"Avrupa aşırı sağı yekpare değil..."
Doğa Mengüç, Cornell Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Enstitüsü Müdürü Profesör Mabel Berezin ile AP seçimlerinde sağ partilerin zaferi hakkında röportaj gerçekleştirdi.
Dora Mengüç & Mabel Berezin / Perspektif
Aşırı sağ: Kriz mi, sonuç mu?
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy sayımı tamamlandı. Kaybedenler liberaller, yeşiller, sosyal demokratlar ve sol oldu. Muhafazakârlar, sağcı popülistler ve aşırı sağ ise seçimden zaferle çıktı. Artık güç dengesi sağa kaydı. Fransa’da Ulusal Birlik’in (RN) ezici zaferi, Nazizm ile flört etmesine rağmen Almanya’da güçlenen AfD, İtalya ve Macaristan’da açık bir sağcı milliyetçi çoğunluk… Şüphesiz, aşırı sağ ve sağcı popülizmin yoğunluğu her ülkede farklılık gösteriyor, ancak Avrupa yanlıları şokta. Peki bu değişim beklenmedik miydi? Cornell Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Enstitüsü Müdürü Profesör Mabel Berezin’e göre olanlar şaşırtıcı değil.
Berezin, 2002’den beri aynı üniversitede deneyimli bir sosyolog olarak görev alıyor. 2010’dan 2014’e kadar sosyoloji bölümü başkanlığı yaptı. Çalışmaları, siyasi kurumlar ve kültürel anlamların kesişimini araştırıyor ve Fransa ile İtalya’daki aşırı sağ hareketleri yakından takip ediyor. Faşist Benliği Yaratmak ve Neoliberal Zamanlarda Liberal Olmayan Politika kitaplarının yazarı Berezin ile seçimlerin ardından konuştuk. Aşırı sağ, kriz mi yoksa krizden mi kaynaklanıyor? Yükselen sağ, eski kıta ile sınırlı mı yoksa evrensel mi? Macron’un yenilgisinin ardından seçim çağrısı yapma kararı dahiyane mi yoksa hatalı bir hesap mı? Genç seçmenler neden aşırı sağa yöneliyor? Avrupa solu ve merkezi nerede başarısız oluyor? Dahası, aşırı sağın mutlak iktidarı halinde normalleşmesi mümkün mü? Berezin, tüm bu sorulara yanıt veriyor.
Avrupa, aşırı sağa kaymaktan mı yoksa yorgun ve kibirli merkez siyasetin yanıtından mı daha çok korkmalı? Ayrıca, aşırı sağ partiler doğru çözümlere sahip olmasalar bile doğru sorunlara mı işaret ediyor?
Pekâlâ, bunu belirtmeniz ilginç. 1990’larda bir Fransız başbakan, Jean-Marie Le Pen hakkında konuşurken asıl sorunun doğru sorulara sahip olup yanlış cevaplara sahip olması olduğunu söylemiştim. Bugün Avrupa’da korkulacak çok şey var; bazı ülkelerde zayıflamış bir sol ve zayıflamış bir merkez sağın birleşimi. Her ülke farklı. Avrupa’dan genel olarak bahsettiğimizde sorun bu. Bazı ülkelerde aşırı sağ, endişe verici derecede farklı. Doğru bir şekilde belirttiğiniz gibi, aşırı sağ koalisyonları, aşırı sağ olmayan çeşitli koalisyonların yetenekleri bazı yerlerde bozuldu; örneğin Almanya’da bu seçimden sonra bazı olasılıklar var gibi görünüyor. Ancak AfD’nin ikinci sırada olması endişe verici. Fransa’da ne olup bittiğini hayal etmek zor. Kaotik görünüyor.
Macron’un yenilginin ardından 2027 cumhurbaşkanlığı seçimlerini beklemek yerine seçimlere katılma kararı, 28 yaşındaki Jordan Bardella’nın başbakan olma yolunu açma potansiyeline sahip. Soru şu: Bardella, Euro Bölgesi’nin ikinci büyük ekonomisinin iç işlerini etkili bir şekilde yönetebilir mi?
Bu mükemmel bir soru, çünkü okuduğum her yorumcu, Macron’un burada parlak bir stratejiye sahip olduğunu söylüyor. Çünkü onlara göre RN, Bardella ve Le Pen, yönetim işini beceremeyecekler, başarısız olacaklar ve sonra insanlar işi yapabilecek başkalarına oy verecek. Senaryo bu. Açıkçası Fransa aşırı sağının bu işi beceremeyeceği konusunda kesin bir bahis olduğunu sanmıyorum. Bu bir risk. Eğer ben Macron olsaydım, aşırı sağın yönetemeyeceğine dair bahse girmezdim. Yapılacak iyi bir şey için başka stratejik nedenler olabilir. Fransız Anayasası’nın 12’nci maddesi bunu yapmanıza izin veriyor. Ve birçoğunun belirttiği gibi Charles de Gaulle 1958’de ve Jacques Chirac 1997’de Macron’un çağrısını yapmıştı ancak 1958 ve 1997, 2024 değil. Hem Avrupa’da hem ABD’de o zamanlara kıyasla bugün çok daha kırılganız. 1997 ve 1958 ile bugün arasındaki önemli bir fark, siyasi partilerin belirli ideolojilere ve temalara sahip olmasıydı. Onlar için oy kullanabilecek tutarlı bir grup insanı cezbettiler. Artık bu durum söz konusu değil. Bu belirsizlik, daha önce marjinal olan partilerin ulusal politikalarda önemli oyuncular haline gelmesine neden oldu. Geçmiş ile günümüz arasındaki temel fark bu. Bu riskli bir hesaplama. Sorunun belirsizliğini küçümsemek istemiyorum ancak iyi bir sonuç görmek zor. Macron, Fransız halkının duygularını anlamakta ve onlarla bağlantı kurmakta pek başarılı olmadı. Sıklıkla yanlış şeyler söylüyor ve insanların duygularını yanlış anlıyor gibi görünüyor.
Avrupa’daki mevcut durum, ABD eski Başkanı Trump’a benzer şekilde, ana akımdan ve statükodan kopan radikal alternatiflere yönelme eğilimi mi gösteriyor? Almanya’da aşırı sağa oy veren genç Avrupa seçmenleri, aşırılığın yükselişinin ana faktörlerinden biri mi?
Genç bir Avrupa seçmeni olmanın ne anlama geldiğini düşünelim. 20 yaşında veya 25 yaşında birini ele alın. Yani 1999 doğumlu. Ne yaşadılar? Pek de olumlu olmayan her türlü şeyi yaşadılar. Hayat standartlarında bir düşüş yaşadılar. Bununla birlikte bu gençler 1920’ler ve 30’ların tarihsel hafızasına sahip değiller. Bu onlar için tarih. O yüzden bugün yaşananları demokrasi için bir risk olarak görmüyorlar. Ancak bildiğiniz gibi eğitim seviyelerinde bir fark var. Sadece gençler değil. Zihinlerinde yaşayan bir tarih taşımadıklarını, sadece yaşam durumlarına baktıklarını söyleyebilirim. “Eğer iyi görünmüyorsa, neden olmasın?” diye sorup, buna göre oy kullanabiliyorlar.
Bu konuda Avrupalılar ve Amerikalılar arasında kıyaslama yapmayı ise tercih etmiyorum. Bugün ABD’de olanlar istisnai ve korkutucu. Heritage Foundation’ın elinde çıkma “2025 Programı” adında bir belge var. Bu belge Trump yönetiminin ilk gününden itibaren ne yapılacağını anlatan 900 sayfalık bir plan. Bu belge, bugün bildiğimiz Amerikan devletinin her parçasını sökmeyi tanımlıyor. Ana fikir, Dışişleri Bakanlığı ve federal mahkemelerdeki birçok alt düzey kurumsal düzenlemeyi Başkan Trump’ı destekleyen insanlarla değiştirmek. Bu bireyler MAGA (Make America Great Again) destekçilerinden farklı. Hukuk derecelerine sahipler ve hedeflerine ulaşmak için çok kararlılar. Bu oldukça korkutucu. Trump’tan çok daha zekiler. Bu projeye sıklıkla tavsiye veren başka biri ise Macaristan Başbakanı Viktor Orban. Yani bir bağlantı var. ABD, elbette Macaristan değil. Dünyada çok daha büyük bir yeri var. Amerika tanınmış bir yer. Bakın ben, Doğu Kıyısı’nda New York City’de oturuyorum. Cornell’de ders veriyorum ve üniversite topluluğunun biraz dışına çıktığımda, oradaki kırsal kesime gittiğimde, insanlara baktığımda tamamen farklı bir dünya ile karşılaşıyorum. Hepsi Cumhuriyetçi seçmenler. Çok fazla işsizlik, uyuşturucu kullanımı var… Yani birçok farklı Amerika var. Genel olarak sağa doğru bir eğilim var, ancak bunun görünümü Avrupa’dan çok farklı. Avrup’da çok zaman geçiriyorum ve aşırı sağın yansımasının ABD’ye göre çok daha farklı olduğunu söyleyebilirim. Ortalama bir Avrupalının sahip olduğu bir değer sistemi var. Yüksek ya da düşük olsun önemli değil ama farklı bir zihniyet var. Sağ tanımı farklı. Bu bana Tolstoy’u hatırlatıyor. Nedir bu? Tüm mutlu aileler aynı, tüm mutsuz aileler ise farklı şekillerde mutsuz. İşte gördüğüm bu.
Aşırı sağ partilerin birleşme çabalarını tartışalım. Bu çabalar hangi zorlukları beraberinde getiriyor? Bugün bu partilerin içindeki farklı milliyetçi yaklaşımlar, sınır ötesi işbirliklerini engelleyebilir mi?
2017’de bir çaba gösterdiler ve hatta Beyaz Saray eski baş stratejisti ve başkanın kıdemli danışmanı Steve Bannon ile görüştüler. O zaman bunun mümkün olmadığını düşündüm ve 2017’de bu iş hiçbir yere gitmedi. Bazı toplantılar yaptılar ve Salvini, Wilders ve Le Pen fotoğraf verdi ama öylece kaldı. Ancak şimdi işbirliği daha mümkün görünüyor. Şunları da unutmamak gerek. Avrupa aşırı sağında hâlâ çatlaklar var. Avrupa Parlamentosu’nda bile aynı gruplarda değiller. Meloni’yi artık bu grupta görmüyorum. Daha büyük bir sahnede ve daha büyük bir ölçekte oynamaya çalışıyor. Söylediğiniz gibi, birçok fark var. Le Pen, Meloni’ye yazdı ve birlikte olmalarının zamanının gelip gelmediğini sordu. Ve bildiğim kadarıyla Meloni hâlâ ona yanıt vermedi.
Bazılarına göre iktidarda olmak, Meloni örneğinde olduğu gibi, aşırı sağı merkeze doğru mu çekiyor?
Kesinlikle onu merkeze doğru çekti. Onunla ilgili gördüğüm tek şey işini sevdiği ve bırakmayacağı. Le Pen ile güçlerini birleştirdiğini görmüyorum. Mükemmel bir pozisyonda. Meloni’nin Marine Le Pen’e neden ihtiyacı olsun ki? Daha büyük, daha iyi bir pozisyondaysanız, daha zayıf pozisyondaki bir kişiyle güçlerinizi birleştirmezsiniz. Bu seçimlere rağmen Le Pen şu anda Meloni’den daha zayıf bir pozisyonda. Evet, RN çok iyi gidiyor. Daha fazla motivasyon gerekiyor. Le Pen Fransa cumhurbaşkanı veya başbakanı olursa, evet. O zaman iş değişir. Ama şu anda Meloni tüm bahislerini saklıyor. Oldukça zeki bir siyasi operatör. İktidarla ilgili bir şey vardır. Onu bir kez aldığınızda, elinizden bırakmak istemezsiniz. Bu sadece siyaset bilimine giriş dersi gibidir. Kimi insanlar Orban gibi otoriter diktatörler olur, kimi insanlar manevra yapar. Kısacası Avrupa aşırı sağında ittifak gerçekleşmeyecek, gerçekleşse dahi bazı konularla sınırlı kalacak. Ama zor olacak. İmkânsız değil, ama zor.
Aşırı sağın ve sağcı popülizmin Avrupa’da ve dünya çapında yükselişinin nedenleri ne? Ekonomik eşitsizlik ve küreselleşme mi, göç ve kimlik krizi mi, siyasi elitlere güvensizlik mi ya da medyanın rolü mü? Veya tüm bu faktörlerin bir kombinasyonu mu?
Öncelikle her şey için medya suçlanamaz. Artık “Eğer X’e inanıyorsam, o zaman bu partiye aitim” diyemezsiniz. Solun anlamı parçalanmış durumda. Şu anda sadece sol hakkında konuşacağım, ama Avrupa’daki sol partiler- eğer hâlâ varsa- eskiden topluluklara derin kök salmıştı. İdeoloji miydi, direniş anıları mı, savaş mı, nedeni bilinmez ama bu partilerin çoğu ve topluluklar artık yok. Seçmenlerine bazı ideolojik paketler sunuyorlardı. Solun ne sunduğunu ve merkez sağın ne sunduğunu biliyordunuz. Artık hepsi gitti. Bu nedenle bu durum oy verme eğilimlerinde ve geleneksel partilerin yokluğunda yansıtılıyor.
Fransa gibi birçok ülkede geleneksel partiler kalmadı. 2017 öncesinde bir siyasi parti olan Ulusal Cephe veya RN dışında, 2022 seçimlerinde yarışmak için geçmişten gelen kimse yoktu. 2012’de Paris’teydim. Jean-Luc Mélenchon insanları sokaklarda topladı. Onu karizmatik bulmadım, ama tanıdık bir partiydi. Macron ise yeni bir partiydi. Solun kendi içinde zorluklarla karşı karşıya olduğunu görmeliyiz. Geleneksel siyasi kurumların çözülmesi söz konusu. Temel bir ekonomik sorun var. Ana şehirlerin dışında yaşayan insanlara yardım etmelisiniz. Örneğin çiftçi grevine bakın. Avrupa’nın her yerinde farklı sorunlar var. Her ülkede herkesin aynı sorunu yok, ama hepsi aynı şeyden bahsediyor. Birçok insan kimlik sorunları veya diğer endişeler hakkında konuşuyor, göçmenlerden bahsediyorlar. Aynı kültürü paylaşmadıkları konusunda endişeliler. Bu, Fransa için büyük bir meseleydi. Yine de Fransızların göçmenleri 15 yıl öncesine göre daha çok sevdiklerini söylemiyorum. Ancak ekonomik sorunlar, tüm bu ülkelerde birçok insanın koşullarını yansıtıyor. Geleneksel partilerin çözülmesi, özellikle sol partilerde sağcılar için alan açar. Bu nedenle sağcılar birçok ülkede solun eskiden kullandığı söyleme sarılıyorlar. “Halka geri vermek” gibi sloganlardan bahsediyorum.
Hiç kimsenin konuşmak istemediği, ancak bence en ilginç vakalardan biri İsveç’tir. İsveç’teki aşırı sağdan bahsederken “İlk başta bir Nazi partisiydiler” diyorlar ki öyleydiler. Ama bugün olanları açıklamak çok farklı argümanlar gerektirir. İsveç’te çok zaman geçirdim. İsveçlilerin genel olarak düşündüğümüzden daha milliyetçi olduğunu gördüm. Çünkü İsveç’i her zaman cömert bir refah devleti olarak düşünürüz. Bu sadece kültürlerini korumak isteyen insanlarla ilgili değil; ülkelerde birçok insanın mali koşullarını da yansıtıyor. Geleneksel partilerin çözülmesi, 1998’den biraz önce tüm bu ülkelerde başladı. Ekonomi ile geleneksel partilerin düşüşü birleştiğinde, milliyetçilik Avrupa’yı önemli ölçüde etkiledi. Kozmopolitler bile bir şekilde milliyetçidir. Avrupa’da milliyetçilikten bahsetmek zor, çünkü birçok milli duygu var. Ekonominin ve parti sisteminin başarısızlığı, kimlik sorunlarından daha önemlidir. Sadece kimlik sorunları olsaydı, bugün konuştuğumuz bu aşırı sağ partiler hâlâ öylece kenarda duruyor olurdu.
HABERE YORUM KAT