Atatürk Çocuğu Boyun Eğmez, Savaşır!
Sahne ve magazin dünyasının kadın pop müzik sanatçısı “Hiçbir zaman boyun eğmeyeceğim, her zaman savaşacağım. Ben bir Atatürk çocuğuyum.” haykırışıyla baskılara meydan okumuş. Ortaya çıktığı günden bu yana güzel sesi ve şarkılarıyla değil ileri düzeyde teşhirciliği ve en mide bulandırıcı erotik şovlarıyla ‘hadise’ler yaratan hatun kişi yasaklarla mücadele edeceğini açıkça ilan ediyor. Cumhuriyet’te okudum, yalan yazmazlar herhalde.
Şöhret ve cazibesini teşhircilik ve erotizme borçlu söz konusu hatun kişi RTÜK’ün bazı klipleri yasaklamasına karşı şöyle tepki göstermiş: “Ahlaksızlık sizin kafanızda.” Anlaşıldığı kadarıyla herhangi bir ahlaksızlık yaptığını kabul etmek bir tarafa teşhirci ve erotik şovlarıyla toplum üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri izole etmeye uğraşan raportörleri ahlaksız olmakla suçluyor. Eee, Atatürk çocuğu dediğin böyle olur: Hattı müdafaa değil sathı müdafaa ile savunma yerine saldırı stratejisiyle cepheyi kurulabilecek en ileri uca kurmayı teamül edinmişler bir kere.
Ölmeyen Baba, Büyümeyen Çocuk!
Modern Türkiye’de Atatürk ve Atatürkçülük ne kadar yanlış, çirkin veya kötü olursa olsun her türlü söylem ve davranışı meşru ve makbul kılmaya yeten biricik sihirli formül olarak işlevini yerine getirmektedir hala. Atatürk’ü “Türkiye’nin Ölmeyen Babası” statüsünde tutma inadı eş zamanlı olarak Türkiye’de siyaset ve topluma kesintisiz bir biçimde “Büyümeyen Çocuk” muamelesi yapmayı mecbur kılar. Garip ama mevcut devlet tecrübesi sayesinde pek çok muhalif çıkış nihayetinde Atatürk’ün ne muhteşem bir ulu önder olduğunu keşfederek hidayete eriyor. Bu dönüşüm sol-sosyalist aydın ve hareketler için olduğu gibi PKK’nın periferisinde tutunan örgüt ve aktörler için de uzun olmayan bir vadede tahakkuk etmiştir.
Sol-sosyalist tandanslı muhaliflerin devrim ve özgürlük söylemlerini tümden unutup resmi ideolojiye kolayca ve şevkle eklemlenişine şaşırmamak lazım. Uzun bir dönem Fethullahçı Cunta ve sol-liberal aydınların yanına yamacına yapışarak dindar-liberal değerleri pazarlayan Pelikan Evliyaları da son birkaç aydır Müslüman mahallesini Gazi Paşa’nın kerametlerine ikna etmek üzere sabah akşam ‘cehri zikir’ halindeler. Gazi Paşa’yı itikat, ahlak, salih amel, İslam’ın ve Müslümanların maslahatı bağlamında değerlendirip tartışmayı teferruat sayan bu çevreler onu hep anti-emperyalist ve bağımsızlıkçı imajıyla nazara vermeyi tercih ediyorlar. Seçilmiş ayıklanmış hatta bugünden geçmişe doğru inşa edilmiş bir Gazi Paşa imajına sarılarak Ergenekon cuntasının asker-sivil bileşenleriyle yerli ve milli adını verdikleri bir cepheyi örüyorlar adım adım. Oysa bu cephe toplum nezdinde her şeyden önce çürük, kokuşmuş, şaibeli ve en önemlisi gayrı ahlaki bir pozisyonu işaretliyor.
Tuhaf bir biçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bazı sıfatlar ve nitelikleriyle Mustafa Kemal’in varisi hatta günümüzdeki gerçek temsilcisi gibi takdim etme yönünde adımlar atılıyor. Sosyal medyada sergilenen rezil şovların akabinde ‘Gazilik unvanı’ verilmesi yönünde Meclis’te atılmak istenen akıldışı adımlar Allah’tan hiç kale bile alınmadı. Ne var ki bu benzeşim kurma, bu benzeşimden meşruiyet ve karizma devşirme kompleksi bir türlü iflah olmuyor. Yerlilik ve millilik kriteri bağlamında CHP’nin Ulu Önder Atatürk’e sadakatini test etmeyi iş edinmek hiç de hayra alamet olmayacak bir biçimde kimi AK Parti sözcüleri için hayati bir mesele haline geldi.
Vatandaşlık Dersi Vermenin Âlemi Yok
Son olarak AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal şöyle bir kıyasla girişti. İdeolojisi ve kadrolarıyla CHP’yi Atatürk’le ayrıştıran fakat buna karşın temsil ettiği hayat görüşü ve toplum kesimleriyle Tayyip Erdoğan’ı Atatürk’le özdeşleştiren batıl ve yıkıcı bir kıyastı bu: “CHP'nin bozucu aklı Mustafa Kemal Atatürk ile Recep Tayyip Erdoğan'ı kavga ettirmeye çalışır. Kavga ettiremezsiniz. Her ikisi de bu milletin öz evladıdır.” Teamüller icabı resmi ideolojiye verilen sıradan bir ‘kelam-ı rüşvet’ olmayı çoktan aşan bu vurgular başka türlü zaaf ve sapmaları akıllara getiriyor doğal olarak. İş öylesine mantıksız ve vicdansız bir merhaleye ulaştı ki nerdeyse Allah’a ve ahirete olan imanımızın sebebini dahi Gazi Paşa hazretlerinin yüksek lütuf ve örnekliğine bağlamadan meşruiyet sorununu aşamaz olmuş gibi bir kabul dolaşıyor ortalıkta.
Meşru ve gayrı meşru olanın ölçüsü Atatürk ve Atatürkçülük olabilir mi? Seçim süreci ve ittifakı AK Parti kadroları ve tabanını her ne sebeple olursa olsun Kemalist söylemlerin yedeği, takipçisi veya temsilcisi pozisyonuna yaklaştırmaya dönük adımların bir gerekçesi olamaz. Zaruri sebeplerle gündeme gelen seçim ittifakı Milliyetçi Hareket Partisi’yle kuruluyor milliyetçi ideoloji ve sembollerle değil. Milliyetçi ideoloji, sembol ve söylemlerin AK Parti kadroları tarafından sergilenmesi topluma güven değil aksine büyük bir güvensizlik, yalpalama ve sapma olarak yansıyacaktır. Milliyetçilik ideolojisi, söylem ve sembolleri toplum nezdinde muteber ve makbul olsaydı MHP lideri Devlet Bahçeli seçim barajına ilişkin hazırladığı tekliflerde çıtayı % 5’e kadar düşürmezdi. Kaldı ki mesele seçim barajı ve popülasyondan önce ahlaki ve hukuki meşruiyete gölge düşürmemektir.
“Siz Atatürkçü değilsiniz” veya “Atatürk’ün çocuklara olmaya layık değilsiniz” türü itham ve eleştirilerin Müslümanca kaygısı olanlara hiç yakışmadığını aksine çok eğreti ve çirkin durduğunu bir kez daha hatırlatalım. Kim istiyorsa, ne şekilde örnek alıyorsa alsın, bu durum siyaseti ve toplumu doğrudan ilgilendirmiyor. CHP’yi yeterince ve samimiyetle Atatürkçü olmamakla suçlayarak siyaset ve toplumun alabileceği hayırlı bir yol yok. Bu yol ve yöntem siyasetin ahlakiliği açısından olsa olsa çıkmaz bir sokaktır. Atatürk’ün devlet ve topluma her türlü baskı aracını kullanarak dayattığı ideolojisi ve hayat tarzı geride onulmaz acılar, telafisi imkansız kayıp ve yıkımlar bırakmışken fantastik Kemalizm senaryoları yazmanın âlemi yok.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT