Avcı'nın odası
Hanefi Avcı meselesinde en fazla dikkatimi çeken, kullandığı 'oda' benzetmesiydi. Olay yaratan kitabının piyasaya çıktığı ilk günlerde ekranlarda çıkıp şunu söyledi: "Bir odayı ısıtırsanız, odadaki herkes ceketini çıkarır. Soğutursanız herkes ceketini giyer." Bu örneği verme nedeni Hrant cinayeti.
Hrant cinayetini işleyenler, sözüm ona Türkiye'de oluşan sıcak ortamdan etkilenip işlemişler. Trabzon'dan Ogün Samast, oda ısındığı için silahlanıp İstanbul'a gelmiş ve Hrant'ı sırtından vurmuş!
Tıpkı Hürriyet'te Ertuğrul Özkök'ün, cinayete getirdiği yorum gibi; taşrada, mahalle kahvelerinde öfkeli, işsiz, lümpen bir gençlik var. O gençleri anlamak lazım demeye getiriyordu Özkök. Hatta Hrant cinayetini izleyen yabancı basına da, sosyolojik sosu hoş düşüncelerinden şırınga etmişti. O günlerde Batı basınında boy gösteren, Türk kahvehanelerinin işsiz ama öfkeli gençleri konulu makaleler o çarpıtmanın eseriydi.
Lümpen gençliğin öncülerinin, hedef olarak Türkiye'nin Hrant'ını seçmiş olmaları onlara göre tesadüftü! Cumhuriyet tarihinin en karanlık, en organize cinayeti basit bir öfke cinayeti olarak sunuluyordu.
Bir insan hakkında çok şey bilmeniz gerekmiyor. O insanın hayat hikâyesinde hangi badirelerin, hangi ittifaklar ve delikanlılık sayesinde atlatıldığını bilmeniz de çok gerekli değil. Ama söz konusu, bir ülkenin fay hattı sayılabilecek bir cinayetse ve istihbaratçılığı ile ünlü bir isim çıkıp işlenen cinayeti dayanaklarından koparıp yansıtmaya çalışıyorsa orada vicdan sahibi herkese durmak düşer.
Avcı meselesinde benim takıldığım yer tam olarak burası. Oradan bir adım ileriye gidip delikanlılığına varamıyorum bir türlü. Haksızlık etmemek için kitabını dikkatli okumaya, söylediklerini önyargısız dinlemeye özen gösteriyorum. Fakat, gerçeğin sözcüsü ilan edilen Avcı'nın, Güneydoğu'daki faili meçhuller konusunu geçiştirmesini, dahil olduğu işkenceleri dönemin gereği olarak yansıtmasını doğruluk ölçüleriyle bağdaştıramıyorum.
Garip olan, aktörü olduğu dönemin karanlığını kolayca geçiştirirken, güncel meseleler hakkında iddialı, uyaran, vicdan telkin eden bir üslup benimsemesi.
Ergenekon'un iddia edildiği kadar önemli olmadığını söyleyebiliyor mesela. Avcı'ya göre Ergenekon soruşturmasına konu olan onca suç, silah, bağlantı, telefon dinlemeleri kadar önemli değil. Özel hayatın mahremiyeti elbette tartışılmaz ama bu eleştiriyi bir istihbarat şefi, Ergenekon soruşturmasının içini boşlatmak üzere yapıyorsa orada durmak gerekmez mi?
Türkiye'de sapla samanı birbirine karıştırmak konusunda çok verimli bir zemin var. Hanefi Avcı'nın ne amaçla yazdığı, neden bu dönemde yayımladığı çok da anlaşılamayan kitabı, sözünü ettiğim zeminde doğruların saptırılmasında, ne yazık ki çanak işlevi görüyor.
Söylediklerinin büyük fotoğraf içinde nasıl göründüğü Avcı hakkındaki masumiyet karinesini gölgeliyor çünkü.
Belki de şöyle sormak gerekiyor: Avcı'nın cemaatle hesaplaşmasının Türkiye'ye maliyeti nedir?
Türkiye'de yaşayan hemen herkesin, muhakeme yoksunluğunda Avcı'nın söylediği bir doğruyu bin yanlışla birleştirip var olan demokratikleşme arayışını berhava etme ihtimali ne kadardır?
Sokakta odanın ısınmasından rahatsız milyonlarca insan, sırf AKP, cemaat ve Tayyip Erdoğan alerjisinden saldıracak yer ararken, o insanların daracık muhakeme haznesine, 'Ergenekon'un içi boştur' zehrini şırınga etmenin kişisel olmaktan öte bir anlamı yok mu?
Keşke Avcı, cemaatle hesaplaşmasını hepimizin hayatıyla ilgili olan konular üzerinden yapmasaydı. Keşke delikanlılık ve vicdan göstergesi olarak paylaştığı bilgileri daha temiz politikalarla ilişkilendirseydi.
Avcı bunca kirin ve kötülüğün içinden sözcülüğüne soyunduğu doğruları nasıl kanıtlayacak merak ediyorum. Çünkü kahramanlık ve vicdan tertemiz bir geçmiş ve kalp gerektirir. Dönemin gereği olduğu için göz yumduğu işkencelere sesini çıkarmamış bir polis şefinin, suçtan arınmaya çalışan bir topluma öğretebileceği ne olabilir?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT