Hilal Tv’de “İnancın Renkleri”
Her hafta pazartesi günleri, bant yayını olarak Hilal tv ekranlarına gelen bir program var “İnancın renkleri”… Jeneriği ve müziği çok harika olarak hazırlanmış güzel bir program, “inancın renkleri… Bildiğimiz kadarıyla sahasında tek.
Hilal tv’de birkaç aydır yayınlanan bu program, Âdem aleyhisselam’dan başlayarak, İshak aleyhisselama kadar geldi. Kur’an ve diğer din kaynaklarından yararlanarak peygamberlerin hayatını anlatan bu programın, Cuma günleri tekrarı da verilmektedir. Böylece pazartesi günü asıl programı kaçıranların Cuma gününde seyretmeleri sağlanmakta ve hem de tekraren seyredilerek dikkatten kaçan noktalarda fikri yoğunlaşılmaya imkân sağlanmaktadır.
İlgi alanımız olan kıssalardan bahsetmesi sebebiyle kaçırmadan izlemeye çalıştığımız bu programın geçen haftaki (6Nisan) konusu, geçmiş seyrettiğimiz programlarda gördüğümüz bazı eksiklerin üzerine gitmemizi dolayısıyla bazı hatırlatmalarda bulunmamızı gerektirdi.
Programın kapanış jeneriğinde, programı hazırlayan olarak Profesör Şinasi Gündüz ismi geçmektedir. Dolayısıyla İlahiyat alanında yetkin bir ilim adamının hazırladığı programın özellikle beklenenden çok yüzeysel ve monoton gittiğini belirtmek lüzumunu hissediyoruz. Sunucu Murat Yorulmaz adeta canlı dekor! olarak kendisine dikte edilen soruları hocaya sormakta gibidir!..
Sayın Murat Yorulmaz’ın daha aktif olması ve hocayı sorularla açarak adeta açıklaması için sıkıştırması gerekmektedir. Aslında programcılık gereği programda soru soran kişi olarak Yorulmaz, Şinasi hocayı tetiklemelidir!... Sunucu anlatılan konunun eksik taraflarını bulmaya çalışmalı, halkın sorabileceklerini öngörmelidir. Heyhat!..
Bakın bu söylediklerimizi son “inancın renkleri” programından örneklendirelim. Hz. İsmail ve İshak’ın konu edildiği son programda Şinasi hoca, İbrahim suresinde geçen; "Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." Şeklindeki 37. ayeti delil getirerek, Hz. İbrahim’in, oğlu Hz. İsmail ve annesi Hacer’i, Kâbe’nin “inşa edilmesinden sonra” Mekke’ye yani Kâbe’nin yanına getirerek oraya bıraktığını belirtti.
Hatta mota mot şöyle dedi: “Antiparantez dikkat çekmek istiyorum, bize yaygın olarak anlatılan kıssaya göre bebek olarak Hz. İsmail ve annesinin oraya atıldığı anlatılmaktadır… Hz. İbrahim ailesinden bir kısmını oraya bırakması Beyt’in inşasından sonradır. Beyt (Kabe) varken onları oraya bırakmıştır. Yani İsmail kundakta değildir.”
Kısacası Şinasi hoca o kadar ilginç ve önemli şeyler söylemektedir ki, bırakınız bir program, birkaç program daha üzerinde durulması gereken bir konu, sunucunun yetersiz kalması ya da sunucuyu soruları dikte ederek yönlendiren Şinasi hoca’nın es geçmesi! Sonucu gümbürtüye! Gitmektedir/gitmiştir.
Oysa tam bu aşamada hoca’ya rağmen sunucunun devreye girerek konuyu açtırması yeni bir şeyler beyan edildiğini hissettiği bu noktada seyirciler adına izahlar istemesi gerekmekteydi. Bekleyin ki bulasınız!..
Çünkü bu önemli olan aykırı veya alternatif tespit yaptıktan sonra konuyu açmamak, yüzeysel geçiştirmek dinleyicileri, en azından konuyu detaylı anlamak isteyen izleyicileri hafife almak anlamına gelmekte/gelebilecektir.
Tevrat ile Kur’an’daki, İbrahim, İsmail kıssaları geçişleri arasındaki uyumu sağlamak açısından önemli gördüğümüz “Hz. İbrahim’in ehlinin Mekke’ye ilk yerleşim” konusu, dinler tarihi Profesörü Şinasi Gündüz bey’in yetkisinde ve onun sorumluluğundadır veya olmalıdır diye düşünüyoruz.
Nitekim Mekke’nin, Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail ve annesi Hz. Hacer’in Mekke’ye geldiği zaman Kâbe’nin olduğu alanın bom boş olmadığı kanaatini, Prof. Dr. Şinasi Gündüz; 1998 yılında Ankara’da, Dinler tarihi derneği yayınları arasında çıkan, Dinler tarihi ve araştırmaları dergisinin 1. sayısındaki “Cahiliye dönemi Arap politeizmine Nebatîlerin etkileri” adlı makalesinde de şöyle dile getirmiştir. “Burada, Hz. İbrahim ve İsmail öncesi dönemde Hicaz bölgesinin bomboş olduğu ve sonraki Hicaz bölgesi halkının tamamen İsmail soyundan türediği tarzındaki bazı geleneksel görüşleri şüpheyle karşılamak gerektiğini belirtmeliyim.”
Hoca bu konuda önemli şeyler söylüyor ancak iş söylediklerini açmaya gelince galiba “İnancın renkleri“ programının spotlarından olan “spekülasyona yol vermeyen” vecizesi! Gereği olsa gerek, konuyu savsaklayıp diğer bir konuya geçiveriyor!..
Neden böyle diyoruz? Hz. İbrahim’in ehli, İsmail ve Hacer’i, Kâbe’nin yanına getirdiğini beyan eden İbrahim suresi 37. ayet ve sonraki aşamalarının doğru anlaşılması, Kur’an’da anlatılan bu aşamanın doğru olarak mufassallaştırılmasını gerektirmektedir. Hâlbuki İslam kaynaklarında, meşhur İbn-i Abbas rivayeti olarak bilinen ve Hz. Hacer ile kundaktaki bebek İsmail’in Mekke’de terk edildiği anlatımlarını kapsayan bu rivayet, ayetin doğru biçimde anlaşılmasını engellemektedir.
Şinasi hoca buna görmüş ve değinmiştir ancak ya sunucunun yetersizliği ya da hocanın spekülasyondan kaçma fantezisi yüzünden konu yüzüstü bırakılarak lüzumsuz başka bir rivayete geçilmekte ve İsrailiyat bile denilmeyecek uyduruk anlatımlarla İsmail’in evliliği üzerinde durulmaktadır. “Kapının tokmağı/eşiği/kilidi” konusu…
Evlilikte dengenin fazileti üzerinde vaaza dönüşen ve sapan, “Mekke’ye ilk yerleşim” gibi önemli bir konu ayazda! Bırakılmaktadır…. Bu yüzden Hz. İsmail konusu bile neredeyse bir program sürmeyen bir sürede geçiştirilmektedir.
Oysa Hz. İsmail kıssası yüzeysel geçiştirilmeyecek kadar önemli kıssalardan biridir. Hele ki, Hz. İsmail ve Hz. Hacer’in Mekke’ye yerleşimi, Kâbe’nin yapımı gibi konular son vahiy İslam’ın temel konularındandır ve Hac ibadetinin temellerini anlamak açısından çok önemlidir.
Eğer Şinasi hocanın iddia ettiği gibi Hz. İsmail ve Hz. Hacer ıssız Mekke’ye yerleşmemişse; binlerce yıllık Zemzem’in bulunuşu, Safa ve Merve, Şeytan taşlama, İsmail’in Mekke’de kurban edilme inançları nasıl izah edilecek/edilmelidir.
Gördünüz mü konu, Şinasi hocanın ya da sunucunun üstünkörü geçiştirdiği gibi basit değildir. Derinlemesine irdelenmesi topluma açıklanması yeni açılımlar getirilmesi gereklidir.
O halde şimdi soralım, maksadınız Hilal tv ekranlarında uzun soluklu bir program yaparak kıssalarla ilgili bazı konulara yüzeysel değinip kıssaları geçiştirmek mi yoksa kıssalardaki konuları derinliğine olarak inceleyip Kur’an’ın anlaşılması yolunda hamleler yapmak mıdır?
Bin yıllardır, Kur’an kıssalarının anlaşılmasında takip edilen yüzeysel usül veya usülsüzlük yüzünden kıssalar; bu gün vakiîlik / sembolik / temsilî / diyagramatik gibi sorunlara, geçmişte ise Oryantalist ve misyoner saldırılarına de muhatap ve maruz kalmadı mı?
Sayın Gündüz sizi, İlahiyat alanındaki yetkinliğinize ve başaracağınıza inanarak, Kur’an kıssaların anlaşılmasında sorumluluk almaya ve kıssaların anlaşılmasında yüzeysellikten vazgeçerek gerçek, gördüğünüz veya keşfettiğiniz aykırı veya alternatif konu ve hususları, ilim adamı sorumluluğuyla seyirci ile paylaşmaya davet ediyorum.
YAZIYA YORUM KAT