1. YAZARLAR

  2. S. Çimen

  3. Umre Notları: Tüketim Kültürü ile Kuşatılmak İstenen Emin Belde
S. Çimen

S. Çimen

Yazarın Tüm Yazıları >

Umre Notları: Tüketim Kültürü ile Kuşatılmak İstenen Emin Belde

22 Nisan 2010 Perşembe 13:34A+A-

Hacer, çabanın remzi, hicretin gelini… İnsanlığın analığına soyunan, evrensel mesajıyla ümmet olma gereğini öğreten kadın. Vadinin yakıcı sıcağında bebeğinin canı için su arayan ve Safa ile Merve arasında koşarak, yalvararak mekik dokuyan, suyu bulmak için cihad eden kavruk tenli köle, Habeşli anne, cariye. Tevekkülün sorumluluk ve mücadele ile donatılmış yaşam biçimi olduğunu öğreten kadın. Hacer, hiçbir sorumluluk almaksızın oturup Allah’ın takdirini beklemez. Bilir ki Allah’ın da kullarından beklediği bu değildir. Tevekkülünü mücadeleyle harmanlar, gökten zembil inmesini beklemez, sa’y eder, güç ve iradesiyle arayışa çıkar. Safa’dan Merve’ye tevekkül içinde koşan, yani Rabbinden umarak çaba sarf eden Hacer, insanlığa evrensel bir ders verir. Ve Rabbi onun bu örnek tevekkülüne müthiş bir hediye gönderir: Su şırıltısı.

Modern dünya kültürünün suni elemlerini bilmeyen Hacer “Sonuç almak zor olsa da elinden geleni yap!” der. Psikolojik danışmanların, anti-depresan ilaçların yer almadığı dünyasında, yaşam koçu’nun tam anlamıyla hicret olduğunu bellemiş bir mütevekkil bir mü’minedir. Günün geçici elemlerine mukabil Hacer hayatın her köşesine Safa ve Merve işaretleri bırakmıştır. Safa başlangıçtır, ümitle tevekkülle koşmaktır. Merve muradıdır, mürüvvetidir. Her türlü tuğyana, tağuti sisteme karşı sen de Hacer gibi sorumlusun ey insan. Yedi kez yani daima… Sokakta militarist kuşatmaya, okulda laik diktaya, adaletten nasipsiz zihne, ayrımcılığa, zulme ve namümkün’e karşı güçle Merve’ye koşmak ve su aramak…

Benim gibi öğrenci olup yahut patron, işçi ve çeşitli sıfatlarla hayat gailesine dalan, vereceği ders sayısı, işi bitmeyen birçok insan vakit ayırmış ve unuttuklarını ve dahi bilmediklerini öğrenmeye gelmişti Mekke’ye. Yolculuk boyunca okuduğum çoğu yazar Mekke’nin coğrafya bilinci olduğundan söz ediyordu. Naylon kimliklerin onarımı ve hareketin başkenti… Suyun, azığın mütevekkil şekilde bulunduğu, insanın dünya yükünü boşalttığı, muhtevası yüce El-Haram…

Bu bölge bereketlidir, güvenlidir, hürriyet ve emniyettir, kıyam yeridir. Fakat şu an El Haram’ın muhtevası menfi bir öteliğe geçmiştir. Bu şehre dördüncü gelişim olduğunu biliyorum. İlkin anneciğim Kâbe’ye, büyüklerimizin evlerinde gördüğümüz duvar halılarındaki ‘evrensel kübik yapıya’ yaklaşıyoruz demişti ve onu ilk gördüğümde Allah’tan kendisi için şifa dilememi istemişti. Bense şaşkınlıkla bakınıyordum. Muhtemelen herkes aynı tepkileri veriyordur zira İngilizce ve Arapça harem bölgesini gösteren tabelalar Kâbe’ye dair hiçbir hissin başlangıcı olmuyordu.

Nasıl yani, Kâbe tüm bu taş yığınının, yıldız yarışına girmiş yüksek otellerin arasında mı? Öyleydi. Hz. Hatice’nin Hz Muhammed ile kurdukları ve beraberce çocuklarını yetiştirdikleri eve dair izler neredeyse tamamen silinmek üzereydi. Devamlı yenilenen gökdelenlerle kuşatılmıştı şehir ve tüketim kültürünün arasında tüketilmişti sanki muhteva. Evet, kimin kimden hayırlı olduğu bilinmezdi. Ancak yine de şaşırıyordu insan. Telefonla muhabbet ederek tavaf ve say edenler vardı. El Beyt’in önünde fotoğraf çekilme haslet ve geleneği bazıları için yerini karşısına konuşlanan otelin haşmetli görselliğine bırakmıştı bile. El Haram, Hz İbrahim’in putları kırdığı yerdi. Şimdiyse marka kıskacındaki Müslümanların taş duvardan putları Kâbe’yle yarışır gibi yükseliyor.

Kâbe, kendisini çember içine alıp gökyüzünü dahi çalan sömürgeci mantığın yeni ve değişik formlardaki putlarının İbrahimi bir bilinçle kırılmasını bekliyor. Mescid-il Haram duvarlarının hemen arkasına konuşlanmış ultra delux Zam Zam Tower ve Hilton otelleriyle elit Müslümanlar tavaf ve namaz vakitlerinde namaza klimalı odalarından eşlik edebiliyorlar. Bu Kabe ve ziyaretçileri için bir kaos içeriyor. Özellikle Kâbe’yi tavaf edenler için bu oteller ışık ve gösterişleriyle ibadete fitne karıştırıyor ve ilgi dağıtıyor. Kâbe’nin kübik yapısı üzerinde perspektif açıdan bir yığılma oluşturan bu elitist yapılar şehrin hemen her yerinde mevcut. Otel girişlerinde, shoplarda ve marka tasarımlarının çoğunda for elits kıstası bir vazgeçilmez haline gelmiş. Sosyal statünün, ırkın, rengin eşitlendiği kıyamet günü provasındaki kefen giymiş ihramlı Müslümanlar for elits ayrımının içinde paradoks oluşturmakla meşguller. Hemen hemen sosyal hiçbir meseleyi gündemine almayan, Ebu Garip, Guantanamo, Irak, Filistin vb. Amerikan zulmüne karşı toplumsal planda hiçbir örgütlenme teşebbüsünde bulunmayan birçok Arap zengininin bugün tek gündemi ticaret. İçinde sayısız emperyal markanın ev sahipliğini yapan otellerde trend olarak pahalı parfüm ve iç çamaşırı çılgınlığı dikkatleri çekiyor. Sosyal sorumluluğun esamesinin olmadığı kentte, sosyal sorumsuzluğun bütünü içselleştirilen bir markalaşmayla boy gösteriyor.

İhram, prova kostümüdür. İki parça kumaştır; yani bölük bölük mahşer gününe yönelen âdemoğlunun kıyafetidir… Ruhani-cismani, saygın-hakir hiçbir hiyerarşinin olmadığı ihramlı olma hali mahşer gününün teatral halidir ve insanı diriltir, hatırlatır, ölmeden önce öldürür. Ne var ki ihrama girmenin muhtevası bugün çok daha farklı. Bugün modern hayatın insana giydirdiği, içine soktuğu modeller ve düşünce kalıpları ihramlıyken yapılmaması gereken yasaklardan daha fazla dikkat çekicidir. İhramlı insan çıplaktır, kefen giyer, ölüdür zira. Fakat bugün teatral bir dirilme menasıkının öncesinde Starbucks daha iyidir. Sömürgeci emperyal mantığın sosyo-kültürel dayatmalarından biri olan Starbucks kültürü, içine giren insanı kendine benzetir ve kendini elit, cool, zevkli ve üstün olma halleriyle karakterize eder. Sosyal statüsünü bir kenara bırakacak olan ihramlı kişi hatırladıklarından çok unuttukları ve görmezden geldikleriyle teatral bir trajediye dönüşmüştür. Mekke de sosyal statü ve zevklerinden ihramlıyken dahi ödün veremeyen insan bugün Hacer’in cihadını Habeşli kardeşlerinin iş gücünü sömürerek üstlenir, İbrahim’in eliniyse kardeşkanıyla mikserlenmiş tropik meyve kalıntılarıyla öper. Oysa benim bildiğim haremde dolaşan ihramlı kişi haremin mütemmim cüzüdür, kendisini haremle bütünleştirir ve tevhid dininin kendisine vermek istediği birlik şuurunu kavrar.

Pepsi, Next, Topshop, Starbucks, KFC ve Mc Donald’s gibi markaların isim hakkını alan yahut direk işletimine yer açan ve alkış tutan Arap halkına ve bu şehirde Müslümanın Müslümanı sömürmesine kıs kıs gülerek izleyen CEO, sermayedar ve patronların başlattığı bu kültür emperyalizmine karşı İslam dünyasından ciddi ve yaygın bir itirazın yükselmemesi ibret verici doğrusu. İçselleştirilmiş bir kültürün kayıtsızca tüketimi çok ucuza satılan Pepsi ve KFC (fast-food) kuyrukları, tavaftan fazla dolaşılan çarşı kalabalığı ve uzak doğu mallarına rağbetle sabit hale gelmiş durumda. Öyle bir içselleştirme ki Starbucks Cofee’ye giren Müslüman bayanlar kimliklerini kenara bırakıp sınıf atlar ve başörtülerini hemen çıkarıp içtikleri kahvedeki alaverenin muhtevasıyla uyumlu hale gelirler. Alavere çünkü: Starbucks kahvenin kilosunu Etiyopya’dan 1,5 dolara alır ve işleyerek 50 dolara satar. Böylece iki kilo kahve sattığında bir Habeşlinin bir yılda kazandığı parayı kazanır. Habeşliler Starbucks kanalıyla dünyanın her yerine satılan Etiyopya kahvesinin isim hakkı olduğunu savunmaktadır. Dava açılıp müspet bir sonuç alınması zor görünüyor zira Starbucks’ın sahibi Howard Schultz, Bowl of Israel kampanyasıyla İsrail’e finansman sağlayan en inançlı Siyonist firma unvanının sahibidir. Musluklarda bakteri oluşumunu engellemek için çok zekice (!) bir önlem alan Starbucks açık musluk politikası geliştirmiş böylece her gün yüzlerce ton suyu israf eder hale gelmiştir.  Mekke’de Kâbe karşısına Medine'de Muhammed Nebi’nin karşısına dalga geçer gibi konuşlanan Sratbucks’ları görünce Mustafa İslamoğlu satırları yankılanıp durdu zihnimde: Harem her türlü kötülüğe ve hak ihlaline karşı yasak bölgedir. Orası ilahi güvenlik bölgesidir.

İbadetin değil adeta sömürücü bir ticaretin şehri olmaya doğru sürüklenen Mekke’de, kapitalizm merkeze oturmanın savaşımını veriyor. Ve bunun neticesi olarak; israf, sınıf bilinci, müstağniyet ve sosyal sorumsuzluk zihinleri epey zorluyordu. Aynı şekilde Medine’de Muhammed Nebi’nin bulunduğu Mescidi Nebevi’nin tam karşısında namaz çıkışları kapıları açılan pahalı iç çamaşırı mağazaları zengin bazı Müslüman bayanların ilgisini epey celbediyor. Medine’nin muhtevasının ve vahyin tam karşısında duran başta iç çamaşırı mağazaları olmak üzere parfüm ve kozmetik shoplar pornografik görünümleriyle Medine’de çelişik ve üzüntü verici bir tablo oluşturmaktadırlar.

Simetri hastalığına tutulmuş gibi namaz başlangıcında asimetrik her bir zerreyi hizaya sokan obsesif Arap kardeşlerimiz bu duyarlılıklarını daha hayati meselelerde de gösterseler keşke. Ümmet bilincinin en yüksek olması gereken yerde içi boş bir saf düzeni çabasından başkaca gördüğüm tek çaba temizlik görevlilerinin non-stop çalışmalarıydı. Mamafih temizlik konusunda da vahye dair duyarlı bir duruş yoktu. Bu konuda hacc ya da umre ziyareti yapan herkesten örnek rica edilebilir. Ve hatta bu örneklerin çeşitliliği muhayyilenizi zorlayabilir.

Hicaz günlüğünün sonunda hayretimi ve kırgınlığımı şöyle açıklayabilirim; ilk olarak, İslamoğlu’nun da dile getirdiği “uzak doğu malları Kâbesi” haline getirilmek istenen Mekke ve Medine çarşılarının mimarlarına değecek çok sözümüz olmalı. Bu çarşılar konumları itibariyle ziyaret yapan hacıları kapıdan çıkar çıkmaz ve hatta öz mekânın içinde dahi rahat bırakmamaktadır. Bu noktada çarşılarda mal sahibi olan tüccarlar da bu sözlerden payını fazlasıyla almalıdır. Kısa bir zaman öncesine kadar Mekke ve Medine çevresi çarşılarda yapılan alışveriş ve alınan hediyeler çoğunlukla ziyaretin ve ibadetin muhtevasına uygun, birçok kimseye yeten küçük ve bereketli hediyelerdi. Mekke ve Medine fotoğraflarından oluşan klasik kırmızı dürbünler, tesbihler, seccadeler, başörtüler, misvak ve en fazla hacı kokularıydı. Bugünse hediyeler tüccarların “modern” ticaret anlayışıyla yerini çok daha pahalı, daha az kişiye verilebilir ve hatta mal yığınına zemin oluşturacak eşyalarla yer değiştirdi. Daha da kötüsü bu eşyaları satan firmalar mübarek belde sınırları içinde bulunmaması gereken stratejik firmalardır; Topshop, Next, Debenhams vb.

Adı geçen bu stratejik firmalara olan yüksek rağbet ise bir o kadar tedirgin edici. 180 derecelik bir açıyla arkasına döndüğünde Kâbe’sini önüne döndüğünde ise MAC kozmetik firmasını gören bir müşteri tahayyül etsek ve bu tabloyu buna benzer firmalarla çoğaltsak ne hissederiz? Buradaki “ne”yi ben en acı bir biçimde hissettim.

Allah’la sözleşmesini tazelemek, yenilemek için yollara düşen hacıların Allah’ın bir kıyam yeri kıldığı bu beldeye dirilmek için şahit olması gerekir. Mü’minlerle birlikte aynı safta, aynı hizada durmanın yeridir bu belde. Namazda, yani hayatta aynı yerde durmaya sözleşmenin yeri. Fakat sözleşirken dahi aynı hizada durmaya fitne karıştıran, bütün imkânları kullanarak bu şeytani dürtüyü kışkırtan bir tüketim algısı söz konusu. İbrahim’in Hacer’i bıraktığı ıssız çorak vadide bugün bazı Müslümanların karamelli Frappuccino içme tutkusuna kapılması ve bunu hizadan çıkmak pahasına yapması hayretler uyandırıyor. Müslümanların gerçekte ihtiyacı olan şeyleri iyi belirlemesi gerekmektedir. “Modern” yaşam biçimlerinin yön verdiği bu hayat tarzlarının; insanların arınmak, dirilmek, sözleşmek için akın ettiği bu Mübarek Belde’den acilen ve kökünden arındırılması gerekiyor.

Fotoğraflar: Sabiha Çimen 

YAZIYA YORUM KAT

23 Yorum
  • zehra / 18 Mayıs 2010 00:06

    sabiha hanım..
    öncelikle şunu belirtmeliyim ki muhteşem bir görsele ve usluba sahipsiniz,rabbim önünüzü açık etsin..tespitler çok manidar.rabbim sizi ve sizin gbileri her daim bizlerle beraber kılsın.allah umrenzi kabul etsin,rabbim razı olsun..

    Yanıtla (0) (0)
  • umur samaz / 14 Mayıs 2010 02:33

    zaten aykırı yarı eli kitap ve kalm tutmuş genç varlığımız nedense hep maneviyat üzerinden eleştiri çıkarabildiler... oysa hiç mi guzellikleri boydan boya anlatamayız..neden bu kavga.. ümmetin kaygisi ve temennisi halen krallıgı var kılıyorsa batı düzeninin kendine mubah görüyorsa..sorun sende değil sorun çoğulcu ve statik müslümanlığımızda derim...

    Yanıtla (0) (0)
  • Muhammed / 13 Mayıs 2010 16:20

    Mekke de Medine de işgal altındaki islam beldelerinden birer beldedir..Bende çok farklı hayallerle gittiğimde, karşılaştıklarıma çok üzülmüş,ancak bunun bügün için böyle olmasının da kaçınılmazlığını düşünmüş,mahzun olmuştum...Evet bu topraklar kafirlere uşaklık ana görevleri olan satılmış arap idarecilerin elindedir. Ve ne TC den ne diğer islam beldelerindeki karton devletciklerden farklı değildir..
    Ne zaman Allahın indirdikleriyle hükmeden islami devletimize ulaşırsak,işte o zaman bu beldelerdeki cahiliye izleride silinip gidecektir..
    Rabbimiz bu ümmetin içinden çıkacak ebabillerini gönderdiğinde işte o zaman bizler değil kafirler mahzun olacaklardır..

    Yanıtla (0) (0)
  • nurcan ..... / 13 Mayıs 2010 09:34

    öncelikle tebrik etmek gerekir sabiha hanımı.
    bu kadar gerçekçi tesbitler ve yorumlar kaleme aldığı için tekraren tebrik ederim..
    yakında bu mekanları ziyaret etme niyetinde olan birisi olarak beni ziyadesiyle ilgilendiren bu yazı aynı zamanda tarifsiz bir üzüntü de uyandırdı bende...ne demek lazım doğrusu bilemiyorum.. içinden geldiği o ruhsuz azgın ve savruk dunyayı da yanında götürenler için ne denebilir ki...aynı zamanda herşeyi nakde çevirmeyi felsefe edinmiş kapitalist zihniyeti sonderece pervasızca kutsallarımızn yanıbaşına kadar çeken insanlara sisteme düzene demek gerek onu da bilmiyorum doğrusu...
    Allah akıl fikir izan versin...

    Yanıtla (0) (0)
  • Ayşe Sena / 12 Mayıs 2010 11:03

    Umur Samaz kardeş sen ne demek istedin Allah aşkına..yazdıklarını sonra bir okudun mu...

    Yanıtla (0) (0)
  • Fatih Demir / 11 Mayıs 2010 23:08

    İnsanlara Bir Türlü Anlatamıyorum. Bu Kapitalist Tüketim Dünyası Bizi Köle Yapıyor, Diyorum. Bak Diyorum İşte Şöyle:.... Ama Hayır İnanmıyorlar."Ne Kadar Uğraşsak Da İnsanların Çoğu İman Etmeyecek" Anladım.

    Yanıtla (0) (0)
  • umur samaz / 10 Mayıs 2010 01:05

    fotograflarla takdire sayan bir yeteneginiz site haberlerinden göülüyor.önemli bir yetenek gercektende. görmek ve gördüğünü begeniye ulastirmak. göstermek.bu ebnde yok.
    ama birşey daha var ki oda; böylesi bir yozlasan ve gittikçe anlamini yitiren(mi) bu maneviyatın masumiyetini ta oralarda aramakda garip değil mi? oysa müslüman gittiği ve gidemediği yer kadarda vardır ve yine müslümanlıgı rabbinin istediğinin dışına tasmamasıdır.
    hal böyleyken..içimizde taşıdığımız müslüman kal ve onun kıblesi gittiği heralanda bunlardan daha kötüsü ile karsilasiyor..tadiyor..hissedebiliyorken neden oralarda aramak..

    biliyorum bu hale gelmesinin absurdeliği yaninda bunun böylesi bir dilemmasıda gayet absurde sayılacaktır.sanki allah haşa.! kabede. müslümnalar çok garip bir haldeler. tüketim kültürü-bilinci mi? ah odane ki israf işte. yaptıkları . neyse ümidvar olalim hayirlisi olsun....

    Yanıtla (0) (0)
  • Ferda / 02 Mayıs 2010 14:46

    Sabihacım yazını okudum çok beğendim, başarılar dilerim..
    Allah tekrarını nasip etsin, Allah\'a emanet ol..

    Yanıtla (0) (0)
  • Günay Bulut / 29 Nisan 2010 00:49

    Kutsal toprakların işgal altında olduğu doğrudur.Kralın kabenin avlusuna açılan muhteşem sarayı,ihtişamlı oteller yozlaşmanın ilk göstergeleridir. insanlara mal yığıp biriktirmeyi yasaklamış, uhud dağı kadar altınım olsaydı hepsini ihtiyaç sahiplerine dağıtırdım diyen bir Resulün sade mescidinin yanıbaşında küresel kapitalizmin çıngıraklı yılanları dolaşmaktadır.Bir diğer realite de genel anlamıyla köleliğin tarihe gömüldüğünü zanneden bizler köleliğin aynen Muhammed(sav)'in dönemindeki gibi devam ettiğine de bu kutlu yolculuklarla tanıklık ediyoruz. üçüncü dünya ülkelerinden çok ilkel şartlarda hacc ve umre farizasını yerine getirmeye çalışan mazlum ve mustazaf kardeşlerimizi gördüğümüzde en çok bunları silkeleyip, uyandıracak liderlerin yokluğuna hayıflanmalıyız diye düşünüyor insan. Kabe ehlikeyif bir yaşam süren, Amerikancı Suud krallığına ait değildir. Kabe bize atalarımız İbrahim'den ve İsmail'den kalan okuyarak dirileceğimiz ortak insanlık mirasımızdır. eğer küresel bir dirilişi hedefliyorsak bu mirası çok iyi anlamalıyız diye düşünüyorum.Ümmeti diriltecek sözü dinlenir önderler nerede.Kabenin avlusunda miskin miskin uyuyan, uyandığında acizce gözyaşı döküp dua eden, ancak kavli dualarını fiiliyata dökmeden gökten mucize bekleyen anlaması kıt, okuması zayıf insanları bilinçlendirecek aydınlarımız, kanaat önderlerimiz nerede. nerede İbrahim'in makamını namazgah edinerek dünyayı haram bölge, zamanımızı haram zaman yapacak Kuran bilginlerimiz.Hacc ve umre insanlığın ortak kurtuluş noktası gibi geliyor bana.çünkü ayet ayet Kuranı tefsir eder hacc insana. hıristiyanların da yahudilerinde kendilerini İbrahim(a.s)'e nispet etmeleri
    manidardır. İbrahim (a.s) ne yahudi idi, ne Hıristiyan.o yalnızca Haniflerden idi.ümmetin gücünü de acizliğini de görebileceğimiz tek yolculuk hacc ve umredir. sabiha kardeşimiz okuduğu Kuranın şahitliğini yerine getirmiş, ümmetin zaaflarını yok etmeye dair hepimize sorumluluklar yüklemiştir.kendisinden Allah razı olsun.

    Yanıtla (0) (0)
  • Kevser Çakır / 28 Nisan 2010 19:04

    Sabiha, yazın ile kapitalist düzenin oluşturduğu ve dini mekanlarımızı da işgal eden bu kültüre karşı teyakkuz halinde olmamız gerektiğini hatırlattın bizlere. Fotoğraflarla da, zihnimizde yazının daha bir yer edinmesine vesile oldun.

    Bu değerli çalışmandan ötürü teşekkür ederiz. Yazılarının devamını bekliyoruz.

    Yanıtla (0) (0)
  • yıldız ramazanoğlu / 28 Nisan 2010 16:32

    sevgili sabiha, yazı çok önemli tespitlerle dolu. fotoğraflar ise sanatın ve senin yeteneğinin gücünü bir kez daha gösteriyor. yürekten kutluyorum.

    Yanıtla (0) (0)
  • Gülsüm Kavuncu / 26 Nisan 2010 16:08

    Sabihacım ne kadar güzel bir yazı!
    Yazdıklarının gerçekliğini bir de fotoğraflarla yüzümüze vurman üstümde iki kat etki yarattı. Bu nedenle her zaman ve her yerde söylediğim gibi müslümanlar olarak görselliğe önem vermeli ve bu alanda gençlerin yetişmesi için her zaman destek olmalıyız.

    Gerçekten de ihtiyacımız olan bir yazıydı. Yalnız Türkiye Müslümanları değilmiş gaflet uykusunda olan. Umarım bu gibi yazılar ve çalışmalar çoğalır ve sesimiz uykuda olan kardeşlerimize ulaşır.

    Yanıtla (0) (0)
  • esra saraç / 24 Nisan 2010 22:42

    çok güzel bir yazı olmuş, üzerine söylenecek bir söz bulamasam da sadece bu yazıyı yazdığınız için teşekkür etmek istedim; muhteşem bir öğretinin doğduğu mekanı ziyaret ederek öğrendiklerinizi trajik yanlarıyla birlikte paylaştığınız için...

    Yanıtla (0) (0)
  • Zahit Kaplan / 24 Nisan 2010 16:51

    Her akşam yavrusunu aradığı yerdeyim
    Elim ve kesiğimle kanayan yer küreden
    Zulüm üreten milel ve düvel çöplüğüne
    Aydınlık taşıyorum, tavrıma medlûl katan
    Bizi şehrin emîni kılan ıtrî bir cehdle
    (...)

    Sabiha'nım tebrik ederim, yazınızla ve fotoğraflarınızla o emîn beldenin içinde bulunan şirk ve ifsadın tüm boyutlarını ortaya koymuş olmanız gerçekten etkileyici. Kendi beldelerinde ifsada ve şirke karşı bilinçli bir mücadele orataya koymaya muktedir insanların, ahireti ve provası da ihrama girmeden önceki yaşantılarını örnekler biçimde. Mücadeleyi kuşanmamış ve tüketim alışkanlıklarını sorgulamamış insanlar, neticede vardıkları her beldeyi ifsada uğratıyor yahut ifsada göz yumuyor. İnsanlar içerisinden çıkarılmış vasat ümmet olma sorumluluğu hisseden tüm mü'minlere çağrıda bulunmanız ve hedef olarak emîn beldeyi kuşatan ifsadı göstermeniz manidar. Ümmet olabilmemiz ve Kabe'yi yeniden bir kıyam yeri kılabilmemiz için, ilk önce kendi beldelerimizde mücadeleyi sürdürmemiz gerekiyor. Vesselam.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali Uzun / 23 Nisan 2010 19:10

    Dünyevileşme Fesadına, Mekke i Mükerreme'den somut ve etkili örneklerle dikkat çekilmiş olması,tebrik ederim ki salih bir çalışma olmuş.Teşekkürler Kardeşim. Maalesef modernizm müslümanları kuşatıyor,teslim alıyor. Libas ı Taqwayı kuşananlar ve direnenler felah bulup kurtulacaktır.Dünyevi Cennetlerde keyif sürenler,Ahiret Yurdunun Cennetlerinde Muqarreblerle,Ebrarlarıyla,Ibadurrahmanları ile;birlikte olamayacaklardır. Onlar; 083.24-Ni’met’in Parıltısı’nı Sen Onların yüzlerinde tanırsın.25-Onlar’a Mühürlü, katıksız bir Şarap’tan içirilir.26-ki onun sonu Misk’tir. Öyleyse, Değerli Şeyler’e ulaşmak için (can atanlar) bu (cennet içkisi)ni hedeflesinler.27-Onun Karışımı Tesnim'dendir.28-Bir Kaynak ki, Muqarrebler O’ndan içer."

    Yanıtla (0) (0)
  • ismail çoktan/mardin / 23 Nisan 2010 17:50

    kapitalizm kabe de... ey müslüman vur...

    Yanıtla (0) (0)
  • Şeyma Çalışan / 23 Nisan 2010 16:45

    Sabihacım, yazının ve fotoğraflarının büyük bir emeğin eseri olduğu açıkça ortada, muhakkak bir imanın getirdiği farkındalıkla kaleme alınmış emeğini bizlere sunduğun için çok teşekkürler; böyle bir farkındalığa ihtiyacımız vardı müslümanlar olarak. Adeta gezip-görme ve alışveriş etme yeri gibi görülen kutsal beldelerimizin bir an evvel gerçek ziyaretçilerine kavuşması lazım, bu da inşeallah senin gibi farkındalığı olan müslümanların uyarıcı sinyalleri ile yeniden mümkün olacaktır diye umud ediyorum Allah'ın izniyle. Gerçek Hacc ve Umreler düşer payımıza inş...

    Yanıtla (0) (0)
  • Murat Ayar / 23 Nisan 2010 14:18

    Sabiha Hanım Allah umrenizi kabul etsin. Yazınızı fotoğraflarınız ile desteklemeniz de oldukça iyi olmuş.

    Yanıtla (0) (0)
  • güngör / 23 Nisan 2010 14:15

    Müslümnaların bu konuda düşünmesi gereklidir (!!!) Şu an ; bulunduğumuz bölgelerde dahi markalaşma telaşına girmiş durumda müslümanlar. "GUCCİ -AKER-NİKE"vb. kapitalist markaları en pahalı modellerde cep telefonları başörtülerinde büyük damgalarla gösterilen markalar vb... iyi bir özleşetiri gereklidir

    Yanıtla (0) (0)
  • rabia / 23 Nisan 2010 10:21

    kimisi aylarca süren güneşli havayı görünce sevinç kaplar içini,görünüşe aldanır ferahlanır
    ancak basiret sahipleri derin derin düşünürler
    bu günlük güneşlik havanın ardında yatan kuraklığı,yeşermeyen meraları,beslenemeyen hayvanları ve kıtlığı....
    Haramayndeki kalabalığı görüp Emhamdülillah diyenler var...ziyaretçisi ne bolmuş!!
    bir ayet varya-sen onları bir sanırsın ama kalpleri darmadağındır-
    aynen öyle...
    kabe hüzündür artık -görenler-için
    haccdan dönünce depresyona giren bir arkadaşım vardı..çok kınamıştım onu..eğer Ali Şeriatinin Hacc ını umre dönüşü değil de orda iken okusaydım,sanırım aynı buhranı ben de yaşardım
    görmek acı veriyormuş,körlük rahatlık....
    ama bu acı dünyadaki hiçbir lezzete değişilmeyecek kadar tatlı...
    bilmenin tadı....

    Yanıtla (0) (0)
  • Zeynep Korkmaz / 22 Nisan 2010 14:35

    Sabiha kardeşim,

    Değerlendirmelerin o kadar doğru, ifadelerin o kadar güzelki umarım senin gibi umre veya hacc yolculuğu yapan herkes bu modern dayatmaların, tüketim çılgınlığının farkına varsa ve bu ibadetlerin Allah'ın rızasına uygun olması çabası içinde olsa.

    Yapılan her ibadet Allah'ın rizasına uygun mu acaba diye düşünülse, dünya için yaşamayı bıraksak da ahiretimizi kazanmak için yaşama gayreti içinde olsak.

    Modern cahiliyenin her türlü kuşatmasından ancak bu bilinçle, amelle kurtulabiliriz herhalde.

    Güçlü iman bilinci, ahiret bilinci ve amelle.

    Yanıtla (0) (0)
  • berat / 22 Nisan 2010 14:26

    sadece çekilen fotoğraflarda olsaydı bu makalede anlatılmak isteneni anlamamıza yeterdi. Yine de teşekkütler. Sözün bittiği noktadayız...........

    Yanıtla (0) (0)
  • Murat AYDOĞDU / 22 Nisan 2010 14:02

    Allah, umrenizi kabul, hayatınızı bereketli kılsın.
    Taştan putların yıkılışı gibi, toplusal fesat putlarının da yıkılacağı, mele ve mütrefinden arınmış Hacc'ların geleceği günün özlemi ile sizi selamlıyorum.

    Yanıtla (0) (0)