Atom bombasının yapılmasını mümkün kılan Kongo’daki unutulmuş maden ocağı
“1942’de ABD’li askeri stratejistler Manhattan Projesi'ni sürdürebilmek için olabildiğince çok uranyum temin etmeye karar verdiler. Colorado ve Kanada'da uranyum bulunurken, dünyanın hiçbir yerinde Kongo'daki kadar uranyum yoktu.”
Frank Swain / BBC
Çev: Melike Bars / Haksöz-Haber
“Shinkolobwe kelimesi beni hüzün ve kederle dolduruyor” diyor İngiltere'deki İngiliz Milletler Topluluğu Araştırmaları Enstitüsü'nden tarihçi Susan Williams. “Mutlu bir kelime değil, korkunç bir keder ve ıstırapla ilişkilendirdiğim bir kelime.”
Shinkolobwe'nin ne olduğunu ya da nerede olduğunu çok az insan biliyor. Ancak Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin Güney Eyaleti Katanga'daki bu küçük maden ocağı, tarihin en şiddetli ve en yıkıcı olaylarından birinde rol oynadı. 7.500 milden fazla uzakta Japonya'nın Hiroşima kentine atom bombasının düşmesinden 75 yıl sonra 6 Ağustos’ta yine çanlar çalmaya başlayacak. Yüksek rütbeliler ve hayatta kalanlar, patlamada ölenleri ve radyoaktif kalıntılardan etkilenenleri hatırlamak için toplanacak. Barış mesajları taşıyan binlerce fener Motoyasu Nehri üzerinde yüzecek. 3 gün sonra benzer anma törenleri Nagazaki'de yapılacak. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde (DRC) böyle bir tören yapılmayacak. Yine de her iki ulus da etkileri bugüne kadar hissedilen atom bombasıyla ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır.
Kongolu Güney Afrika Sivil Toplum (CCSSA) başkanı Isaiah Mombilo, “Hiroşima ve Nagazaki bombalaması hakkında konuşurken asla Shinkolobwe hakkında konuşulmuyor” diyor.“İkinci dünya savaşının bir kısmı unutuldu ve kayboldu.”
Shinkolobwe'den 1945’te Japonya’ya atılan atom bombalarını inşa edebilmesi için ABD tarafından Uranyum stoklandı. (Kaynak: Getty Images)
Shinkolobwe madeni -bir tür haşlanmış elma anlamına gelen bir kelime- 1945’te Japonya'ya atılan atom bombalarının inşasıyla zirveye çıkan Manhattan Projesi'nde kullanılan neredeyse tüm uranyumun çıkarıldığı kaynaktı. Fakat bu madenin hikayesi bombalarla bitmedi. Little Boy ve Fat Man’e (Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan bombalara verilen isimler) katkısı Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin on yıllar boyunca takip edilen yıkıcı siyasi tarihini ve iç savaşlarını şekillendirdi. Bugün bile madenin kalıtı, onun yakınında yaşayan toplulukların sağlığında hâlâ görülebilir. ‘Kongo'daki Ajanlar' kitabında Shinkolobwe'nin rolünü inceleyen Williams, “Bu süregelen bir trajedidir” diyor. Madenin içeriğini Batılı güçler tarafından kontrol etme sömürüsünün ve arzusunun ülkenin sıkıntılarında nasıl bir rol oynadığının daha fazla farkına varılması gerektiğine inanıyor. Mombilo da Kongo'nun İkinci Dünya Savaşı'nın sonucuna karar vermede oynadığı rolün ve bu nedenle hâlâ taşıdığı yükün farkındalığını artırmak için kampanya yürütüyor. 2016’da CCSSA'nın Kayıp Bağlantısı forumu hem Japonya’dan hem de Kongo'dan atom bombasından etkilenen aktivistleri, tarihçileri, analistleri ve çocukları bir araya getirdi. Mombilo, “Shinkolobwe'nin tarihini geri getirmeyi planlıyoruz, böylece dünyayı bilgilendirebiliriz” diyor.
Afrika Dışında
Shinkolobwe'nin hikayesi, Kongo Belçika tarafından sömürge yönetimi altındayken 1915’te zengin bir uranyum tabakası keşfedildiğinde başladı. O zamanlarda uranyum için çok az talep vardı: Bunun mineral formu, değersiz bir kaya olarak tanımlanan Almanca bir ifadeden pitchblende (uranyum cevheri) olarak bilinir. Buna karşılık, arazi, Belçika şirketi Union Miniére tarafından son zamanlarda Marie ve Pierre Curie'nin izole ettiği değerli bir element olan radyum izleri nedeniyle kazıldı.
'Başka hiçbir madende daha saf bir uranyum konsantrasyonu göremezdiniz. Daha önce bunun gibi bulunmuş bir şey yok.’ -Tom Zoellner
1938’de nükleer fizyon keşfedildiğinde uranyum potansiyeli ortaya çıktı. Albert Einstein keşfi duyduktan sonra hemen ABD Başkanı Franklin D Roosevelt'e mektup yazdı ve ona elementin muazzam miktarda enerji üretmek için -hatta güçlü bombalar inşa etmek için bile- kullanılabileceğini söyledi. 1942’de ABD’li askeri stratejistler Manhattan Projesi'ni sürdürebilmek için olabildiğince çok uranyum temin etmeye karar verdiler. Colorado ve Kanada'da uranyum bulunurken, dünyanın hiçbir yerinde Kongo'daki kadar uranyum yoktu. “Uranyum- Savaş, Enerji ve Dünyayı Şekillendiren Kaya” kitabını yazdığı sırada Shinkolobwe'yi ziyaret eden Tom Zoellner, “Shinkolobwe'nin jeolojisi doğanın bir ucubesi olarak tanımlanıyor” diyor. “Başka hiçbir madende daha saf bir uranyum konsantrasyonu göremezdiniz. Daha önce bunun gibi bulunmuş bir şey yok” diye ekliyor.
ABD ve Kanada'daki madenler % 0,03 uranyum cevheri üretebilirlerse 'iyi' bir olasılık olarak kabul edilirdi. Shinkolobwe'deki cevherlerde tipik olarak %65 uranyum elde edildi. Atık olarak bilinen, işlemeyi zahmete sokamayacak kadar kalitesiz kabul edilen atık kaya yığını ise %20 uranyum içeriyordu.
Hiroşima'daki insanlar 135.000’den fazla can alan bombalamayı her yıl anıyor. (Kaynak: Getty Images)
Union Miniére ile yapılan bir anlaşmayla -şirkette %30’luk hisseye sahip olan İngilizler tarafından müzakere edildi- ABD, Staten Island’da ve ABD'de depolanan 1.200 ton Kongo uranyuma ek olarak Shinkolobwe'deki madende yerden 3000 ton daha depolandı. Ama bu yeterli değildi. ABD ordusunun mühendisleri, kullanılmaya başlanan madeni boşaltmak ve tekrar üretime sokmak için görevlendirildi. Belçika yönetimi altındaki Kongolu işçiler gece gündüz açık çukurda çalıştılar ve her ay ABD'ye yüzlerce ton uranyum cevheri gönderdiler. “Shinkolobwe dünyanın bir sonraki liderinin kim olacağına karar verdi” diyor Mombilo. “Her şey orada başladı.”
Tüm bunlar, Mihver güçlerinin Manhattan Projesi'nden haberdar olmaması için gizli bir örtü altında gerçekleştirildi. Shinkolobwe haritalardan silindi ve casuslar orada neler olduğu hakkında yanlış bilgiler yaymak için gönderildi. Uranyum “değerli taşlar” veya basitçe “hammadde” olarak adlandırıldı. Shinkolobwe kelimesi asla söylenmeyecekti.
Bu gizlilik, savaşın bitiminden çok sonra da sürdürüldü. Williams, “Uranyumun Kanada'dan geldiği mesajı, dikkatleri Kongo'dan başka yöne çevirmenin bir yolu olarak gösterilen bir çabaydı” diyor. Bu çaba o kadar kusursuzdu ki atom bombalarının Kanada uranyumuyla yapıldığı inancının bugüne kadar devam ettiğini söylüyor.
Batılı güçler, Shinkolobwe'yi yöneten herhangi bir hükümetin kendi çıkarlarına dostça bağlı kalmasını sağlamak istedi.
Ancak savaştan sonra, Shinkolobwe, Soğuk Savaş için bir vekalet alanı olarak ortaya çıktı. Geliştirilmiş zenginleştirme teknikleri, Batılı güçleri Shinkolobwe'deki uranyuma daha az bağımlı hale getirdi. Ancak diğer ülkelerin nükleer hırslarını azaltmak için madenin kontrol edilmesi gerekiyordu. Williams, ABD’nin Shinkolobwe'de uranyuma ihtiyacı olmasa da, Sovyetler Birliği'nin bu madene erişimini istemediğini açıklıyor. Kongo 1960 yılında Belçika'dan bağımsızlığını kazandığında maden kapandı ve giriş betonla dolduruldu. Ancak batılı güçler, Shinkolobwe'yi yöneten herhangi bir hükümetin kendi çıkarlarına dostça bağlı kalmasını sağlamak istedi.
Mombilo “Uranyuma ihtiyaç duyulduğundan beri ABD ve güçlü ülkeler kimsenin Kongo'ya dokunamayacağını garantiledi” diyor. “Kongo’ya liderlik etmek isteyen bir kimse onların kontrolü altında olmalıydı.”
Soğuk Savaş sırasında ABD, Shinkolobwe'nin Sovyetler'in eline geçmesini önlemek için Mobutu Sese Seko tarafından yapılan askeri darbeyi destekledi. (Kaynak: Getty Images)
Zoellner, “Komünist tehdidi durdurmak o kadar önemliydi ki, bu güçler Demokratik olarak seçilmiş Patrice Lumumba hükümetinin görevden alınmasına ve 1965’te yıkıcı plütokrasi hükümdarlığı on yıllarca süren diktatör Mobutu Sese Seko'nun başa geçmesine yardım etmeye istekliydiler” diyor. Kongo halkının kendileri için daha iyi koşulları müzakere etme teşebbüsleri, komünist kaynaklı bir fitnenin saldırısına uğradı. Williams, “Kongoluların dış güçlerin işgalinden arınmış bir Kongo için idealizmi, umudu ve vizyonu Batılı güçlerin askeri ve siyasi çıkarları tarafından harap edildi” diyor.
İyileşmemiş bir yara
Mobutu nihayet 1997’de devrildi, ancak Shinkolobwe'nin hayaleti Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin peşini bırakmamaya devam ediyor. Zengin bakır ve kobalt yatakları tarafından çekilen Kongolu madenciler, kapalı maden ocaklarının etrafında çalışarak, sahayı gayri resmi bir şekilde kazmaya başladılar. Yüzyılın sonunda Shinkolobwe'de gizli çukurlar işleten ve radyoaktif cevhere karşı hiçbir koruması olmayan yaklaşık 15.000 madenci ve aileleri bulunuyordu.
Kazalar olağandı; 2004’te bir geçit çöktüğünde 8 madenci öldü ve çok sayıda kişi yaralandı. Bölgeden, uranyumun terörist gruplara veya düşman devletlere kaçırıldığına dair ortaya çıkan endişeler Batı devletlerini kızdırdı ve aynı yıl Kongo ordusunun madencilerin köyünü yerle bir etmesine yol açtı.
Bu bölgede fiziksel deformasyonlarla doğan çocuklarla ilgili çok sayıda hikaye var, ancak çok az tıbbi kayıt tutulmakta.
Union Miniére 1960’ların başlarında geri çekildiğinden beri Shinkolobwe'de mevcut olan maden zenginliğine rağmen cevherleri güvenli ve verimli bir şekilde çıkarabilecek ve geliri Kongo halkına dağıtabilecek bir endüstriyel maden asla olamadı. 2011’deki Fukuşima nükleer kazasından sonra, uranyumun sivil kullanım için çıkarılmasına yönelik herhangi bir çıkar kalmadı. Zoellner, “Uranyum doğal durumunda bile kontrole direniyor” diyor. “Şu anda Shinkolobwe, uranyumun doğal jeopolitik istikrarsızlığının bir sembolü olan bir belirsizlikte bulunuyor.”
Shinkolobwe etrafında süregelen gizlilik (konuyla ilgili birçok resmi ABD, İngiliz ve Belçika kayıtları hâlâ gizlidir) Kongoluların müttefiklerin zaferine olan katkısını tanıma çabalarını engelledi ve madenin çevre ve sağlık üzerindeki etkilerine ilişkin incelemeyi de aksattı.
Williams,bu durumun Kongo'nun yabancı güçler tarafından, önce sömürgeci işgal ve sonra neoemperyalizm tarafından sömürülmesinin uzun tarihinin bir parçası olarak görülmesi gerektiğini söylüyor. “Kongo İkinci Dünya Savaşı sırasında çok fazla acı çekti -kauçuk ve kobalt için olduğu gibi uranyum madenciliği için de zorla çalıştırıldı- aynı zamanda madenden gelen uranyumun mali gelirleri de Union Miniére'nin hissedarlarına gitti, Kongolulara değil.”
Hanford'daki Reaktör B, uranyumu Nagazaki'ye atılan Şişman Adam atom bombasını silah seviyesinde plütonyum haline getirmek için kullanıldı. (Kaynak: Alamy)
Mombilo, “Bu etkiler tıbbi, ekonomik, politik pek çok şeydir” diyor. “Bu gizlilik nedeniyle radyasyonun olumsuz etkilerini bilemiyoruz. Bölgede fiziksel deformasyonlarla doğmuş çok sayıda çocuk öyküsü var, ancak çok az tıbbi kayıt tutulmakta. Mombilo, “Radyasyon yüzünden beyni kafasından dışarı çıkararak ölen bir tanığım vardı” diyor. “Bunca yıldır özel bir hastane bile yok, bilimsel bir çalışma veya tedavi yok.”
Shinkolobwe'den etkilenenlerin çoğu şu anda tanınma ve tazminat için kampanya yürütüyor, ancak maden ve orada olanlarla ilgili mevcut bilgi eksikliğinden dolayı onlara tazminatın kimin tarafından ödenmesi gerektiği bilinmiyor.
“Shinkolobwe, Kongo için bir lanettir” diyor Mombilo.
Ancak, bir asırdan fazla süredir, ülkenin zengin kaynaklarının küresel devrimi mümkün kıldığını da ekliyor: Lastik için kauçuk, otomobilleri mümkün kıldı, uranyum, nükleer reaktörlerin yakıtı oldu, koltan, bilgi çağının bilgisayarlarını keşfedilmesine yol açtı ve kobalt, mobil telefonların ve elektrikli araçların bataryalarına güç verdi.
Mombilo, “Dünyamız Kongo mineralleri tarafından hareket ettiriliyor” diyor ve şunu ekliyor, “Söyleyebileceğim tek olumlu şey, tüm bu gelişmiş teknolojilerde Kongo'dan bahsediyor olmanız.”
Kongo'nun dünya üzerindeki etkisi ölçülemez niteliktedir. Hiroşima ve Nagazaki ile birlikte Shinkolobwe ismini tanımak bu borcu ödemenin ilk adımı olmalıdır.
HABERE YORUM KAT