’nın seçim kampanyası esas olarak, Fransa’daki Müslümanların günah keçisi olarak görülme döneminin başladığı anlamına geliyor. Fransız siyasetçilerin çoğu seçim stratejisi olarak İslamofobiyi kullanmayı seçti. İslam’a ve Müslümanlara ilişkin kötü niyetli tartışmalar, ırk ve göçmenliğin birbiriyle kesişen sert darbeleriyle harmanlanarak daha da zarar verici bir hal alıyor.
Müslüman düşmanlığı, endişe verici bir biçimde, aşırı sağın göç karşıtı adayı Marine Le Pen’in tekelinde görülmüyor artık. Macron’un aşırı sağcı İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, geçenlerde televizyonda yayınlanan bir tartışma programında Le Pen’i İslam’a karşı “yumuşamakla” suçladı. Eski televizyon yorumcusu Eric Zemmour cumhurbaşkanlığı yarışına çok daha saldırgan bir Müslüman karşıtı gündem getirirken, Gaullist Cumhuriyetçiler Partisi’nin daha önce Paris bölgesindeki sayfiye merkezlerinde tesettür mayo (burkini) ile gezilmesini yasaklamış olan adayı Valérie Pécresse, göçmenlik konusunda daha sert bir tutum takınıyor.
Yeniden aday olması beklenen Macron da şimdiden, 6 milyon Müslüman vatandaşı olan Fransa’da “ayrılıkçılığı” ve bir “karşı grubun” ortaya çıkmasını önlemeyi amaçladığı söylenen bir yasa tasarısı da dahil olmak üzere, bir dizi Müslüman karşıtı politikayı yürürlüğe koydu. Macron’un hükumeti ayrıca, Müslümanlara yönelik nefret suçlarını belgeleyen ve önde gelen ayrımcılık karşıtı kuruluşlardan biri olan Fransa’da İslamofobiye Karşı Kolektif’i kapattığı için eleştiriliyor. Irkçılığa Karşı Avrupa Ağı, Fransız Müslümanlara yönelik “İslamofobik cadı avı”nın başladığı uyarısında bulunuyor ve hükümetin, Müslüman Kardeşler ile ilişkisi bulunduğu gibi kanıtlanmamış bir iddiaya dayanarak Müslümanların liderlik ettiği dernekleri, camileri, okulları ve hatta Müslümanlara ait büfeleri kapatmaya yönelik “sayısız idari prosedüre” başvurduğunu belirtiyor.
Ancak şimdi, Fransa’nın AB dönem başkanlığını Avrupa genelinde önlemleri çok daha sertleştirmek için kullanacağından endişe ediliyor.
Fransız bakanların, Avrupa’nın Eşitlikten Sorumlu Komiseri Helena Dalli’ye, Avrupa Konseyi’nin türban konusuna odaklanan bir ayrımcılıkla mücadele kampanyasına da katılan ağlardan birinin, Avrupalı Müslüman Gençlik ve Öğrenci Örgütleri Forumu’nun (FEMYSO) üyeleriyle bir araya gelmesinin hesabını sorduğu dikkate alınırsa, bu yerinde bir endişe. Bu kampanya, Fransa’nın “değerlerine” bir saldırı olarak görüldü ve siyasi bir tepkiye neden oldu. Dalli, Avrupalı genç Müslümanların “basma kalıp kategorilere koyulmanın, ayrımcılığın ve açık düşmanlığın bir sonucu olarak” karşı karşıya kaldıkları sorunları tartışmak üzere FEMYSO temsilcileriyle bir araya gelinmesini hakkıyla savundu. Macron hükümetinin Vatandaşlık İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Marlene Schiappa, toplantı ile ilgili olarak Dalli’yi hedef aldı ve FEMYSO’nun “Fransa’ya saldıran” ve AB kurumlarına “sızan” bir “İslamcı dernek” olduğu iddiasında bulundu. FEMYSO bu iddiaları açıkça reddetti, forumun başkanı Hande Taner ise açıklamasında bu iddiaları “komik” diye nitelendirdi.
Fransız hükümetinin Avrupa Komisyonu’na müdahalede bulunması, Müslüman kadınların halka açık yüzme havuzlarında burkini ile yüzme hakkını savunan başka bir hak savunucusu gruba, Alliance Citoyenne’e ayrılması planlanan AB fonunun (görünüşte idari nedenlerle) iptal edilmesiyle sonuçlanan bir gecikmeye yol açtı.
Fransa ve Avrupa hakkında yıllardır yazdığım haberler ve makalelerde, İslam’ın yabancı bir inanç, Müslümanların istenmeyen yabancılar olduğuna ilişkin ısrarla ve türban ve İslami usullere göre hazırlanan gıdalar hakkındaki yersiz korkularla şekillenen sıkıntılardan söz ediyorum. Hem resmi hem de gayri resmi meclislerde usandırıcı bir biçimde İslam, aşırıcılık ve terörizmin birbirine karıştırıldığı sert eleştiriler yinelenip duruyor.
Fransa’daki Müslüman paniği, başka yerlerde görülen paniklerle paralellik gösteriyor. Avusturya eski başbakanı Sebastian Kurz, 600’den fazla caminin yerlerinin işaretlendiği “İslam haritası” adını taşıyan ve oldukça eleştirilen bir web sitesinin açılmasını ardından, sözde siyasal İslam’ın yükselişini hedef aldı. Hak gruplarına göre, bu harita Müslümanlara yönelik şiddet olaylarına sebep oldu.
Danimarka’nın eski Göç ve Uyum Bakanı Inger Stojberg, geçtiğimiz günlerde, Suriye ve Irak’tan gelen sığınmacı genç evli çiftlerin, kadının yaşının 18’in altında olması halinde ayrı tutulmalarına ilişkin hukuksuz bir emir verdiği için hapis cezasına çarptırıldı. İslam ve mülteci politikasını üstü örtük olarak birbiriyle ilişkilendiren Stojberg, Avrupa genelinde olduğu gibi, “çocuk yaştaki gelinleri” korumak istediğini söyledi. Stojberg, daha önce de gündüz oruç tutmanın güvenlik tehlikesi yaratabileceğini ve bu nedenle de Danimarkalı Müslümanların Ramazan ayı boyunca iş yerlerinden uzak tutulmasını savunmuş, bu tutumuyla tartışmalara yol açmıştı. Stojberg, suç işlemiş olmakla itham edilen uç bir siyasi figür sayılabilir; fakat Danimarka’nın Haziran ayında, kısmen de olsa Müslüman korkusu nedeniyle, sığınmacıların sığınma başvuru süreçleri devam ederken AB dışına gönderilmesine izin veren bir kanunu yürürlüğe koyması da dahil olmak üzere, “entegrasyon” ve mültecilere yönelik sert bir tutum içinde olduğunu görmezden gelmek zor.
Avusturyalı akademisyen Farid Hafız da Fransa ve Danimarka’nın desteğiyle Avusturya tarafından “siyasal İslam” ve “şiddete yer vermeyen aşırıcılık ve İslamcılık” denilen şeyle mücadele kapsamında yılda bir toplanan bir konferans olan, entegrasyon bağlamında ayrımcılığa ve aşırıcılığa karşı Viyana Forumu’nun ardındaki nedenlere ilişkin olarak rahatsız edici soruları gündeme getiriyor. Hafız’ın belirttiği gibi, bu tür girişimler doğrudan bir McCarthycilik olmasa bile, tüm Müslümanları liberal toplumlar için potansiyel bir tehdit olarak görmeye varan tehlikeli bir adım.
Anaakımlaşan göçmen ve Müslüman karşıtlığı
Fransa’nın Müslüman takıntısı bir zamanlar AB’nin aşırı sağ gruplarıyla sınırlıyken, artık Avrupa’nın siyasi görünümüne de genişledi; İslam, ya ulusal seküler geleneklere ya da “Hristiyan Avrupa” fikrine yönelik bir tehdit olarak görülüyor. Macaristan’ın Viktor Orban’ı ve Orban’ın AB’deki müttefikleri uzun süredir İslam’a karşı öfkeliler, ancak Müslüman karşıtı aşırılık yanlılarına göz kırpmak birçok anaakım AB muhafazakârı için standart hale geliyor.
Aşırı sağ partiler, (şimdilik) hanelerine herhangi bir büyük seçim zaferi yazılmadan bile, Müslümanlar ve göçmenlere ilişkin hasmane anlatılarını anaakım haline getirmeyi başardılar. AB’nin kendi Temel Haklar Ajansı’nın (FRA) uyardığı gibi, Avrupalı Müslümanlara yönelik düşmanlığın ve ayrımcılığın yaygın olmasına şaşmamalı. Hafız’ın 30’dan fazla Avrupa ülkesinden bilim insanı, uzman ve sivil toplum aktivistleriyle birlikte hazırladığı yıllık Avrupa İslamofobi Raporu’nun 2020 sayısı, Müslümanlara yönelik ırkçılığın kıta genelinde daha da kötüleştiği sonucuna vardı.
Bazı olumlu gelişmeler de var. 2015’te Suriye ve diğer ülkelerden 1 milyondan fazla mülteci kabul eden Almanya’da yeni koalisyon “modern göç ülkesi” olmayı taahhüt etti.
AB üyesi hükümetler ve Avrupa Komisyonu, gereğine uygun olarak, hukukun üstünlüğü ihlallerine, yargıya yönelik saldırılara ve Macaristan ve Polonya’da basın özgürlüklerinin erozyonuna karşı mücadele ediyor. Ancak bazı batılı AB üyesi ülkelerde dışlama ve önyargıları pekiştiren politika ve eylemlere de göz yumuyorlar.
Avrupalı bir Müslüman olmak hiçbir zaman kolay, sorunsuz olmadı. Fransa’da seçmenlerin yaklaşık üçte biri aşırı sağ ve aşırı milliyetçi adaylara oy vereceğini söylüyorken, Fransa’nın İslam paniğinin önümüzdeki aylarda tırmanışa geçmesi mümkün.
AB yüksek perdeden eşitlikten, çeşitlilikten ve ayrımcılık karşıtlığından bahsediyorsa da, Avrupalı Müslümanlar yeni yıla zorlu bir başlangıç yapmaya hazır olmalı.
Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir.
HABERE YORUM KAT