Avcı yazar
Yaratıcı yazar, üretici yazar derken nihayet 'avcı yazar'la da tanıştık.
Velev ki, avcı yazarlar tıynetleri gereği isimlerinin belirtilmesinden rahatsızlık duymayacak olsalar da biz yine saklı tutalım isimlerini şimdilik ve hazır tıynet demişken onların ortak özelliklerinden biraz bahsedelim ki, bu sayede avcı yazar tanımı da kendiliğinden netleşsin.
Avcı yazar, sadece ideolojilerin değil dinin de hükmünün bittiğine inanmakla birlikte pazar şatları ve hinterland sorunu nedeniyle duruma göre solcu, sağcı, İslamcı, liberal, anti-empeyalist, kapitalist, materyalist, spritüalist, amerikancı, oryantalist, özgürlükçü, devrimci, muhafazakar vb. vasıfları -bazen birini bazen birkaçını birden- benimsemeyi seçer ve bundan dolayı bir rahatsızlık, bir çelişki de duymaz. Diğer bir söyleyişle belli bir kimlik içinde olduğunu ihsas ettirmekle birlikte asıl kimliksizlik kimliğini muteber sayar ve öyle davranır.
Avcı yazar, dava delisi Kerim değildir; onu sürekli parlatacak davadır sadece onun davası. Bu manada, siyasal kimsiliksizliğinden bir gömlek daha üstte pragmatizmi esas alır; aşağısında kalana bakmaz, yukarısında bulunana her türlü iftirayı atar.
Avcı yazar, Hz. Hüseyin'le Atatürk'ü, Marks'la Buda'yı, Che'yle Dalai Lama'yı aynı şekilde sever.
Avcı yazar, düzenin olduğu yerde kaosu seçer. Bu nedenle toplumsal hayata ilişkin düzenlemeleri baskı olarak yorumlar. Örneğin rakı düşkünlüğünü 'sorun bakalım, ne dertleri var, neden içiyorlar' diyerek makulleştirmeye çalışırken, özgürlüğü de salt cinsel serbestiyete, bozgunculuğa ve eşkıyalığa endeksler. 'Türbana da alkole de özgürlük' yazan bir pankartın arkasında bu eşitleyişteki mendeburluğu bile bile hayasızca durmaktan kaçınmaz.
Avcı yazar, yazarlık (author; authority) otoritesinin içine kurularak merhametindeki dengesizliği, bir günde kırk düşünce ve kırk taraf değiştirmeyi normalmiş gibi göstermeye çalışır. Güya o gençleri en iyi anlayandır; ona göre gençlik baskı altındadır ve özellikle 'ğ' kuşağının zekası fark edilmemekte, yaşam alanları sürekli daraltılmaktadır. Yaşadığımız dünya gay ve lezbiyenlerin korunmasını sağlamaktan kaçınan bir otoritenin tahakkümüne maruzdur. Bundan mülhem olarak 'travestileri sevmemek yüreklerimizi katılaştırıyor', 'sokakta öpüşme hazzını engellemek despotluktur' gibi teranelerin ya bayraklaştırılmasına çalışır ya da bunları bayraklaştırmak isteyenlerin değirmenine su taşır.
Avcı yazar, sıkıştığı yerde 'ama ben bir romancıyım' diyerek yalanın içinde yaşamasını normalleştirmeye çalışmakla kalmaz, bunun kendisine cezai sorumsuzluk hakkı sağladığını sanır.
Avcı yazar, sinsidir ve bunu dışına kırılganlık olarak yansıtır. Üstüne vazife olmayan konularda mangalda kül bırakmazken, kendisine yöneltilen en küçük bir eleştiriye dahi tahammül edemez; hakkında söylenenleri yerine, şekline, nedenine… bakmaksızın yeterli bir ağlama nedeni sayıp, bunları kendisine arka çıkacaklara ihbar etmede gayretkeş davranır. Ayrıca kendisine arka çıkanların arka çıkma nedeni üzerine düşünmez, önemli olan sığınacağı bir koltuk altı, gözyaşlarını sileceği bir etek bulmasıdır. O koltuk altı malum-medyanın olmuş, o etek ha Ayşe'nin, ha Ece'nin olmuş onun için hiç mi hiç farketmez.
'İyi de' diyeceksiniz 'bu avcı yazar gökten zembille mi indi; hem niye avcı oluyor?'
Elbette gökten zembille inmedi. Görselliğin tahakkümüyle aptallaşmış, zamanını etkili mesaj yazma becerisini geliştirmeye hasretmiş olan Gezivari sürüye layık bir yazarın da türemesi gerekirdi ki, işte avcı yazar böyle türedi.
Peki niye avcı oluyor?
Bu soruyu da lütfen, avcı yazarın şakşakçılarına bakarak siz cevaplayınız.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT