1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Ava giden avlanır!
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Ava giden avlanır!

23 Ağustos 2010 Pazartesi 05:13A+A-

Avcı kötü avlandı..

İyi adam aslında. Ama şeytan onu oyuna getirdi.. İhtirasları vardı, ihtiraslarına gem vurmayı bilemedi.. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olan adamı oynuyor Hanefi Avcı.. Hızlı yaşadı ve kariyerini kötü noktaladı.. Güneydoğuda yaşadığı zamanlarda faili meçhuller olurken, onun sesini çıkartmadığı söyleniyor.. Faili meçhullerin üzerine gidilecek olursa, çok kişinin başı ağrır aslında.
Ne derler: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
Bugün “Cemaati” eleştiren Avcı, bir zamanlar Cemaate yaklaşıyordu..
“Konya Ocak Başkanı’nın bilgisayarındaki porno” işini soruyor bir Ülkücü.. Bir başkası “Uyuşturucu Operasyonları”nı.. Bu uyuşturucu operasyonları hep şaibeli işlerdir.. Asıl mal başka bir güzergahtan yola çıkartılır, Mafianın feda etmek istediği bir başka küçük gruba operasyon düzenlenir. Sonuçtan her iki taraf da memnundur.. Tavşana kaç, tazıya tut oyunu.. Bu oyun hep böyle oynanır zaten. Nedense MİT’i, Polisi, Jandarması, herkesi takip ederler, ama iş faili meçhullere, uyuşturucu, petrol kaçakçılığına gelince herkes sus pus! Sadece Avcı değil, “hepisu, hepisu”.. Ha bu Avci’nun paşina gelenler, ötekilere ders olsun!
Hanefi Avcı’ya şimdi kim sahip çıkacak, göreceğiz... Bakarsınız Devlet Bahçeli sahip çıkar. MHP’den aday bile gösterirler.. Bu piyasada kimin eli kimin cebinde, belli değil..
Avcı, İstanbul’a ya da Genel Müdürlüğe gitmek istiyormuş. Olmayınca intikam almak istemiş olabilir mi, bilmiyorum.. Ama birilerinden intikam almak istediği muhakkak..
Avcı çok şey biliyor aslında.. Bugün yanaşmaya çalıştığı çevreyi, dün Başbakan’a ihbar eden de kendisi değil mi idi? Umduğu yakınlığı bulamayınca, bugün başka vadilere savruldu.. Aslında dün bir yandan yaklaşırken, bir yandan da gün gelip ihtiyaç duyacağı bilgi ve belgeler için yakın takibe alıyor, telefon dinlemeleri yapıyordu, iddialara göre.. Her kesimden dostlar kazandığını düşünüyordu, ama her dostluk başka kesimlerin husumetini çekiyordu.. Oysa gerçek şu ki, “Bu alemde dostluk yok. Çıkarlar vardır.. Gül sunarken bile diğer elinde silahın hazır olmalı.”
Böyle bir anlayış var..
Bu çevrelerde ayaktaysan, güçlüysen elini öperler, yorgunluk gösterip oturursan saldırıya uğrarsın. Düşersen vururlar. Çevreleri Brütüslerle doludur.. Dostluk, dosta vefa yok. Ahde vefa da! Söz vermiş, vermemiş, kimsenin umurunda değil..
İçişleri Bakanı’na yakın dururken, bir yandan ailesini takibe alan da kendisi.. Başbakan’a da aynı şeyi yaptığı iddia ediliyor. Belki bu konuda şöyle haklılığı var.. Bu işler bu piyasada böyle görülüyor.. Seni alkışlayan el ile ipini çeken el aynı el olabilir.. Bu sadece bir konjonktür sorunu.. Ayakta kalmak için bir gruba dayanmak ve icabında rakiplerine karşı kullanmak için elinde bilgi-belge bulunduracaksın..
Avcı bu işleri acemice yaptı ve yüzüne gözüne bulaştırdı. Zamanlaması çok kötü idi.. Bütün şansını kaybetti bana kalırsa.. Belki yüzünü Hakk’a ve halka dönerek, yaşadığı süreci bir bütün olarak ele alıp, özeleştiri yapması, gerçekleri, tanıkları ve belgeleri ile ortaya koyması gerek. Şu ya da bu grubun desteğini almak için Hakk’a sığınıp yalın gerçeği açıklaması gerek..
Eba Müslim Horasani’nin şu vecizesini herkesin okuması gerek: “Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de, yıkılmaları mukadder oldu.”
Hanefi Avcı başına gelenlerden birilerini suçlu tutmadan, önce kendi geçmişine baksın. “Ben nerede yanlış yaptım” sorusunu sorsun önce. “Öfkeyle kalkan zararla oturur.” Bunun hesabını iyi yapsın.. Yeni yanlışlar yapacak olursa, en büyük kötülüğü kendine yapar.. Öfke, gözü kör eder. İntikam peşinde koşanlar, en büyük zararı kendilerine verirler. İnandırıcılıklarını, ciddiyetlerini kaybederler.
Keşke yazdıklarını bir kin ve intikamla kaleme almasaydı.. Bir ağabey olarak yaklaşsaydı. Geçmişte kendilerinin de yaptığı yanlışlardan söz ederek, yeni gelenlerin aynı yanlışlara düşmememsi gerektiğini söyleseydi. Mesela deseydi ki: “Bunları, geçmişte bizim yaşamak zorunda kaldığımız yanlışlıklar, yeni gelen arkadaşlar için baht kaynağı olsun, onlar aynı yanlışa düşmesinler diye yazıyorum...”
Yoksa “Cemaat yapılanması”na ilişkin kaygıları çok da es geçilecek şeyler değil. “Alevi yapılanması”, “sol kadrolaşma” kötü, bizimkiler iyi diye bir şey yok... Sonunda bu işlerin hepsi aynı cehennemin çukuruna akar.
Avcı, artık ne bürokraside kalabilir, ne de siyasi bir şansı var. Şimdi emekli olup, yeniden hatıralarını yazmaya başlaması, en azından kamu vicdanında, din günü için helallik kazanma derdine düşmesi gerek. Şimdiki durum şu: Avcı ava gitti ve avlandı.. İhtirası, kin ve öfkesi, içine sürüklediği “intikam” duygusu, onu tüketti..
Hürriyet bugün onu şu ifadelerle selamlıyor: “Susurluk olaylarında devletin içindeki çeteleri korkusuzca açıklayan, görev yaptığı her yerde yolsuzlukla mücadelede isim yapan Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, 14 yıl sonra yazdığı kitapla Türkiye gündemine bomba gibi düştü.”
Ama gerçekten Avcı’yı sevdiklerini sanmıyorum.. Susurluk’un ortaya çıkartılmasındaki çabalarını hepimiz alkışladık. Ama şimdi, o günün çabalarının karşılığında beklediği ödülü alamadığı için intikam almaya kalkarken, her şeyi tarumar ediyor... 19-20. Dönem Milletvekili ve DYP eski Genel Sekreteri Tevfik Diker, Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’yı PKK’lı teröriste silah ve belge vermekle suçluyor. Abdullatif Şener, Avcı’yı kutluyor...
Avcı’nın böyle bir zamanda niye bu şekilde davrandığını yakında öğreniriz herhalde.. Yoksa böyle davranmaya mecbur mı bırakıldı?.. Gerçekten bir öfke patlaması mı idi bu kitap.. Bu konuda Avcı’nın kendisi bir açıklama yapması gerek. Adı ile bile bu kitap, Ergenekon tutuklusu Ergun Poyraz’ı çağrıştırıyor sanki.. Sahi, Avcı bu kitabı ile kimin değirmenine su taşıyor..
Bir polis şefinin kariyeri böyle bitmemeli idi..
Gelinen noktada Avcı başkalarını suçlamadan, bana kalırsa önce aynaya bakmalı..
Avcı, emeklilik yaşına gelmiş bir adam. İnançlı biri olsa gerek. Hatırlatalım. Kiramen Katibin, her yaptığını, söylediğini yazdı.. Bu dünyada yaptığınız ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınız, söylediğiniz ve söylemeniz gerekirken söylemediğiniz her şey kayıt altında.. Yaptıklarınız ve söyledikleriniz, yapmadıklarınız ve söylemediklerinizle ya kendi cennetinize sırtınızda tuğla taşıyacaksınız, ya da kendi cehenneminize sırtınızda odun.. Ve din gününde gizli bir şey kalmayacak.
Helallik istemek için henüz vakit geç değil.. Ben Avcı’dan akıl vermesini değil, saf gerçeği, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana ve zalime karşı saf bir tanıklık bekliyorum..
Selam ve dua ile..

NOT: SP iftarında yaşananlardan dolayı üzgünüm.. Bu olay tam bir rezalet. Birileri, 28 Şubat’taki Çevik Bir’in “Orduya sadakat onurumuzdur” sloganını Erbakan için çevirerek kullanıyor.. Eğer bunlar gerçekten partiye ve Erbakan’a bağlı kişilerse, Erbakan bunları durdurmalı. Yok değilse, birilerinin SP’yi içeriden bölme oyunu deşifre edilmeli ve sorumlular için gereken yapılmalı. Bu konuda Erbakan bir açıklama yapmalı, yoksa bu olayların sorumluluğu liste dışında kalanların üzerinde kalır.. Ramazan’da, iftar saatinde, Kur’an-ı Kerim okunurken yaşananlar, asla kabul edilemez.. Hiç kimse bu durumu kimseye açıklayamaz.. Eğer bu olanlar aynı şekilde Erbakan’a karşı yapılsa idi, yine aynı tepkiyi verirdim.. Bu durum, bu harekete kin besleyenleri sevindirmekten başka bir işe yaramaz. Dostları ise üzer.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT