Avrupa Birliği ırkçılığa teslim mi oldu?
Joanne Van Selm, AB'nin mülteci ve göç politikasındaki tutarsızlıkları incelediği yazısında ırkçı politikalara verilen tavizlerin ortaya çıkarttığı sonuçları analiz ediyor.
Dr. Joanne Van Selm / Perspektif.eu
Avrupa Birliğinin en zayıf halkası: Sığınma ve göç
2024 Haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde sığınma ve göçün önemli konular olması şaşırtıcı değil. 2015 “Göç Krizi”nden bu yana durum böyle. Yeni Göç ve İtica Paktı’nın unsurları üzerinde varılan son anlaşmaya rağmen, bu paktın ancak 2026’da yürürlüğe girecek olması, siyasi olarak bölünmüş bir kıtada bu konulara yönelik en iyi yaklaşımın ne olması gerektiği konusunda pek de uzlaşma olmadığını gözler önüne seriyor. Seçmenler muhtemelen yeni paktın öngördüğü değişiklikler hakkında pek bir bilgiye sahip değiller. Doğal olarak odak noktaları, düzensiz gelişlerle, yüksek sayılarla ve çoğu AB üye devletinde sığınmacıların kabulündeki kaosla ilgili manşetlerle sınırlı kalıyor.
Sığınma ve göç konularının Avrupa Parlamentosu Seçimleri ile etkileşimi iki yönden değerlendirilebilir. İlki seçmenlerin sığınma ve göç konusundaki endişelerinin seçim sonuçları üzerindeki olası etkisi nedir? İkincisi, seçim sonuçlarının gelecekteki sığınma ve göç politikaları ve düzenlemeleri üzerindeki olası etkisi nedir? Bu soruları yanıtlamak için, sığınma ve göç konusundaki mevcut durumu, partilerin manifestolarını ve planlarını ve seçim öncesi anketler ve tahminlere dayalı olası sonuçları göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bu konular, önümüzdeki aylarda ve yıllarda AB için kritik öneme sahip olacak.
Avrupa’ya artan göç ve Avrupa’nın zayıf noktaları
2023 yılına ait yıllık sığınmacı gelişi istatistikleri, 2015 ve 2016’nın ardından üçüncü en yüksek seviyeye ulaşıp bir milyonu aştı. 2015 ve 2016 yılları, Suriyelilerin Avrupa’ya doğru hareketlerinin en yoğun olduğu dönemlerdi. 2023’teki sığınmacıların en büyük vatandaşlık grupları Suriyeliler, Afganlar ve Türklerdi. Onları Venezuelalılar ve Kolombiyalılar izledi.
2023’te ilk kez sığınma talebinde bulunanların neredeyse dörtte biri çocuktu. Bu sığınmacılar aile üyeleriyle veya yalnız olarak gelmişlerdi. Almanya, tüm yeni sığınma başvurularının üçte birini aldı. Dört üye devlet, İspanya, Fransa ve İtalya ile birlikte Almanya, 2023’te yeni başvuruların dörtte üçünü aldı; Kıbrıs ise kişi başına en fazla yeni sığınmacı başvurusu alan ülke oldu. Mart 2024 itibarıyla, aylık istatistikler neredeyse bir yıldır en düşük seviyedeydi, ancak hedef ve kaynak ülkeler açısından eğilimler aynı kaldı. Diğer bir belirgin durum ise, artan başvuru sayılarıyla başa çıkamayan kamu idareleri nedeniyle sığınma taleplerinin işlenmesi süreçlerindeki yığılmalardı.
Frontex, 2023 yılında yaklaşık 380.000 düzensiz sınır geçişi olduğunu tahmin ediyor. Bu artış Akdeniz’i geçmeye çalışan botların sayısının artmasından kaynaklanıyor. Suriyeliler, 100.000 tespit ile bu tür geçişlerde en fazla kaydedilen vatandaşlık grubuydu. Onları Gineli ve Afganlar takip etti.
Uluslararası korumaya ihtiyaç duyan insanlar AB’ye ulaşmak için yeterli güvenli ve düzenli yollar bulamıyor ve bu nedenle kaçakçılara ve tehlikeli yolculuklara başvuruyorlar. Manşetler sık sık düzensiz göçmenlere (sığınmacılar da dâhil) “düşman” veya “istilacı” olarak atıfta bulunuyor. Politikacılar, bu düşmanlığa karşı halkın tepkisine, daha fazla kontrol vaat ederek, botları durdurarak ve sayıları azaltarak yanıt verme eğilimindeler. Sınırları güçlendirme politikaları pek etkili olmamış gibi görünüyor. Aslında bu politikalar sadece gelen göçmenleri daha tehlikeli yollara yönlendiriyor. Ne yasal ve güvenli yollar sağlama konusunda ne de bu tür göç ve güvenlik arayışlarına neden olan durumları çözme konusunda pek bir şey yapılmıyor. Bu arada, Avrupa en zayıf noktasını gözler önüne seriyor.
Estonya Başbakanı Kaja Kallas’ın belirttiği gibi, göç AB için temel bir zayıflıktır. Avrupa göç politikaları, kıtayı Vladimir Putin gibi düşmanlar tarafından kötüye kullanılmaya ve suiistimal edilmeye karşı savunmasız bırakıyor. Putin, zaten Belarus üzerinden Polonya’ya varmaya çalışan veya Rusya üzerinden Finlandiya’ya ulaşmaya çalışan göçmenleri ve sığınmacıları yönlendirerek Avrupa’nın sınırlarını test etti. Avrupalılar sanki göçmen ve mülteciler kıtanın düşmanlarıymış gibi davranırken, gerçek düşmanlar bu zafiyete karşı harekete geçmeye başlıyor. Kallas dışında pek az kişi bu durumu açıkça kabul ediyor ve bu gerçek sorunu ele almak için pek bir şey yapılmıyor. Avrupa Parlamentosu gruplarının manifestoları da bunu gösteriyor.
Avrupa Parlamentosundaki siyasi partiler ne diyor?
Avrupa Parlamentosunda yedi siyasi grup var. Bunlar aslında belli konularda benzer düşünen ulusal partilerin koalisyonları. Ancak tüm ulusal partiler kolayca bir bloğa girmiyor ve bazıları bölgesel planların yanı sıra veya bunlar yerine kendi ulusal Avrupa manifestolarını yayınlıyor.
Genel olarak, merkez sağ partiler ve ekonomik liberaller sınır güvenliğini ve Frontex’i güçlendirmek istediklerini söylüyor. Bu partiler sığınmacıları üçüncü bir ülkeye gönderen bir sığınma politikasıyla sığınmacıların kapı dışarı edilmesi gerektiği görüşünde. Bu, Birleşik Krallığın Ruanda Planı veya İtalya’nın Arnavutluk ile yaptığı anlaşmaya benzer arayışlarda da kendisini gösteriyor. Liberal “Avrupa’yı Yenile” grubu, sığınmacıların insanlık dışı muamele gördüğü ve güvensiz ülkelere geri gönderildiği geri itme olaylarının cezalandırılmasından yana. Ancak anketlere göre bu merkez partilerin çoğu, yaklaşan seçimlerde bir kısım sandalyeleri kaybedecek ve Avrupa şüphecisi ECR biraz daha sandalye kazanacak.
Merkez sol ve aşırı sol partiler, Akdeniz’de arama ve kurtarmanın iyileştirilmesinden yanalar ve AB göç politikalarının dışsallaştırılmasına karşı çıkıyorlar. Frontex’i daha insancıl hâle getirmek veya feshetmek konusunda farklılıkları olsa da genel olarak geri itmelere karşı bütün sol grupların net bir tavrı var. Yeşiller bir düzenleme kampanyası önerirken, aşırı sol, yakın zamanda kabul edilen Yeni Sığınma ve Göç Paktı’nı iptal etmeyi öneriyor. Bu partilerin tamamı seçimlerde kayıplar yaşayacak, bazıları ise oldukça önemli kayıplar yaşayacak.
Marine Le Pen’in Ulusal Birlik ve Geert Wilders’in Özgürlük partilerini içeren aşırı sağcı Kimlik ve Demokrasi grubu bir manifesto yayınlamadı. Bunun yerine önceki seçimlerdeki hedeflerine bağlı kaldıklarını belirttiler. Bu hedefler, sınır korumasını güçlendirmek ve sınır dışı etmeleri artırmak ve ulusal kimliklere odaklanmak şeklindeydi. Kimlik ve Demokrasi grubunun, 2024 seçimlerinde AP’deki temsilci sayısını önemli ölçüde arttırması bekleniyor.
Bu durumda yapılması gereken ne?
AP’deki siyasi gruplar veya partilerden hiçbiri sığınma ve göç planlarında çok ayrıntılı değiller. Sol cenahta, özellikle Yeşiller, insanların göç etme ve/veya sığınma talep etme çabalarının insani yönlerini ele alma ve bu hareketlilik girişimlerinin ardındaki nedenlere odaklanmanın bir gereklilik olduğunu kabul ediyor. Sağdaki partiler ve bazı merkez sol partiler, sınır güvenliğini artırmaktan bahsederken, son yirmi yılda bunu yapma çabalarının Avrupa için çok az “koruma” sağladığını ve dünya çapındaki yerinden edilmiş kişilerin çok küçük bir kısmı için sınırlı koruma sağladığını kabul etmiyorlar. Cesur bir yeni plan, göç ve mülteci korumasını Avrupa kimliğinin temel unsurları olarak kabul etmeli, böylece AB’nin bu alandaki zayıflığını ve savunmasızlığını ortadan kaldırmalı ve yasal ve güvenli gelişlere yönelik güçlü bir yaklaşım geliştirmelidir.
Avrupa’nın göçmenlere verdiği ani tepkiler ve onlardan duyulan bariz korku, kıtanın siyasi birliğini bozmak isteyenler için bir armağandır. Bu seçimler, Avrupa’daki Putin müttefiklerini, AB’yi içten yıkmayı amaçlayanları kazananlar hâline getirecek gibi görünüyor. Başbakan Kallas’ın haklı olması hâlinde -ki bugüne kadarki kanıtlar onun haklı olduğunu gösteriyor-AB’nin göçmen ve sığınmacılarla ilgili ikircikli pozisyonu, dış politikada da manevra kabiliyetini azaltacaktır.
HABERE YORUM KAT