Atatürk'ün Kürt politikası niye değişti?
Andrew Mango'yu dünyaya tanıtan kitabı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusunun biyografisini içeren "Atatürk" adlı dev eseridir (London: John Murray, 1999 / İstanbul: Sabah Yayınları, 2000).
Bu kitap, bugüne kadar Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, askerî ve siyasi liderliği üzerine yazılmış olanların kuşkusuz en önemlisidir. Bu ve Türkiye tarihi ve siyaseti üzerine öteki çalışmaları Mango'ya Türkiye'de birçok ödül kazandırdı. Bunların başta geleni, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'na bağlı Atatürk Araştırma Merkezi'nin Kasım 2007'de düzenlenen törenle Mango'ya Başbakan Tayyip Erdoğan'ın elinden verdiği "Hizmet Ödülü".
Mango'nun Türkiye'de pek bilinmeyen bir çalışması ise, 1999 yılında Middle Eastern Studies adlı İngilizce derginin 35. sayısında yayımladığı "Ataturk and the Kurds / Atatürk ve Kürtler" başlıklı makale. Bu makalede Mango, konuyu çok ayrıntılı bir şekilde inceledikten sonra şu sonuca varıyor: "Bağımsızlık Savaşı yıllarında Mustafa Kemal, Türkiye'nin Müslüman nüfusunun çok-etnili niteliğini kabul ederken, aralarındaki kardeşliği vurguladı. Yerel yönetimlerde etnik özelliklerin gözetileceğini vaad etti. Ancak 1923'ten sonra Müslüman etnik toplulukların özyönetimi fikri Türkiye'nin gündeminden tümüyle çıktı.
"Bu tarihten sonra Mustafa Kemal, enerjisini tamamen iktidarını yerleştirmeye ve giriştiği kültür devrimine odakladı. Kürtlere ayıracak zamanı yoktu... Bağımsızlık Savaşı'ndan sonra modern bir ulus devlet kurmanın gerekleri ön plana geçti. Atatürk'ün uyguladığı kültür devriminin mahalli özyönetimlere yer vermek şöyle dursun, etnik kültürlerin korunmasına ek bir engel getirdiği doğrudur. Ne var ki, o tarihte Türkiye'de ikisi için de yüksek sesle dile getirilen bir talep bulunmuyordu. Bu koşullarda Kürtlerin idaresini hükümetine bırakabildi." Mango'nun, diğerleri değilse de, dile getirdiği son argümanın çok tartışmalı olduğu muhakkak; Kürtlerin taleplerinin zorla bastırıldığını düşünenler hayli yaygın.
Mango'ya göre Haziran 1934'te kabul edilen İskan Kanunu ile birlikte "Türkiye yurttaşlarının hepsinin Türk kültürüne asimile edilmesi resmî politika haline geldi... Model, her zaman olduğu gibi, Bretonların, Oksitanların, Savoyarların, Flamanların, vs. hepsinin Fransız kültürüne asimile edildiği, Fransa idi." Mango'nun altını çizdiği başka bir husus, Cumhuriyet'in Kürtlere karşı izlediği politikanın köklerinin Atatürk'ten çok öncesine gitmesi. Bu bağlamda Tanzimat dönemi "hürriyet şairi" Namık Kemal'in (1840 - 88) 1878'de yazdıklarını hatırlatıyor: "Ülkemizde Türkçe dışındaki bütün dilleri imha etmeye çalışırken, Arnavutlara, Lazlara ve Kürtlere kendi alfabelerini kullanmalarına izin vererek ellerine manevi bir silah mı vereceğiz?.. Dil, milli birliğe belki dinden de güçlü bir engeldir..."
Atatürk'ün Bağımsızlık Savaşı sonrasında izlediği kimlik politikalarının anlaşılması için, yalnızca Fransa modeline ve Namık Kemal'e bakmak yeterli olmayabilir. Avrupa'da 19. yüzyıl siyasi liberalleri arasında dahi hakim olan anlayışa göre, ulusal azınlıklar ya zorunlu asimilasyona tabi tutulmalı ya da sınırlar ona göre çizilmeliydi. Cumhuriyet Türkiyesi'nde ikinci yol arzu edilir ya da uygulanabilir görülmediği için birincisinin tercih edildiği söylenebilir.
Mango, yaklaşık on yıl önce yayınladığı makaleyi şöyle bitiriyor: "Bugün Güneş Dil Teorisi gibi Türk Tarih Tezi de terk edilmiştir. Türkiye halkının farklı etnik kökenleri açıkça tartışılmaktadır ve 'mozaik' sözcüğü ülkenin etnik yapısını açıklamakta kullanılan bir klişe haline gelmiştir. Dolayısıyla Mustafa Kemal'in Bağımsızlık Savaşı sırasındaki söylemine ve fikirlerine dönülmüştür."
Henüz oraya dönebildik mi, bilmiyorum. Ama, şurası muhakkak ki, tek-parti döneminin kimlik politikaları, artık geride kalmış, aşılmış bir modernlik anlayışının sonuçlarıydı. Türkiye Cumhuriyeti'nin gerek kimlik, gerekse laiklik politikalarını, özgürlük, demokrasi ve farklılığa saygı çağının gereklerine uydurması zamanı geldi, geçiyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT