Devrimci Bir Hamle: Evet
12 Eylül’de Türkiye’de yaşayan tüm insanları ilgilendiren önemli düzenlemeler halkın oyuna sunulacak. Türkiye’de yaşayan insanlara şuan yönetilmekte oldukları düzenin 1980 darbesi sistemiyle mi yoksa daha demokratik/görece olarak daha özgür bir ortamda mı yönetilmek istendikleri sorulacak. Resmî ideolojiyi savunanların oluşturduğu oligarşik gidişât ya devam edecek ya da değişen dünya dengeleri sebebiyle halkın talepleriyle daha uyumlu bir işleyiş tercih edilecek. Peki bu tercih dönemecinde “Tevhidî çizgi” olarak tanımlanan Müslümanların yaklaşımı nasıl olmalı? İşte bu konuda önemli görüş ayrılıklarının olduğu da aşikâr.
İhtilâfın Teorik Arka Planı
Öncelikle sorunun Demokrasi meselesine külliyen bir red perspektifinden bakan ve tartışmayı itikâdî düzlemde yapan Selefî bakış açısıyla Demokrasi’yi analiz ederek doğru-yanlış yönlerini İslâmî kıstaslara göre ayrıştıran ve bu sebeple durumu külliyen itikâdî bir konu olarak ele almayan yaklaşım tarzı arasındaki ihtilaf olduğunu belirtmeliyiz. Selefî akımlar ve Hizb’ut Tahrîr’in demokrasiyi tamamen reddetmesinin yanı sıra özellikle İhvân-ı Muslimîn-Filistin-Hizbullah ve İran İslâmî hareket çizgisinin diğer kanadı oluşturduğu kaba hatlarla ifade edilebilir. Ayrıca Demokrasi konusu İslâm düşünürleri arasında da yoğun tartışmalara sahne olmuş külli red yerine daha analitik yaklaşmayı tercih etmişlerdir.
Kullanılan Dil’e Dikkat Etmek Gerek
Murat Aydoğdu Kardeşimin Herşeye Karşı Çıkma Sendromu ve Referandum başlıklı makalesi neden Kemalist oligarşinin geriletilmesi için insiyatif almamız gerektiğini çok iyi anlatıyor. Lakin, ben bu tartışmada kullanılan dili sorgulamamız gerektiğini de düşünüyorum.
İslâmî kimi kavramları böyle anlayabiliriz. Bu boyutuyla değerlendirebiliriz. Ancak İslam düşünce dünyasında halen tartışılmakta olan Tevhidin mahiyeti, Demokrasi'nin konumu ve sınırları gibi konularda tek bir yorumsamayı mutlaklaştırıp tüm Müslümanları bu yorumla yargılayıcı bir dil inşaâ etmek doğru bir yaklaşım olmamalı.
Merhûm Seyyid Kutub'un taslak bir metin olarak ulaştığı bilinç devresi Şehid olması sebebiyle olgunlaştırılmayı beklerken onun kimi konulardaki yaklaşımlarını İslâm'ın muhkem nassı imiş gibi algılamak ta ikinci bir yanılgıya sürükleyecektir bizleri. Oysa yapılması gereken şey Kutub’un düşünsel mirasını olgunlaştırmak ve şerh etmek, daha ileriye taşımaktır. Kutub’un Nasır Mısırının tarihsel şartlarında inşa ettiği dil değil, ulaşmış olduğu Kur’ânî bilinçtir geliştirilmesi gereken şey.
Bugün İslam dünyasında bahsini ettiğim klasik ve modern kavramlar üzerinde anlam ve mahiyeti üzerinde tartışmalar yapılmaktadır. Bu tartışmalar yokmuş gibi davranmak beraberinde totaliter ve buyurgan bir söylemi getirmektedir.
Örneğin Demokrasi'nin tanımı, İslami Kimliğin Demokrasi karşısındaki tutumu, kırmızı çizgileri, olumladığı ve olumlamadığı yönleri konusunda Malik b. Nebi'den, Ali Şeriati'ye, Fadlullah'tan, Tarık Ramazan'a, Muhammed Abduh'tan, Muhammed Ammara'ya, Hasan Turabi'ye, Karadavi'ye, Muhammed Esed’e ve Mevdudi'ye kadar pek çok İslam düşünürünün ufuk açıcı yaklaşımları mevcuttur.
Bu sebeple "Türkiye'li Müslümanların çoğunluğunun Türkiye'deki öncelikli tehditin oligarşik düzen olduğu bu sebeple oligarşinin çözülmesi/geriletilmesi için atılan bir adıma aktif destek olunması gerektiği"ni savunuyor oluşunu İtikâdî düzleme taşımak ve burada Tevhid-Şirk çatışmasında mahkum etmek doğru bir dil ve yöntem değildir.
Bu açıdan baktığımızda sandık gördüğü yerde boykotu "iman"dan görenlerle o sandığın sonuçlarının Müslümanların hayrına mı yoksa şerrine mi olduğunu fıkhedenler arasında bir algılama farklılığı mevcuttur. Bu farklılığa rağmen olayı Tevhid-Şirk düzlemine çekmek açıkça diğer Müslümanları müşriklikle itham etmeye, tekfire sürükleyen itham edici mahkum edici bir dil kullanmaya itmektedir.
Bu dil yıllardır aynı saflarda mücadele eden pek çok Müslümanın arasına soğukluk ve ayrılık sokmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Konuyu Tevhid-Şirk düzleminde ele aldığımızda kişiler arasındaki İslâmi hukuk ta ciddi biçimde değişim göstermektedir. Bu sebeple bir tartışmada şirkle itham ettiğiniz dava arkadaşlarınızla yarın yüzyüze omuz omuza aynı sıcaklıkla aynı hukukla yola devam edemezsiniz. Bu sebeple kullanılan dile çok dikkat etmeli, Tekfirci, dışlayıcı ve ipleri kopartan bir şiddette olaya yaklaşılmamalıdır.
Tartışmada Tutarlılık Sorunu
Öncelikle Referandum konusunda bazı müslümanların tavırlarını açıkçası yadırgıyorum. Ama bu yadırgama bir algılama farklılığına dayanıyor. Demokrasiyi külliyen reddeden bir anlayış yapısı elbette demokrasiye dair tüm argümanları da reddetmelidir. Tutarlılık bunu gerektirir. Lakin Demokrasiyi toptan reddetmeden olaylara yaklaşanlar Demokratik kimi uygulamalara İslami ilkeleri sebebiyle itiraz etmelidirler zaten.
Demokrasiyi imani bir mesele olarak algılayanların tutarlılık adına yapmaları gereken şey demokrasinin tüm aygıtlarından uzaklaşmak olmalıdır. (Dergi çıkartmak, nüfus cüzdanı kullanmak, devletin imkanlarından yararlanmak/burs almak/sigorta yaptırmak vs) aksi taktirde açık bir tutarsızlık içine düşeceklerdir.
Türkiye'de yaşayan insanların içinde bir kesim olan "Tevhid merkezli Müslümanlar" bu açıdan yaşadıkları coğrafyanın gerçekliğinin dışında kalamazlar. Bu denize atlayıp ıslanmadım demeye benzer. Dolayısıyla söz konusu referanduma katılıp evet te deseler hayır da deseler ya da boykot ta yapsalar sonuç olarak bu gerçekliğin bir tarafı olarak gerçekliğin içinde aktif bir rol alacaklardır. Bu sebeple taç çizgisinde durmanın, boykot etmenin de siyasal/aktif bir destek olduğu hatırdan çıkartmamalı.
Şayet bir gerçeklik içinde yaşıyorsak bu gerçekliğe uygun bir fıkıh üretmeliyiz. Benim meselem değil deyip köşeye çekildiğinde o gerçeklik çok daha azgın biçimde seni yutacak. Bu topraklarda yaşayan biri olarak senin çıkarına olan her gelişmeyi desteklemeliyiz. Biz de biliyoruz yasa yapanların "mutlak adaletten" beslenmediğini. Ama bunu biliyorum diye kırmızı ışıkta geçmedik hiç!
Anahtar soru şu: 12 Eylül rejimi mi kısmen düzeltilmiş bir anayasa mı bizim yararımıza? Bu sebeple müzmin bir muhalefetten ziyade makul bir duruşu tercih ediyoruz. Herşeye karşı çıkmak ya da kabul etmektense yolumuza bakıyoruz. Ergenekon saltanatına ortak olmaktansa daha olumlu bir mevziye adım atmak için yetmez ama evet diyoruz...
Planı tutanların planlarını ifşa etme görevimiz referandumla birlikte bitmiyor ki. Türkiye'de statükonun tasfiyesi Müslümanların yararına mı değil mi? Elbette yararına. Ben Esed Suriyesi’nde yaşamaktansa Türkiye'de yaşamayı 12 Eylül Türkiyesinde yaşamaktansa Almanya'da yaşamayı Almanya'da yaşamaktansa İsveç'te yaşamayı tercih ederim. Neden kendi Habeşistanlarımızı geri tepelim ki? Neden Müslümanlara kan kusturanların değirmenine su taşıyalım ki? Yetmediğini söylüyor ama mevzi bir kazanım olarak itaat etmeksizin destek veriyoruz. Ama sınav bitti tatil geldi değil sınav son nefese ve her zemin ve vakit devam ediyor...
Lakin Referandum AK Parti hükümetine verilen bir oy da değildir. Referandumda ülkede yaşayan insanlara daha insani şartlarda yaşamak isteyip istemedikleri sorulacak. Hükümeti onaylayıp onaylamadıkları sorulmayacak. Öyle olsaydı BBP, SP, DSİP gibi muhalif partiler evet demezlerdi.
Bir yönetim şeklinin itikada taalluk eden yanları olduğu gibi itikaddan olmayan yanları da vardır. Şu anki hükümeti en çok eleştirenlerden biri olarak Türkiye’deki bir değişim dönemecinde insiyatif almak sorumluluktur diye düşünüyorum. Tevhidî çizgiye aidiyet hisseden kimi Müslümanların bu bizim sorunumuz değil demelerinin sadece yaşanan gerçekliğe karşı bir iradesizlik beyanı olduğunu da görmek gerekir. “Kürt sorunu, İşçi sorunu, Kadın sorunu Müslümanların sorunu değildir asıl sorun Tevhid sorunudur Tevhid çözülünce her şey kendiliğinden çözülecek” yaklaşımının 12 Eylül versiyonudur Boykot… Ama bu benim irademi elimden almıyor. AK Partici ya da müzmin AK Parti düşmanı/ne yapsa yapsın hayırcı/boykotçu olmuyorum çünkü her iki durum da AK Partinin belirlediği/seni iradesizleştirdiği bir durumdur. Ben kendi irademle eleştiriyorum kendi irademle doğru işlere destek veriyorum. Peygamberler de böyle yapmışlardı. İslam, maruf olanı sahiplenir münker olanı reddeder. Adalet bunu gerektirir.
Bir Müslüman Allah'ı yok sayan, onu devre dışı bırakan ve hatta kimi noktalarda ona muhalefet eden bir otoriteyi onaylamak için elbette oy kullanamaz. Ama bu soru hem soranı hem de sorulanı şöyle bir yanılsamaya düşürür: Bir Müslüman oy verdiğinde her oy onaylama anlamına gelmez. Bazı durumlarda Müslümanlar egemen olmadıkları şartlarda İslam dışı bazı otoritelere destek vererek kendi stratejilerine yön verebilirler. İslam ile Küfrün eşit seçeneklerle tercihe sunulduğu bir ortamda gidip küfrü tercih etmek elbette itikâdi bir sorun iken, Müslümanların azınlık olduğu ortamlarda iki İslam dışı otoriteden birisini diğerine tercih ederek onu desteklemek içtihadi olarak mümkündür. Çünkü bu tercih Müslümanların yararına olmak üzere yapılır. Resulün siretinde ve Kur'an'da buna bir çok örnek vardır.
Ayrıca yapılan demokrasi savunuculuğu da değildir. Çünkü demokrasi blok bir yapı değil ki demokrasi toptan savunulsun ya da reddedilsin. Demokrasinin İslam'a aykırı olmayan yönleri kabul, aykırı olan yönleri reddedilir. Asıl sorun Demokrasiyi melek ya da şeytan olarak görmekte yatıyor...
Şayet Müslümanların hayrınadır diye düşünüp Oligarşik despotizmi geriletmek için yapılan düzenlemelere destek olan Müslümanlara Allahın otoritesinden başka bir otoriteyi onaylamakla yani Kur'an'daki karşılığı ile Şirk ile itham ediliyorsa böylesi ciddi ve hukuk değiştiren bir itham konusunda tüm fikir ve eylemlerinizin aynı tutarlılıkta olması gerekir.
Yani demem o ki mesele Allah'ın otoritesinden başka bir otoriteyi tanımak onu meşrulaştırmak ise Devletin nüfus cüzdanını kabul etmek onu taşımak, Demokratik sistemin olanaklarından öyle ya da böyle faydalanmak ta Allah’ın otoritesinden başka bir otoriteyi onaylamak demektir. Oysa biz diyoruz ki böylesi keskin ve vebal/sorumluluk gerektiren yargılardansa daha sakin ve ayakları yere basan cümleler kurmak lazım. Demokratik sistem şayet -her şart ve zeminde- Allahın otoritesinden başka bir otorite ise/külliyen o zaman Tağut’un polisinden valisinden ve daha bir çok bilmem nesinden "izin" alarak yaptığınız her şey şirktir (!) Şayet Allahın otoritesinden başka bir otoriteyi tanımak onun otoritesi olduğuna onun otoritesi sınırları içinde yaşadığını "kabul" ediyorsan o zaman askerliğe giden herkes zorla ya da zorunsuz müşrik, tüm memurlar putperest, tüm nüfus cüzdanı taşıyanlar kafirdir(!) mi??? Bir insan Müslümanların çıkarına daha uygun diye mevcut anayasa düzenlemelerini destekliyorsa bu canı gönülden Laisizme/İslam düşmanlığına onay verdiği için midir? Yoksa şuan için atılacak adımın başka bir adım olmayacağını düşündüğü için midir?
Bu mantığa göre Demokratik sistemi külliyen itikâdi bir durum olarak görmeyen, bir yönetim tarzı olarak yaklaşan ve Müslümanların egemen olmasına kadar bu sistem içinde kendisini var kılan onlarca İslam düşünürünü de Allah'ın otoritesini değil Tağutun otoritesini onaylayan onlara hizmet eden kişiler olarak görmeniz gerekecek. Tutarlılık bunu gerektirir.
Ben açıkça Demokrasinin külliyen şeytanlaştırılmasının Selefi/lafızcı etkiden kaynaklandığını düşünüyorum.
Sonuç olarak 12 Eylül'de yapılacak referandum bir dönüm noktası. Bu dönüm noktasında Tevhidi düşünen Müslümanların ekseriyeti değişecek Mevcut anayasanın İslami hayat alanını daralttığını ama yapılan değişikliklerin Müslümanların lehine olduğunu düşünüyorlar. Bu sebeple yapılan değişikliklere destek veriyorlar. Verilen bu destek oh oh laiklik ve sistem böyle devam etsin diye değil. Ayrıca ortada İslami bir alternatif filan da yok ve Müslümanlar azınlık durumunda zaten. O halde var olan değişikliği desteklememek aksine var olan İslam düşmanı oligarşiye fiilen destek olmak anlamına geliyor. Yani Kafir-Tağut "PKK-Ergenekon-Stalinizm" üçgenine eklemlenmek anlamına geliyor mu? Bunu da iyice düşünmek gerek. “Sistem” diye total bir yapıdan ve bu yapının hep aynı tepkileri verdiğinden bahsedilemez. “Sistem” olarak tanımlanan irade şayet halkın talepleri yerine kendi köhne işleyişinin devam etmesini istiyorsa o zaman paradoksal biçimde kendi koyduğu seçim sisteminin boykotunu destekleyecektir ki şuan evet’e karşı boykot’u örgütlemesinin ardında bu yatmaktadır.
Hangisi daha iyi? Müslümanların daha rahat bir ortama kavuşmasını desteklemek mi? Statükonun devamını fiilen desteklemek mi? Müslümanlar bu sorunun cevabını vermelidirler…
Sonuç olarak şöyle diyebiliriz: “Oy vermemenin oligarşi tarafından teşvik edildiği dönemlerde oy vermek devrimci bir hamledir.”
Vesselam...
YAZIYA YORUM KAT
Tabii ki bu bağlamda Temelinde “sekülerizm” olan "ulusal milliyetçi" havuza MHP tabanından enaz % 5 lik bir katılım olmuştur. Anketörler, Referandum da MHP nin % 7 lik oyunun “Hayır” cephesine gittiğini söylemektedirler.
Yanıtla (0) (0)Bu süreçler yaşanırken AKP hiç hesap edilmemiş olacak ki AKP den oy koparmak yerine AKP yi toptan imha etmek kendilerine daha uygun olan olmuştur. Öyle zannediyorum ki bu düşünceye varışlarında AKP liderinin Şahsi durumu ve psikolojisi etkili olmuştur. Her ne kadar eleştirsek bile Sayın Başbakanda Karadenizlilik ve Kasımpaşalılık bu bağlamda işe yaramış gözükmektedir.
Bu referandum bir kez daha göstermiştir ki Türkiye de “itici” güç Sayın Başbakan dır. Ülke ekonomisinin ve ülkedeki huzurun en bariz kaynağı yine Sayın Başbakandır.
Seküler düşünceli ulusal milliyetçiliğin deşifre olduğu bu referandum elbetteki Türk halkı için bir "MİLAD" olacaktır.
Ergenekon terör örgütü ve darbecilere duyulan sempatinin ana merkezi "ulusalcı" havuz sistemidir.
Bugün lise ve dengi okullardaki seküler düşünceye sahip gençlerin oranı on yıl öncesine nazaran % 600 daha fazlalaşmıştır. Bunun sebepleri araştırılmalıdır. 28 şubat sürecinden sonra “Milli Gençlik vakfı” nın kapatılması, Ülkü Ocaklarının dini hüviyetten yoksun bırakılması, Nizamı Alem ve Alperen Ocaklarının pasifize edilmesi “seküler” düşünen genbçliğin yetişmesine sebep olmuş olabilir.
AKP nin gençlik üzerinde hiçbir çalışma yapmaması oldukça düşündürücüdür.
Her şeye rağmen Halkımızın “EVET” ini kutluyor ve hayırlara vesile olmasını diliyorum.
1- Kamu gücü : İçerisinde TSK, Emniyet ve Yargının olduğu
Yanıtla (0) (0)2- Siyaset gücü : İP,CHP,MHP,DP,DSP,ÖDP,BDP,TKP ve SP deki kriz..
3- Sivil toplum gücü : Burada sendikalar birtakım dernekler ve vakıflar
Bu düşüncenin mimarlarından olan Prof Yalçın KÜÇÜK de en aktif görev alanlardandır."Selam kürdistan dağlarındaki kardeşlerime" diye nutuk atan ve apo nun emrinde olduğunu haykıran yalçın küçük, Erzincan ETÖ davasında yargıtay üyesi Hamdi Yaver AKTAN ın onur konuğu olarak yargıtay da bulunuyordu.
Doğru düzlemde bakıldığında bu kişilerin bu kurumlarda ve bu kurumlardakilerin bu kişilerle ilişkileri normal değildir. Ancak bu proje kapsamında “seküler” temele dayalı bir mücadele içerisinde olmak 1950 den beri iktidar yüzü görmeyen CHP yi ve zihniyetini tekrar iktidara taşıma çalışmasıdır.
Bu kapsamda yapılan çalışmalardan Türkiye nin eski siyasetçilerinin tamamına yakını etkilenmiştir. Süleyman DEMİREL bu projenin en ileri gelenlerinden olmuş ve İlhan KESİCİ yi CHP den vekil yaptırmıştır. Necmettin ERBAKAN ise bu düşünce çevresinde yerini alan başka bir eski siyasetçi olmuştur. Bugün saadet partisinde yaşanan krizin temelin de bu ulusal milliyetçilik havuzu yatmaktadır. CHP ile seçim ittifaklarına açık olmak ya da CHP nin saadet partisiyle ittifak yapabiliriz açıklamaları ve 2009 yerel seçimlerinde Saadet partisinin İstanbul adayının tavırları ve sözleri ve yayılan fısıltılarda CHP adayı kılıçdaroğluna destek verildiği anlamında olmuştu.
Saadet partisinde Numan KURTULMUŞ un bu projeye karşı çıktığı ve bundan dolayı da partide istenmeyen adam ilan edildiği söylentileri daha yenidir. Ulusalcı gurupla ilişkileri iyi olan Abdullatif ŞENER in, Numan KURTULMUŞ yerine düşünülmesi de bu proje kapsamında olmuştur. Ancak Abdullatif ŞENER in saadet tabanında yer tutması oldukça zor olduğundan Numan KURTULMUŞ un yerine veliaht olarak yetiştirilen M. Fatih ERBAKAN gelebilir.
EVET OYLARI “BİN” YIL DEVAM EDECEĞİNİ SÖYLEDİKLERİ DÜŞÜNCEYİ ÇÖKERTMİŞTİR
Yanıtla (0) (0)Türkiye cumhuriyetinde her dönem toplum mühendisleri toplumu şekillendirmek için olanca güçleriyle çalışmışlardır. 1997 de 28 şubat süreciyle başlayan "ULUSALCI" havuzu kısmen de olsa başarıya ulaşmıştır. İşçi partisi Lideri Doğru PERİNÇEK in fikir babalığını yaptığı proje de asker ve siviller görev almış ve zaman zaman da Dağdaki eşkiya dan fikirler alarak devam etmişlerdir. Her ne kadar ulusalcı havuzu dağdaki eşkiyaya ters gözükse bile işin aslı Kürtçülük temeline dayalı bir devlet anlayışından ziyade sol ve ataist ideolojiye dayalı bir mücadele anlayışı hakimdir. Hem ulusalcı düşünce hemde PKK nın ön kabulleri aynı olduğundan aralarında işbirliği ve fikir birliği düzeyinde bir muhabbet mevcuttur.
Doğu PERİNÇEK in, Bebek katili APO yu dağda ziyaret etmesinin sebebi de budur. Bu proje hazırlanırken din ayağında çok iyi ilahiyat tarihçisi olan benimde Şahsen sevdiğim Aytunç ALTINDAL ve ekibi görev almıştı. Öyle zannediyorum ki 1999 seçimlerinde Refahın devamı olan Fazilet partisinden korkulmuş olacak ki APO eli kolu bağlı olarak Teslim edilmiştir. APO nun teslim edilişinden MHP ye bir pay çıkartılarak fazilet partisinin gücü kırılmaya çalışılmıştır. PKK terör örgütü bu proje içerisinde "emme basma tulumba" gibi kullanılmaktadır. Eğer İktidar ulusalcı havuz da ise, PKK eylemlerine ara verecek, İktidar, ulusalcı havuzdan çıktığında ise PKK yeniden eylemlerine yeniden başlayacaktı. Bu durum ETÖ delil dosyaların da aynen geçmektedir. 1999 da Halk nezdinde kırmızı ANAYASA olarak kabul edilen "milli güvenlik siyaset belgesi" ne üç tehlike konmasının sebebi de MHP yi ulusalcı havuz çekmek içindir.
Bunlar
1- Bölücü terör
2- İrticai faaliyetler
3- Irka dayalı milliyetçilik
Bugün bakıldığında her alandaki parti ve sosyal guruplardan bu havuza destek geldiğine göre amaçlarında kısmen de olsa başarılı olmuşlardır.
Müslümanların siyasi tavrının ne olması gerektiğini gayet güzel bir şekilde özetlemiş bir yazı.Müslümanların referandum ve seçimlerdeki soğukluğunun önemli bir nedeni olarak da 28 şubat sonrası İslamcıların genel olarak düştüğü dağılmışlık ve yenilmişlik psikolojisi karşısında Akparti'ye bu durumu tersine çevirici bir hareket olarak abartılmış bir misyon vermeleridir.Kendi sorumluluklarını unutan pek çok devrimci devrilmişler umduğunu bulamadıkları için yeni bir hayal kırıklığının içindedir.Müslümanların pek çoğu her türlü müspet adımı sistemin restorasyonu olarak okumak gibi bir hastalığa düçar olmuştur.Peki ne olacaktır? aslında bu tutum sol örgütlenmelerin, Marksist tarih yorumunun müslüman devrimcilere bulaştırdığı bir ahlak-dışılıktır.Sistemin zulmünü kitleler için dayanılmaz bir hal almasını devrim için bir konjonktür, fırsat olarak görmek iktidar hırsının bir yansımasıdır. İslam devrimi böyle bir yönteme mecbur değildir.Bizi yönetenler sistemi ne kadar yumuşatırsa, ne kadar olumlu girişimlerde bulunursa bulunsun isterse bu Kemalizm adına yapılsın desteklenmelidir. Bu eklemlenmek değildir.Bu konuda Haksöz bana göre müslümanlara iyi bir örneklik sergilemektedir.İstese çok rahat Akparti saflarında önemli mevkilere gelebilecek pek çok güzel insan (başta Hamza Türkmen) İslami sorumluluğu adına bundan imtina etmekte ancak komplekse kapılmadan, olumlu adımları da desteklemek gibi bir erdemlilikten vazgeçmemektedir.Ya hep ya hiçci devrimci mantık ise olumlu her tür adımı sistemin pekiştirilmesi, halk nezdinde itibarının arttrılarak sistemi güçlendirmesi olarak okuyarak herşeye karşı olmak gibi bir tutarsızlığın içindedir.Ey proletaryam zincirlerinden başka kaybedeceğin ne var diye sormanın denk düşeği ya da Müslümanlara karşı düşmanlığın Kuran okumanın bile yasaklandığı, başörtülü sokağa bile çıkmaya izin verilmediği bir ortama dönüşmesini beklemek bana göre ahlak dışılıktır.Müslümanlık; kafirden de olsa olumlu adımlara karşı olumlu olmak gibi bir erdemdir.
Yanıtla (0) (0)referandum konusunda en hikmetli yazı...umarım kararsızların kafalarında birşeyler netleşir..sağolun....
Yanıtla (0) (0)Yazar kanaatimce çok önemli tesbitler yapmıştır.
Yanıtla (0) (0)Sözkonusu mesele,itikadi-imani alanda değilde usuli alana munhasır içtihadi bir mevzu olarak tartışılsa(sonuçta evette hayırda veya boykotda çıkabilir) çok daha hayırlı neticeler alınır.
Evet..Katılıyor ve kutluyorum..
Yanıtla (0) (0)Atilla Bey siz neden yapılan eleştiri ve tavsiyelerin mahiyetine bakmak yerine yorum yazanların isim mi mahlas mı kullandığını tahmin edici zannlarda bulunuyrsunuz? İsteyen isim kullanır isteyen mahlas kullanır bunun ne alakası var Referandumla? İsim belirtmeyen kişiler korkakmış felan demişsinz. Sizden mi korkacaklar referandum eleştirisi yaptılar diye? Meseleyi asli mahiyetinden koparıp böylesi dedektifvvari, fişleyici ithamlara taşımanız bu tartışmaya hiç bir şey katmaz. Buyurun fikrinizi izah edin ve fikirleri konuşun. Mahlas veya isim kullananlar onun kararını kendileri vereblirler. Bu tarz eleştirleri editörler yapsın bi zahmet gerek görürlerse.
Yanıtla (0) (0)Devrim hedefini ve idealini kundaklayan zaten farklı tarzda ifade etmez kendini.Ali Şeriati'nin dediği gibi ...Devrime karşı devrim...Artık bu evet tartışmaları sıkıcı oldu.Asıl devrimciler karşı devrimcilerle de mucadele edecek sanırım.Sular tersine akıyor..Kıyamet alameti herhalde :)
Yanıtla (0) (0)Şimdilik yeter EVET diyorum
Yanıtla (0) (0)Böyle zamanlarda fıkhetmeye yardımcı olan Bülent abiden ve bazı yorumculardan allah razı olsun. Ancak yorum yazarken lütfen uyarıları ciddiye alalım. Uyarıda: "Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır." yazıyor. Selamlar
Yanıtla (0) (0)Ahmet kardeşim devrimciler kısım kısım değilmi?
Yanıtla (0) (0)1-devrimciler
2-kendini devrimci zannedenler
3-devrimcilere öykünenler
4-devrimci takılanlar
5-devrimcilik oynayanlar
6-kendini kelimenin cazibesine kaptıranlar, aslında devrimciliğe sürtsen bulaşmazlar.
7-romantikler, fanatikler, hayalperesler,
sevgili kardeşim zannedermisin ki devrimciyim diyen herkes 24 ayar devrimcidir?
cevabının "elbette değil" olacağını biliyorum..
bende bu farka dikkat çektim.
hal böyleyken "çok da yüklenmişsin devrimcilere yusuf abi"diyerek yaptığın genellemeye ne demeli.
Kaleminize sağlık.Bu kadar net ve dürüst olduğunuz için.Keşke herkes fikirlerini hakaret etmeden sizin kadar net yazmayı başarabilse.
Yanıtla (0) (0)abi gereksiz, kasıntı ve tahrik edici bir başlık olmuş..
Yanıtla (0) (0)hadi gerekli görüp, referanduma evet deniyor, fakat sistemin bu denli şakşakçılığını yapmanızı yakıştıramıyorum. yazının içeriğiyse yine ilmine yakıştıramayacağım bir üslupta olmuş .. düne kadar oy vermeme gerekçelerinize yöneltilen söz ve saldırıları bugün oy vermeyenlere yapmanız büyük bir tezat..
"işlerin ters gidip başlarına birşeyin gelmesinden korkarak, ötekilerin işlerine yarayacak bir tavır sergileyenlerin", dik duruşlarını sürdüren müslümanları selefilik ile itham etmeleri ise ayrıca büyük haksızlık..
yasin beyin reddiyesi durum için oldukça nitelikli olmuş. tşk
selam ile..
çok da yüklenmişsin devrimcilere yusuf abi.
Yanıtla (0) (0)Demokratik hertürlü tutuma HAYIR!!! Erbakana da hayır Fethullaha da hayır onların yandaşlarına da hayır...Mezarınıza da Ölülerinize de HAYIR!!!Tevhidi mücadele Tükenmişlerin yeniden kendini inşa edenlerin yoluna girmeyecek ve Devrime kadar DİRENECEĞİZ!!! Ebuzer'ler gibi kendi köşemizde ölsek de İnançlarımızdan vazgeçip ENTEGRE OLMAYACAĞIZ.....
Yanıtla (0) (0)Devrimcilerde kısım kısımdır.doğrusu pek az düşünür. geneli romantizmin, fanatizmin, hayalciliğin etkisinde ve devrimciliği reaaliteye karşı kör olmak, reaaliteyi değerlendirip sonuçlar çıkartmamak, poltikalar, stratejiler üretmemek olarak görürler.
Yanıtla (0) (0)realiteyi görüp strateji ve politikalr üretmeye çalışanlarıda yumuşak tabiriyle ilkesizlik, sertiyle ihanet, sol jargonla sağsapma olarak görürler.
düşünen ve düşünmeye davet eden bir devrimcinin yazısını okumaktan oldukça mutlu oldum.
bülent kardeş düşünsel katkıların için teşekkür ederim,
insanlar iki hal nedeniyle kardeşimizdir.
bir kısmı dine kardeşimizdir. diğer kısmıda Ademden kardeşimizdir.
tüm kardeşlerimize İslamın esenliğini, aydınlığını özgürlüğünü ve adaletini iletme konusunda bir nebze de olsa katkı sağlayabilmek umuduyla Rabbim yar ve yardımcımız olsun...
zulme attırılan her geri adım mazlumlar için kazanımdır.
merkezlerin değirmenine su taşımak olacağı, onları güçlendirmeye yarayacağı apaçık ortadadır. ‘Evet’ tavrı ise Türkiyedeki egemen istikbari odağı yani Şirki,tuğyanı,oligarşiyi gerileteceği de görülüyor. Kimse ‘Evet’ dediği için şirki onaylamış olmayacak,zira böyle bir şart yok! Kimsede ‘katılmıyorum’ diyerek şirk düzeninden(!) tebberri etmiş olmaz. Bu İŞ bu kadar ucuz ve kolay değil! Oy kullanmama, demokrasinin şirkle ilişkilendirilmesinin temelinde; İslam zannedilen totaliter,despot,istibdatçı anlayış ve yönelimlerin bilinç altına İslammış gibi yerleşmesinin olduğuda bilinmelidir.İslamın yönetim ve siyaset anlayışının özellikle modern çağda özgün bir modelinin ortaya konulması şarttır. İnsanlığın geldiği bu noktada; tarihte örneklerini gördüğümüz totaliter,baskıcı, istibdatçı "islam devleti" modeli ile ortaya çıkamayız. Rasulullahın örnekliği ile Vahiy eksenli bir yönetim ve siyaset anlayışını İnsanlığın kazanımlarınıda dikkate alarak insanlığa sunulması gerekmektedir. Bu çabalar bu gün vardır: Abdulkerim Şuruş, Ahmed el Katip, Abdulvahhab el Efendi, Muhammed Abid el-Cabiri, Tarık Ramazan v.b. tarafından sürdürlen çalışmalar eğer “vurun konuşturmayın!” barbarlığına kurban gitmezse İstikbalde Gür Sada İslamın ve Müslümanların olacaktır.
Yanıtla (0) (0)Esselamünaleykum Kardeşlerim. Mübarek Ramazan Bayramınızı şimdiden TEBRİK ediyorum. Öncelikle Bülend Şahin Erdeğer’in, ufuk açıcı, uyarıcı ilim ve irfan dolu yazısı; ileriki dönemlerde tartışmalar daha esaslı temellerde, dünyayı ve eşyayı Vahiy temelli algılama ve muhalefet fıkhımızı üretme noktasında bir muştu vermektedir. Kardeşimize bu CESUR yazısından dolayı teşekkür ve tebriklerimi sunuyorum. Fikirlerini beyan eden kardeşlerden bir kısmı teorik,pratik,izafi,felsefi,kelami v.s. analizlerden sonra, Devrimci Pratik, Mücadele, İlke, tavizsizlik v.s. v.s. AMMA yazdıklarının altına KENDİ İSİMLERİNİ KULLANMA cesaret ve özverisini gösterme konusunda sınıfta kaldıklarını söylemem gerek. Bu kadar iddialı sözlerden sonra “Yasin” “Muallim” v.b. gibi mahlaslar kullanma KOLAYCILIĞI neyle izah edilebilinir!? İkincisi:Olacak şey değil! Yorum gönderenlerin neredeyse tamamının söylediklerinden,yazdıklarından kim ne anlıyor Allah Aşkına arkadaşlar!? Ben bir şey anlamıyorum! Bu 1980 Öncesinin sol fraksiyonlarının devrimci pratik, teori ve eylem, sapma,oportinizm tartışmalarını anımsatıyor. O günlerde İşçi sınıfı bu tartışmalara ancak gülüyordu! Oysa, Rasulullahın yol ve yöntemi; Kullandığımız dilin ve Tavrın; başta müslüman halkın, mahrumların, mustazafinin anlayacağı açıklık,netlik,sadelikte olmasını gerektirmektedir. Vahyin dili bu kadar anlaşılmaz, faraziyeler/teoriler,kılcal damarlara kadar inmiş ayrıntılara mı sahip haşa!? Üçüncüsü: Dini/Sosyal/Siyasi/ideolojik mücadelelerde ana eksenden SAVRULMAK kadar, ayrıntılarda,teorilerde,işin bürokrasisinde BOĞULMAK ve bir türlü HALKIN anlayacağı bir Pratik ortaya koyamayarak ETKİSİZLEŞMEK te büyük tehlikedir. Her ikiside Davayı safdışı eder,gündemden düşürür. Bir muhalif harekete, İstikbarın yapmaya çalışıpta yapamadığını; kendi müntesiblerinin bu tür fantastik tartışmalarla yaptığı bilinmelidir. Referanduma gelince: ‘Katılmıyorum’ demek; bu kardeşlerin gerekçelendirdikleri Tağuti,Şirki,İstikbari kurum ve ...
Yanıtla (0) (0)B.Ş. Erdeğer'in gayet kendinden emin olucu bir üslupla kaleme aldığı yazısını okuma zahmetinde bulunmuş olduk! Baştan belirteyim ki, adeta bir başkasının kendi düzeni uğruna yapmayı düşündüğü bir takım kısmi düzenlemeler adına olacak şekilde 'Haydi ne duruyorsunuz, devrimci bir hamle ile kollarınızı çemreyin ve 'evet'e basın!' dercesine bir acelecilik, usulsüzlük, kural tanımazlık ve bol miktarda da pragmatizm var!!! Diyelim ki Müslümanlar realiter planda idame-i hayat adına belli bir oranda sistem içerisinde bulunsunlar. Ki bu bulunmalarının somut planda anayasa ile bir bağıntısı da varsın olsun! Ki malumu ilam için 'yeniden' deklare etmeye gerek var mı, sorarım?!
Yanıtla (0) (0)işte bir gerçeklik olan idame-i hayat ve o hayatın önemli bazı gereklerinden dolayı bütünlüğünü olmasa da kısmi onaylama adına bir referandum yapılacak. Türkiye toplumu da bu konuda üç ana gruba ayrılmış durumda; Evetçiler, hayırcılar ve boykotçular...
Görülebildiği kadarıyla bu üç ana gruba Müslümanlarda dahil. 'hayırcı Müslümanlar'ı istisna eder isek elimizde evetçi ve boykotçu grupta duran Müslümanlar kalıyor...
Evetçilerin bir kısmı -İslamcı gruplar- bu olaya ictihadi olarak bakmakta ve görülebildiği kadarıyla aşırı bir dil kullammamaya özen göstermektedirler. Boykotçu Müslümanlar ise,üzerine basa, basa evetçi Müslümanları tekfir etmediklerini belirtme gereği hissederek bu olaya itikadi yönden bakmaktadırlar. Gönül ister ki her iki grupta oylama sonrası dönemde kardeşlik hukuklarını zedelemeden, yeniden bir inşa sürecine girerek yollarına devam ederler.
Temennimiz bu! Ama mezkur yazıya baktığımızda devrimci bir hamaset, prağmatizmle birlikte yürümektedir. Sormak gerekir;"Dvrmci bir hamle İslamcılar,tarafından neden bugüne kadar sergilenmedi de, bir açıdan sistemin
restorasyonunu baz alan muhafazakar bir iktidarın çalışması adına dillendiriliyor?Tmd bir Dğş olck mı? Birde bu yazı forum'a uygun diye mi,yoksa sitemizin görüşünü yansıttığı için mi yayımlandı?!Eğer konu ikinci şıksa izah edilsin lütfen...
Sevgili Bülent Arkadaşlarını "Evet" demeye ikna ve mecbur etmek için yazılarının genelınde şahit olduğumuz "abartılı kelime/ cümle ve terkib"lerle yazdığı bu yazısında da abartılı ifadeler çok.
Yanıtla (0) (0)Bülent yazılarında keşke daha mutedil bir dil kullanabilsen.
..... Şayet hayata bizden farklı ölçülerle bakan bir topluluk var ise o topluluk doğal olarak kendileri gibi ölçütlerle hayata bakmamızı ve onlar gibi yaşamamızı isteyeceklerdir. Onlarla aynı şekilde hayata bakmadıkça ve yaşamadıkça biz her zaman “öteki” olacağız. Bir başkasının “ötekisi” olmadıkça da zaten “biz” olarak var olamayız. Toparlarsak bazı konularda ortak tavır aldığımız ama Allah’a teslim olmayan hümanist-insan merkezli batılı yaşam tarzlarından biriyle beraberliğimiz biz-onlar şeklinde anlamlı olabilir. Şayet Liberallerle aynileştiysek yani hayata liberal gözlükle bakıyorsak o halde onların hayat tarzına girmişiz demektir.
Yanıtla (0) (0)Tüm bunları neden anlatıyorum? Bugün sokaklarda bir afiş gördüm. Şöyle yazıyordu: “Türkiye Cumhuriyeti Demokratik, Laik sosyal bir hukuk devletidir: Ne fazla Ne Eksik!” başka bir afişte de şöyle yazıyordu: “Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletin!” bu afişleri şehrin her yerine asanlar ve altına imza atanlar Müslüman olduklarını dilleriyle ifade eden insanların kurdukları kuruluşlardı. Bir zamanlar “Hakimiyet kayıtsız şartsız Allahındır!” “Allah’ın İndirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir!”sloganlarını afişler yapıp duvaralara asan kuruluşların afişleriydi çünkü bunlar…... İkincisi ise Kur’an’da lanetlenen, Rabbimizin helak ettiği bir sapkınlığın meşru kılınmasıydı. Eşcinsel örgütlerle ortak, kol kola Demokrasi için darbe karşıtlığı yapmak, Eşcinsellerle beraber Demokratik tepki olarak darbecilere karşı eylem yapmak… Oysa kendi anlam dünyasıyla barışık, kendi olabilmiş bir hareketin üreteceği kuşatmışlığa o kadar çok ihtiyaç vardı ki… Kendi fıkıhını üretemeden başka bir dinin/yaşam tarzının takkesini takmak başka bir dinin zünnarını bağlamak üzerinde konuşulması gereken bir süreç…
http://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=6506
İşte OY Vermeyi DEVRİM gösterecek kadar haddini aşan zihinlerin 2008 yılındaki sözleri...Temeli olmayan, Dinin her değeriyle oynayabileceğini sanan zihin...
YAZARIN KENDİ İFADELERİ : 6 milyon seçmenle işte partisel mücadelenin zaferi dedirtecek bir slogandı artık “Başbakan Erbakan!” İşte belediye zaferiyle “Hakimiyet Allahındır!” sloganıyla “Demokrasi Şirktir” diyenler ufak ufak “Demokrasi tabi ki gayriislamidir ama araç olarak amaç için kullanılabilir” demeye başladılar. Burda dursalar iyi. Demokrasiyi araç olmaktan ziyade bir hayat tarzı, yaşam felsefesi, egemenlik tasavvuru olarak yeterince analiz etmemenin sonucu olarak “aracın kullanılmadığı aksine aracın kullandığı” nesneler durumuna düştüler.
Yanıtla (0) (0)Hakimiyet kavramı üzerine İslam’ın devlet anlayışı üzerine ciddi fikri çabalar gerekiyor. Bunlar yapılmadan sadece Maide 44 ayetinin sloganlaştırılması, “sanal bir İslam devletinin” idealize edilmesi ya da daha başka bir İfadeyle kendi yaşadığımız coğrafyaya özgü ama evrensel Tevhidi uyanışın ilkeleri üzerine yükselecek bir içtihad/fıkıh üretilemedi. Bunun sonucu olarak dün Demokrasiyi analiz etmeden, anlamadan, hakkını batılını ayırt etmeden mahkum edenler ertesi gün Demokrasi aracı tarafından şekillendirilmeye, demokratlaştırılmaya başlandı....
.... AKP devri bu popülist muhafazakarlaşmayı liberalleşme ve kapitalistleşme ile zirveye taşıdı. Artık İslam devleti nasıl olmalı? Sorusu yerini İslam devletinin olmadığı, dinin bireysel bir ahlaki tercih olduğu söylemine terketti. Kitleselleşip İslam’ı hakim kılmaya yola çıkanlar yıolun ortasında kitlenin içinde kalabalıklara karıştılar. Demokrasi’nin hakimiyet tasavvuruna teslim olarak (muslim) Liberal-Hümanist yaşam ölçütlerini-kavramlarını kıstas alır oldular. “Sen onların Dinine girmedikçe onlar senden razı olmazlar” ayeti bu bağlam aslında sosyolojik bir yasayı ifade ediyor. Din Kur’an bütünlüğünde okunduğunda yaşam felsefesi-dünya görüşü ve yaşam tarzı yani kişinin tasavvuru-yapıp ettikleri anlamına geliyor. Dolayısyla hangi yaşam kriterlerine bağlıysak ve o kriterlere göre bir yaşam tarzına sahipsek o dindenizdir.
referandumu akidevi bir mesele görüp ibadet şuuru ile yapılması gereken bir amel addedenler ile boykot edenler uçlarda hareket ettiklerini (özellikle itikadi olmadığı için bu ifadeyi kullanıyorum)vasatın dışına çıktıklarını görmeliler. evet ve boykot'una sarılıp fikirlerinde inatlaşanlar yetmez ama evet diyenlerin koruyuculuğunu yapma hakkını ve rehberliğini nereden alıyrlar: düşünün ki biri evet diyeceğim maslahat açısından, diyor ancak diğeri diyor ki hayır olmaz, sistem içilerşirsin, kayarsın, endişeleniyorum bu durumundan... beriki yahu yok, topu topu dışarıdan hayrımıza olma ihtimali yüksek olana evet diyeceğim, ama mücadelem kaldığı yerden değil tabi kalmadığı yerden devam edecek. öteki, hayır hayır, sen değişirsin sistemin içine girersin. bu nedir Allah aşkına...
Yanıtla (0) (0)sistemin içinde olmayı ne kadar anlıyoruz, sistemin dışında olduğunu düşünenler kusura bakmasınlar ama sistem nedir bilmeyenlerdir. kaldı ki dışında olmak değil bilakis içinde olmak, aktif olmak gereklidir hayra tebdil etmek için. peygamber dışındamıydı, seyyid kutubunda hatalı bir biçimde dile getirdiği sistemle tüm bağları kesmek ifadesinin resulün hayatında karşılığı yoktur, şirklerine, cahiliyelerine bulaşmadan ama bağı da koparmadan ilişkiler içine girmiştir. cahiliye diye kabul edilen sistemin argümanlarını da kabul ettiği, reddetiği veya tebdl ederek kullamdığı vakidir. sistemin içinde olmayı nedense sadece politikanın içinde olmak, oy kullanmak vs. olarak algılayabiliyoruz. demek ki sistem dediğimiz şeyi de kendimiz kafamızda şekillendirip çerçevesini çizmişiz ki bunun içine kimler hangi amellerle girer çok iyi biliyoruz?!
bu konuda serdar bülent ve bülent şahin beylern referandumdan sonra sisteme eklemlenmelerini ileride de akp yi kabul edeceklerini kim niçin kimin adına söylüyor.
bu insanların değişmesine yada herne ise olacaklarına olan kaaatimz kadar kendimizin nerede ve ne olacağımıza dair kanaatimiz daha önceliklidir. ama yok öyle ya biz garantiyiz, turnusol biziz!!!
belki de asıl problem askerde subay olmaktır. enver aydemir olamamaktır.
Yanıtla (0) (0)hocam zorla evet dediniz niye bukadar ugrasiyorsunuz anlamakta gucluk cekiyorum.askerde namaz kildigi icin atilan bir subayin hakkini aramasi sivil mahkemeye basvurmasinin önunun acilmasi icin bile kocaman bir EVET YETERLİ BENCE...allaha emanet ol.
Yanıtla (0) (0)Referandum tartışmaları en başta müslümanların ideolojik-siyasi kimlik düzeyinde net bir islami perspektif eksikliği olduğunu göstermiştir.düzene ve topluma yaklaşım konusundaki tutarsızlıkları,siyasi pozisyon alış ve tavır belirleme sorununu doğurmuş nihayetinde bu da her çözümleyemediği veya çözümlemek istemediği sorunlara bir şekilde akidevi kılıf geçirmelerine sebep olmuştur.
Yanıtla (0) (0)aslında seküler temelde bir anayasanın oluşturulmasında ve muhafazasında müslümanların dahli olmaması esastır ve akidevidir. bu şirk olarak tabir edilen anayasaya koruyucu ve kollayıcılarının bile feryat figan etmesine sebep olan ve temelde düzenleyici değil de oligarşik yapıyı bozar mahiyetteki değişim maddeleri konusunda müslüman çevrelerin en kaale alınabilecek eleştirisi belki ancak bu değişimi gerçekleştirecek mercilerin demokrasi vurgusu olabilir.
gerek temel referansları gerekse de pratiği nedeniyle demokrasiyi eleştirmek,zaaflarına çelişkilerine dikkat çekerek İslam ın daha üstün olduğunu ya da farklı bir toplumsal,siyasal sistem önerisi getirdiğini söylemek başka bir şeydir;ne demokrasi teorisi,ne de pratiği açısından hiç bir tutarlı ilişki ve irtibatı bulunmayan bir takım uygulamaları baz alıp demokrasiye savaş açmak,mahkum etmek başka bir şeydir.otoriter-totaliter diktatörlükler ve bunların doğurduğu zulüm ve baskı uygulamalarıyla mücadele etmek yerine sadece söylem ve propaganda düzeyinde mevcut bulunan demokrasiyi hedef tahtasına oturmak anlamsızdır.
bülent beyin yazısı belki bazı izahatlara muhtaç olmakla beraber isabetlidir.
Devrimci Hamle vurucu bir jargon ama evet-hayır meselesi için çok fazla...
Yanıtla (0) (0)Makale alelacele kaleme alınmış bir görüntü veriyor.Zira teorik çerçeve daha çok ant-i tez niteliğinde.Bülent gibi Kuran'i perfektifi oldukça gelişmiş bir kardeşimizden beklentimiz,içerisinde yaşamak zorunda olduğumuz beşeri sistemlere karşı itikadi ve ameli tavrımızın ne olması gerektiği ile ilgili Nass larla belirlenen çerçeve içerisinde bir değerlendirmedir.Ancak üzülerek görmekteğim ki müslümanların maslahatını önceleyen pratiğine dayanak oluşturmak için ortaya koyduğu teorik çerçeve onu ,malesef oy vermeyi tevhidi mücadele metodolojisi açısından sorgulayan kardeşlerimizi haklı çıkaracak bir savruluşa sürüklemiştir.
Yanıtla (0) (0)Meseleyi daha doğru bir zeminde tartışabilmek için önemli bir kaç noktayı sürekli göz önünde tutmalıyız.
1-Biz müminler ölçüsünü Tevhid ve Adaletten almayan bir sitemin içerisinde yaşamak zorundayız.
2-Söz konusu sistem(ler)in tamamı şirk sistem(ler)idir.
3-Bu sistemin tamamını tevhid ve adalet ekseninde dönüştürmeyi hedeflemeliyiz.
4-Metedolojimiz mutlaka nebevi rehberliğe dayanmalı,Muhkem naslarla şekillenmeli.
Düzeltme iddiası ile yola çıkıp pragmatizm rüzgarıyla dümdüz edilmemeliyiz.
5-Sisteme olan toptan muhalefetimizin yanında,yine nebevi rehberlikle uyumlu, bu sistemden zuhur eden herbir zulme muhalefet edebilecek bir zindelikte olmalıyız.
Bu ilk beş madde ilkesel açıdan muhafaza edilmeli.
Şimdi gelelim asıl konuya...
Oy verme meselesine...
Kardeşlerim,yukarıdaki ilkelere dayananlar için bu ilkesel bir mesele değildir.
Dayanmayanlar için zaten değildir :)
O yüzden ben yukarıdaki ilkeleri muhafaza eden kardeşlerimin bu meseleyi doğru tartışıp,kararları ne olursa olsun birbirlerini incitmemelerini tavsiye ediyorum.
Bülent kardeşimi incittiysem af diliyorum.
Zira tek amacım gücümün yettiğince katkı sunmaktır.
Başarı Alemlerin Rabbi Allah'tandır.
Selam, hidayete rehberlik edenler ve o rehberlerin takibçilerinin üzerine olsun.
DEGERLİ KARDEŞİM
Yanıtla (0) (0)öncelikle yaşanılan süreçe çok büyük anlamlar yüklemek dogru degil...
halktan müslümanlar için degişimler olumlu görülebilir ama tewhidi müslümanlar için bu degişimleri şahsen olumsuz buluyorum...sistem müslümanları degiştirmek ve kendisi için zararsız bir duruma getirmek için yıllardır bir süreç başlatmıştır . bu referandum süreçinde inanın en karlı çıkan ne halktır ne müslümanlardır. bu süreçte en karlı çıkan bu zülüm sistemi ve bu sistemin bekası için çalışan görüntüde müslüman hükümettir...
ılımlı islam söylemleri ve projeleri ışıgında yapılan değişiklikleri okusak daha iyi sonuçlar çıkarabiliriz...
gasıp zalim ve hiçbir işine Allahı karıştırmamaya belkide yemin içmiş kişilerin bize verdikleri sözde hakları kabul etmiyoruz.belki zorlamayla belkide mecburiyetten günlük hayatta, sistemin içinde bazı işlerimizi görmemiz sürekli sistemi kabul etmek olarak öne sürülmesini şahsen yakışıksız buluyorum.biz evlilik, nufus cüzdanı, askerlik vb şeyleri gerçekten severek mi yapıyoruz?
evet demeyi devrimcilik olarak ifadelendirmeniz çok üzücü ne diyeyim bilmemki
red eden kardeşlerimizi selefilikle ifade etmeniz yerinde bir tesbit degildir....hem selefilerin bu konudaki tavırları gerçekten yerindedir.bir çok konuda selefilerden farklı özeliklere sahip olsam bile onların bu konudaki tutumlarını takdir ediyorum...
müminlerin byüreklerinin yaralandıgı bu günlerde birazdaha sagduyu ve feraset duasıyla
size katılıyorum özellikle taç çizgisinde durmakta bir nevi katılmaktır bize düşen karsız bir işi değil az da olsa karlı bir iş yapmaktır
Yanıtla (0) (0)Evvela sen soyle demissin degilde, dipsiz ve karanlik yollara takilmadan, cedellere cagirmaya calisanlara aldiris etmeden bir kac cumle ile belirtmek istiyorum.
Yanıtla (0) (0)Bugun muslumanlarin icerisine dustugu en kotu hastaliklaridan birisi Yine diger muslumanlari tekfircilikle, selefilikle, yada toplumun disinda kalmakla suclama seklini kendilerine olcu edinmis zamanin fikhini kendi ene ve dusuncelerine endekslemis olmalaridir.
Bu dun vardi bugunde var yarinda var olacak, Iste bunun en bariz ornegi yine Resulullah sav.i yine mekke icindeki esrafin bozgunculukla, evladlari ailelerinden, kadini kocasindan ayirmakla suclamalari gibi.
Onlar Resulullahin sav. mekkedeki verdigi mucadelenin tevhid-sirk, mucadelesini oldugunu cok iyi biliyorlardi, iste bu vesile ile Resul sav. iman edenlere ne zulumun azalatilmasi, ne parlak bir gelecek, nede evler tarlalar mulkler vaadediyordu, onlara soyledigi tek sey..
Inandim deyip sonra dosdogru olmak, Bukadar zorluklarin akabinde ne kazanacaklarini soranlara ise sabredin sizlere cennet var. idi.
Yani nebe vi hareket metodu hic bir beseri ideolojiyi, hic bir kaynagini islamdan almayan baglayici hukum ve yasalari kabul etmemekte, iman edenlerin kendi hayatlarindan baslayan bir kardeslik ve cemaat kivilcimini butun bir topluma yaymakti.
Bugun bunun her daim tehiri kendini allame(!) olarak bilen her daim resul sav. den ornek veren leri tekfircilikle selefilikle suclayan, cemaat onune gecmek gibi bir dusuncesi olmayan fakat cemaatin disindan elestiriyi daha kolay yol goren yazarlarimizdir.
Allah, sayfalarca islami tebligler yaptigini soyleyen, cemaatleri elestiren ama kendi yukumlulugunu unutup insanlari beseri idelojilere ibadete cagiran, daha kavramlardan bile dersler alamayan ama nutuklar eden kardeslerimize fikh etmeyi nasib etsin,.
Bir zulumun kendi boyutunda kalmasi ayri birsey, butun bir toplumun fesadina sebeb olmak ayri birseydir, Rabbim bize hayir konusmayi yada sukutu nasib etsin.
Halbuki Mustafa İslamoğlu ve Bülent kardeşimizin oylarıyla yeniden yapılandırılan bu taguti kurumlar mevcut anayasanın değişmeyen kısmındaki laik, Kemalist, İslam düşmanı, devletin sosyal, ekonomik, hukuki düzenini kısmen de olsa İslam’a dayandırmaya kalkmayı suç sayıp yasaklayan hükümleriyle hükmedecek ve bu yeni yapılanmadan sonra kurulacak bir İslami partiyi de bu gerekçeyle kapatacaklardır.
Yanıtla (0) (0)Nasıl oluyor da, Allah’ın hükmüyle hükmetmeyi bırakın, bunu savunanı bile cezalandırma işlevi üstlenen böyle taguti bir kurumu Müslümanlar bizzat kendi oylarıyla destekleyebiliyorlar? Ve Nasıl oluyor da bu derece şirke ait bir ameli, ancak umdukları kimi maslahatlarla gerekli görüp mahcup biçimde yapmaları halinde, tekfir sebebi sayılmadan yanlış yapma olarak nitelenip idare edilebilecekken, onlar bu ameli Allah’a teslimiyet, takva, ibadet ve devrim olarak takdim edecek kadar ileri gidebilmektedirler?
Aşağıda yorum yazan Yasin kardeşimize, kapsamlı, nitelikli ve geçekten ilmi olana da mutabık yorumları sebebiyle Allah arzı olsun diyor. Bülent kardeşimize de bu yazdıklarını demokratik bir perspektifin kuşatmasından arınarak bir daha, ama bu sefer Kur’an perspektifinden okumasını öneriyorum.
Selam ve dua ile
Yazık, çok yazık!
Yanıtla (0) (0)Böyle bir yazıyı yazmak için kitap okuyup ilim yapmaya hiç gerek yok.
Bu yazıda ve çeşitli yorumlarda “Tevhidi duyarlılık çağrısı” yapanlara yöneltilen pek çok argüman, yıllardır, laik demokratik partilerin saflarında toplanan musalli amcalar tarafından tevhidi kesime karşı tek tutamak olmuştu. Şimdi ise, tevhidi kesimdeki kimi sistem içi değişime meyledenlerce, bu sefer tevhidi ilkeleri korumakta ısrar edenlere karşı kullanılıyor.
Siz de dernek, vakıf kuruyor, dergi çıkartıyor, nüfus cüzdanı taşıyor, zarureten ve zorunlulukla da olsa çocuklarınızı okula gönderiyor, askerlik yapıyor ve vergi veriyorsunuz diye. Bunlarla, sistemin şirke dayalı anayasasında değişiklik yapma, yasa yapma faaliyetine gönüllü, heyecan duyarak, arzulayarak, hatta ibadet, cihad, takva ve en nihayet devrim sayarak iştirak etmeyi, aynı kefeye koymak ancak bilgisizlik ve olaylar, fiiller ile Kur’ani doğrular arasında doğru ilişki kuramama sebebiyle yaşanabilecek bir kafa karışıklığından kaynaklanabilir.
Mustafa İslamoğlu misali “ilim” ehli olanlar, şirk anayasasında değişiklik yaparak şirk sisteminin en tepedeki “ilah” kurumlarından olan AYM ve HSYK’nın, taguti niteliklerini koruyarak yeniden yapılandırılmasına dair anayasa yapmaya “evet” oyu ile iştirak etmeyi, Allah’a teslimiyetin, takvalı olmanın bir gereği ve çok önemli bir ibadet olduğunu söyleyerek yeni bid’atler icad ederken, Bülent kardeşimiz de bu bidatleri devrim sayarak yüceltmeye çalışmış.
Bir hareket tarzınız var. Hareket mazlumların mağduriyeti gibi vurgular, hesap sorma gibi adalet temelleri üzerine. Fikri temellendirme, analiz ve karşı argümanlara empati yapmıyorsunuz. Bu tip isteklere de kulak tıkıyorsunuz; Buna “Pragmatik Sokak Siyaseti” denir.
Yanıtla (0) (0)Üst perdeden saldırgan, tekrarlanan kampanyalar yapıyorsanız ve rakibiniz “Adam sende!“ deyip çekiliyorsa. Sürekli tekrarlanan ama sonuç vermeyen yapınız sonucu insanlar sizden uzaklaşıyorsa; Buna “Kendini Kandırma Siyaseti” denir.
Yine yoldasınız. Sorulara cevap veriyorsunuz, sürekli aynı tarz sorular ve sizde sürekli aynı tarz cevaplar veriyorsunuz. Bazı eleştiri ve tavsiyelere karşı ithamda bulunuyorsunuz; Buna “Polemik Siyaseti” denir.
Sürekli başkalarını eleştirip, itham edip sonra da cevabı aldığınızda “Bakın bizi itham ediyorlar” diyorsanız; Buna “Ev Sahibini Bastıran Siyaset” denir.
Bülent kardeşim, Hamza Türkmen'in iktidar eksenli devrimi önceleyen acilci ve acemi hedef yanlışlığı ile örtüşen bir devrimci hamle tanımlaması getiriyor.
Camianın hareket ve düşünce arasındaki dengeli tutarlılığı oluşturduğunu düşünüyorum.
Bu gün karşı çıkmak adına kullanılan argümanlar yarın elimizi kolumuzu bağlayabilir.
Yanıtla (0) (0)Konuşmadan önce bir fıkıh anlayışı oluşturulmalı yoksa her kesim karşılıklı ayetleri salvolayabilir.
Siyasi tavır üretebilecek bir yazı katılıyorum.
Söylemdeki apolitik romantik olarak tanımlanan Rıdvan kardeşe muhabbetlerimle) sansasyonel başlık vurucu kelime için bazen gereklidir. :)
selam,
Yanıtla (0) (0)Bülent kardeşimin "devremici hamle"
başlığınada katılmadığımı belirtme gereğini duydum, apolojik ve romantik bir başlık olmuş
selam ve dua ile,
selam,
Yanıtla (0) (0)Sisteme/düzene entegre/eklemlenme olmadan,
Marjinal ve kendi "getto"larımızında esiri pasif iyiler olmadan,
Üçüncü bir yol arayışı; sürecin farkında olarak, sürecide kontrol ederek, hem şahidliği yapacak hemde "tevhidi" dönüşümü hızlandıracak, eylemler, çözümler ve tartışmalar yapmalıyız. Çekinceleri de dile getirerek, (Vesayetin ve rejimin yeniden yükleme yaptığı v.b)
Bu nedenle; "taşlanmayı göze alarak" Bülent kardeşimin yazısını tartışmaya değer buluyorum,
Yasin'e bazı hususlarda katılmıyorum.Bizler referandumda iki tercihten birini oylayacağız.Ya EVET yada HAYIR.Referanduma katılmamak,referandumu reddetmek,boykot etmek,potesto etmek,çekimser kalmak vb. tavırların somut karşılığı HAYIR'dır.
Yanıtla (0) (0)Hayır cephesine(MHP,CHP,İP,DP,PKK-KCK,YARSAV, HSYK, ADD,ÇYDD,jitem'ciler,Balyozcular, Ergenekoncular,ulusalcılar,vb) bile bile hizmet etmek bizi ahirette sorumlu yapmaz mı?Mutlak anlamda bu konuda masum olacağımıza ve sorumlu tutulmayacağımıza mı inanıyoruz?Maslahat açısından bakılınca EVET çıkınca çok önemli kazanımlar elde edeceğiz ve hiç bir kaybımız olmayacak.Ayrıca derin statüko sahiplerini geriletmiş olacağız.
Arkadaşlar burada meseleyi itikadi olmaktan ziyade maslahat açısından ele almakta fayda var.
Neden?
Referandumdan HAYIR çıkması müslümanlara, mazlumlara ve ezilenlere ne kazandıracak? HAYIR çıkınca çok mu özgür olacağız? HAYIR çıkınca yeni kazanımlar mı elde edeceğiz? HAYIR çıkınca yukarıda saydığım parti ve örgütler,derin yapılanmalar bayram etmeyecek mi? Daha da güçlenmeyecekler mi? Derin,ırkçı,kirli,karanlık güçlerin elini güçlendirecek ve onları adeta yeniden güçlendirecek her türlü eyleme karşı dikkatli olmamız gerekmez mi? HAYIR çıkması durumunda, bu tehlikeli sonuçların olabileceğini görmezlikten gelmek vicdana sığarmı?Müslümanlara boşvermişlik,kayıtsızlık, umursamazlık yakışmıyor.Unutmayalım tabiat boşluk kabul etmez.Sen çalışmazsan ve sürece olumlu yönde müdahale etmezsen birileri gelir senin özgürlüğünü elinden alır ve senin canına okur.
Bir söz vardır çok meşhur :
''Zararı bilerek göze alana merhamet edilmez''
Allah'a emanet olun.
"Referandumu akidevi zeminde tartışmayalım. Bu tamamen Müslümanların maslahatıyla alakalı taktik bir durumdur. Umulur ki, Müslümanların önünü açar, darbeciler geriletilebilir" diyoruz genel anlamda.
Yanıtla (0) (0)Ben de böyle düşünüyorum. Öyle ise "demokrasi" gibi Küfrün düşünce dünyasına ait bir kavramı tekrar tartışmaya açmak niye? Yasa koyucu olarak sadece Allah vardır. Bu bizim varlık sebebimiz. İslamcılık ilahlaşma tutkusundaki insandan bu tasarruf hakkını almak, fitneye ve tuğyana karşı çıkmak değil mi? Böyle düşünmeyeceksek, Müslüman da olmayalım, İslamcı da.. Başka birşey olalım.
Tüm batıl düzenler gibi demokrasi de küfür rejimidir. Fakat Kemalist oligarşi gibi bir zulüm düzeninde yaşayan bizler için herhalde öncelikli mücadele demokrasiyle olmayacaktır. Fakat, iki de bir de demokrasiyi, (muhtemelen yakında Laikliği) tartışmaya açan zihniyetler, muarızları olarak kabul ettikleri ve daima aşağılamayı bir vazife addetikleri selefilere değil AİT OLDUKLARINI İDDİA ETTİKLERİ düşünsel miraslarına zarar veriyorlar.
Kaş yapayım derken göz çıkarmayalım!
Demokrasi hakkında bugün değil, dün de aynı şekilde düşünüyordum.DÜŞÜNÜYORUZ.
http://www.haksozhaber.net/okul_v2/article_detail.php?id=3057
bülent abiye yazısı için teşekkürler referandumla ilgili bir çok soruma cevap buldum.ufuk açıcı yorumların için teşekkürler selam ve dua ile...
Yanıtla (0) (0)nasslara değil de bir takım indi görüşlere dayanarak ve demokrasi gibi insanı putlaştıran bir rejimi temize çıkarır mahiyette bir yazı...
Yanıtla (0) (0)Kur'an müslümanlığını savununup ta,konuyla ilgili bir tane ayetten bahsetmemek ne yaman çelişki...
Bir kere Oy vermemeyi siyasi bir tercih olarak benimseyenleri "selefilik" şablonuna oturtmanız büyük bir ön yargıdır. Oy vermeme geleneğinin tutarlı bir siyasal tavır olarak geliştirilmesini İslami olmak açısından stratejik bir duruş olarak gören Müslümanları sırf sonucu belirsiz bir takım temennileriniz için slogancılıkla, tekfircilikle, lafızcılıkla suçlamanız üslup açısından daha insafsızca.
Yanıtla (0) (0)İhtilafın teorik planını Selefi meşrep bakışla güya analitik bakışa sahip olanlar arasında taksimata tabi tutmanız, Türkiyedeki referandum açısından ve bizatihi bahsettiğiniz hareketlerin/oluşumların tarihi varoluşları açısından da tutarlılık arzetmiyor. İhvan ve filistin islami hareketlerinin selefi zihni altyapıyla olan irtibatları ve bir parlamentoda İslamdışı teşride bulunmaya razı olmak açısından reddiyeci net tavırları iyi incelenirse bu günkü referandumla aralarındaki fark görülecektir. Hamasın da Hizbullahın da İhvanın da İslami projeleri ile, ilkeleri ile talep ve programları ile varolduklarını biliyoruz. Bu haliyle islami projeleri, planları talepleri ayan beyan olan bir oluşum olarak Tağuti rejimi değiştirip dönüştürme fikrini de muhafaza ederek siyasal bir parti kurun ben söz olsun oyumu size verecem. Ama kalkıp laik kemalist, islam düşmanı bir yapıyı İslamileştirmeden sivilleştirmek ve zapt-u raptı askerden bürokratlara vermek adına teşrii değişimine katkıda bulunmayı desteklemem. Çünkü bunda görece bir ferahlık dışında islami bir talebe dayanan, değiştirici dönüştürücü bir boyut olmadığı gibi T.C demokrasisinin ve meşruiyetinin çarkına dahil olup onu daha da meşrulaştırmak sözkonusudur. Ben TC nin ömrü uzasın diye neden sistemiçileşecekmişim? Bence benim duruşum kemalist oligarşiyi uzun vadede İslami strateji dahilinde yıpratabilecek siyasal bir tavırdır ve son derece de bilinçlidir. Üstelik bu bilinç sahibi kişiler de Tevhid düşüncesini ismini saydığınız Müslüman yazarlardan ve onlardan çok daha öteden gelenlerden ve Kur'andan alıyorlar
Sırf "Antiselefizm" adına Tevhid gibi,Tağut gibi Hüküm beyan etmek gibi hususları muğlaklaştırıp yeniden bir anlamlandırma, revizyon atmosferine sokmanız bir inancın en temel taşlarıyla oynamanızdır. karadaviden Seyyid kutuba, Mevdudiden Muhammed Esede varana kadar ve en tartışmasız muhkem halleriyle Kuran nasslarından bilip anladığımız, Resulullahın pratik tavırlarıyla da sindirdiğimiz bazı kavramları "Selefi dik kafalılık" bakışına indirgemeniz çok insafsızca. Bilakis bana kanun yapma hakkını kendinde bulan islamdışı/düşmanı bir mercinin kendi ideolojik süreci gereği gerçekleştirdiği yasama restorasyonuna dahil olmamı gerektirecek Nass delillerini söyleyin. Hem ben neden Nass'tan mübin ayetleri muğlak menfaat beklentilerinin saf duygusallığına göre devredışı bırakacakmışım? Üstelik en önemli ve belkide tek sahih siyasal tavrım olan "oy vermeme" tavrımı geliştirip yaygınlaştırmak yerine,getirisi tamamen muğlak temennilere dayalı görece ferahlamalar adına bu tavrımı da deldirtecekmişim. Sistem içine dahil olarak oligarşik yapının çözülmesine, gerilemesine inanmamam ve Oy Vermeme sıtratejimde kararlı olmam beni tekfirci yapmaz...
Yanıtla (0) (0)Sandığın sonucunun hayır mı şer mi olacağı kehanetinde bulunmak yerine sistemiçileşmemenin ilahi hayra daha yakın olduğunu düşünüyorum. Birileri efendim referandumda anayasa değişiklik paketini onaylamak için evet oyu vermem beni sistemiçileştirmez diye bas bas bağırıyor. Kusura bakmasınlar ama teknik manada bu sistemin içine giriş kapısı o sanıdkta yasamaya iştirak etmektir. Ve ben bu referandumda ehven-i şer (diğer adıyla "gelişme var ama yetersiz") düşüncesini taşıyarak Evet diyecek kardeşlerimin bir ileri safhada AKP için de "referandum sürecini tamamlamak ve anayasayı komple değiştirmek adına AKP ye evet" demeyi meşrulaştıracaklarından korkuyorum. Öyle ya Oligarşik partilere karşı AKP çabalıyor(!)
Hele hele peşin bir tekfircilik dalgasına muhalefeten mevzubahis edilen “sistemin okullarını kullanmayın, askere gitmeyin, kimlik taşımayın,dergi çıkartmayın ve sair” ifadeler tam da mevzubahis ettiğiniz “tartışmada tutarlılık sorunuyla” alakalı. Ortada zapt-u raptı elinde tutan “işgalci” bir zihniyet var ve bu zihniyeti benimsemedikleri halde onun hegemonyasında yaşamak zorunluluğu olanlar var. Bu baskı ve zulüm rejimini ve onun dayattığı/başka çıkış yolu bırakmadığı hayat alanlarında varolabilen müslümanların bu muamelat alanlarıyla zorunlu ilişkilerini kalkıp bilinçli bir şekilde sistemi yaşatan ve tuğyanın en açık adresi olan Kanun yapma merciine gönüllü iştirakçilikle bir arada saymanız tutarlı değil. Ne askere zorunlu gidiş, ne zorunlu eğitim, ne hayati varlığı idame ettirmek adına alternatifi olmayan muamelat alanları bilinçli bir kanun yapıcılığına iştirak ederek sistemin bekasını arttırıcı konuma düşme ile aynı kulvara koyulamaz. Resulullah mekkenin çarşı pazarında ihtiyacını karşıladı, hayati varlığı ve güvenliği için o düzenin bir çok ilişkisinden , emanlardan dahi yararlandı ama bu tarz muamelatların yanında İlahlığa dair tağuti bir ahkamın, zulüm düzeni iştirakçiliğinin zerre miktarı yanında durmadı. Bu düzenin okullarında okumak zorunda bırakılanlar bugün bu düzeni sizin gibi benim gibi reddedebilme, tahlil edebilme konumunu yakalayabiliyorlar; ama bizlerin kalkıp kar-zarar durumu dahi net olmayan bir temenni uğruna düzenin en asli beka kaynağı olan ve apaçık nasslarla da tanımı Tağut olarak belirlenmiş olan bir yapıya oy vererek iştirak etmemiz aynı şey değildir. Bilakis Referandumda oy kullanmamayı düşünenlerin asli düşünceleri tekfirci anlayışın dar kalplarında değil,sistem karşıtı duruşu muhafaza edebilmenin ve ciddiye alınmayan eldeki sahih duruşların geliştirilmesini öncelemeleridir.Bu müzmin bir yürüyüş değildir.Kökleri olan ama malesef gereğince idrak edilememiş geliştrilememiş sahih tavrdır.Bir mevzi kazanılacaksa kendi stratejimize dayanmalı
Yanıtla (0) (0)