Avrupa tarihi yakından öğrenilirse Batı kompleksi aşılabilir
Mustafa Armağan, Hollanda'da yamyamlık adetinin tarihi hakkında bilgi verirken Avrupa'ya dair bakış açımızı değiştirmemiz gerektiği çağrısında bulunuyor.
Mustafa Armağan / Yeni Akit
Hollandalılar başbakanlarını nasıl pişirip yemişti?
Avrupa sağa mı kayıyor?
Evet, 90’lı yıllardan beri korkulan oluyor:
Avrupa hızla sağa, hem de aşırı sağa doğru kaymakta…
Macaristan, İtalya, Avusturya, Danimarka, hatta Almanya sağ partilerin yükselişine tanık oldu veya oluyor.
Son olarak Hollanda’da yapılan seçimlerde Türk ve İslam düşmanı ve aşırı sağcı Özgürlük Partisi’nin lideri Geert Wilders’ın sandıklarda önde çıkması Siyonist çevreleri ve en başta İsrail’i sevindirecekti elbette. Karısının Yahudi olması da önemli bir detay belki ama gençliğinde İsrail’de bulunmuş ve yerleşimcilerin Filistinlilerin ev ve topraklarını gaspına yardım etmiş olması daha manidar.
İsterseniz biz biraz geriye gidelim ve saltanatla yönetilen (hâlâ öyle) Hollanda’nın tarihinden kraliyeti bir süreliğine yıkmış bulunan bir “Başbakan” ile kardeşinin korkunç akıbetini beraberce görelim.
Mevzuya girmeden önce şu hususu belirtelim ki, Hollandalılar bu tür olayları gerçek olsa bile okullarında çocuklarının gözüne sokmaz bizim yaptığımız gibi. Ders kitaplarımızın tarihimizdeki en ufak bir çöpü mertek yapmakta üstüne yoktur ama Avrupalılar bizden farklı olarak bu tür mahrem, hatta yüz kızartıcı malumatı ancak ehlinin bilmesi stratejisini takip eder ki, pedagojik açıdan doğrusunu yaptıklarına şüphe yoktur.
Merak ettiniz muhtemelen: Artık şu olayı öğrensek diyorsunuzdur.
Haklısınız. Sizi daha fazla meraklandırmamak için Hollanda tarihinde geçen bu mide bulandıran hadisenin seyrini anlatalım (gerçi Gazze’de yaşananları gördükten sonra mide bulandıracak çok az hadise kaldı dünyada ya, neyse):
Avrupa’nın karanlık sırrı
Aslında insan eti yeme geleneği hep Afrikalılara ve Batı dışı toplumlara mal edilmiştir ama bizzat Avrupa’nın insan eti ve kanı tüketme alışkanlığını –hem de saraylarda- dile getiren nadirattandır. Adeta bir tabudur bu. Yamyamlık mı? Afrikalı ilkeller yapar onu, Avrupalılar asla! Binlerce karikatür görmüşsünüzdür Afrikalıların yamyamlığı üzerine ama Avrupalılarınki hakkında bir tek örnek bulamazsınız.
Mesela Dr. Richard Sugg Mumyalar, Vampirler ve Yamyamlar (Mummies, Vampires and Cannibals) adlı tetkik mahsulü kitabıyla 18. yüzyıl dahil Avrupa saraylarında hanedanlar ve aristokratlar arasında insan kanı, insan eti, insan yağı ve insan kemiği (mumyalar dahil) tüketildiğine dair –ki buna “ceset tıbbı” deniliyormuş- sarayların arşiv belgelerini ortaya koydu. Ayrıca genç birinin baltayla idamından sonra akan kanın bir kovaya toplanması için saraydan görevlilerin gönderildiğini ve mahkûmun kafası kesildikten sonra saraya getirilen kanın yaşlı kralın veya kraliçenin yemeklerine gençlik iksiri olarak katıldığını belgelerle açıkladı.
Daha neler var neler…
Şimdi Hollanda’ya gidelim ve bakalım neler göreceğiz.
Dana boğazlar gibi…
Ressamların tasvirine göre hadise böyle cereyan etti.
Yıl 1672.
Osmanlı Devleti Köprülüler döneminde son yükseliş hamlesini yaşarken Avrupa’nın kuzey batısında ilginç olaylar cereyan etmekteydi. Hollanda tahtında Oranj hanedanı oturmaktadır ama eyaletlerin seçtiği bir nevi ‘Başbakan’ (Great Pensionary) olan John de Witt, İngiliz çağdaşı Oliver Cromwell gibi kralın mutlak iktidarını sınırlamaya adamıştır ömrünü. Hanedanın iktidarı karşısına halkın temsilcisi olarak cesaretle dikilmektedir.
Aynı 1672 yılının güzünde John de Witt adlı bu çok yetenekli entelektüel lider –meşhur filozof Spinoza’nın da arkadaşıydı-, kardeşi Cornelius ile birlikte patlak veren bir ayaklanmada önce tüfekle vurulacak, ardından idam edilecek, dahası öfkesi dinmek bilmeyen düşmanlarının hücumuna uğrayan cesetleri önce ayaklarından asılacak, ardından darağacından indirilerek cinsel organları, ciğerleri ve kalplerine varıncaya kadar paramparça edilecek, nihayet kasap dükkânındaki koyun veya sığırlar gibi parçalara ayrılan vücutları hıncını alamayan kalabalıktan birileri tarafından pişirilerek afiyetle yenilecekti. Evet, yenilecekti!...
Vücutları parçalanacak olan Witt kardeşler.
Hemen ‘Bunun kaynağı nedir?’ diye soracaklar buyursun: Hem de Cambridge Üniversitesi Yayınları tarafından 2002 yılında yayımlanan California, Wisconsin ve Rutgers üniversitelerinde tarih dersleri veren Profesör Herbert H. Rowen’ın, John De Witt: Statesman of the “True Freodom” adlı kitabının 218. sayfasına baksınlar zahmet olmazsa.
Uyanalım ve uyandıralım
Anlattıklarımıza kafalarında Hollanda ile genelde Avrupa ile yamyamlığı bir araya getiremeyen okurlarımız şaşırmış olabilir ama unutmayalım ki, düşünmek şaşırmakla başlar. Ancak şaşırmayı, Gülşen-i Râz’daki tabirle hayret etmeyi bilen bir zihinde kıvılcım çakar.
Dünya üniversitelerinde post-kolonyalizm diye bir disiplin var. Bu disiplinin önde gelen isimlerinden Dipesh Chakrabarty “Avrupa tarihini taşralılaştırmak” gereğinden söz etmişti. Adaletin tesisi için tarihin merkezi ve yöneticisi olarak konumlanagelen Avrupa artık ait olduğu yere, periferiye itilmeli ve bir vakitler haksız yere oturduğu tahtından indirilmeliydi. Bunun için de Avrupa’nın üstünlük taslamak için bize anlatmadığı, içimizdeki Avrupalıdan çok Avrupacı olanların ise zinhar gündeme getirmediği bir mazinin paslanmış kilitlerini zorlamanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Kendi tarihindeki yamyamlık vakalarını ustaca gözlerden gizleyen ve onu “ilkel”, “barbar”, “vahşi” kavimlerin sapkın bir geleneği olarak takdim eden Avrupa, asırlarca gösterişli saraylarına ve Vatikan’ın freskli koridorlarına varıncaya kadar sürekli insan eti, yağı ve kanı tüketmiştir, diyen tarihçi Richard Sugg’u dışlıyor, unutturmaya çalışıyor. (Geniş bilgi Hümayun Yayınları’ndan çıkan Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı adlı kitabıma bakınız.)
Şehid Malcolm X’in dediği gibi “Bütün uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter.” Evet, bin kişi bir araya gelse bir kişiyi zorla uyutamaz ama bir kişi bin uyuyan insanı kolayca uyandırabilir. Biz de önce uyanacak ve ardından uyandıracağız dostlar.
Onun için hepimizin hakikate giden yolda bilgi ve fikirle donanmış olarak hakikati araştırması şart. Başka türlü etrafımıza örülen bu lanet çemberini yaramayacağız çünkü. O lanet çemberi soyut bir şekil değil. İşte Gazze’de gözümüzün önünde yaşanan soykırım onun tezahürlerinden sadece biri.
Unutmayın: Zihnen kurtulmadıkça bağımsızlık hayaldir.
HABERE YORUM KAT