Atanız Kafatasçı ve İslam Karşıtı mıydı?
Radikal gazetesinden Ezgi Başaran’ın Zafer Toprak ile gerçekleştirdiği röportaj resmi ideolojik öğretiler açısından ciddi tartışma konularını ihtiva ediyor. Toprak’ın bu hafta okurla buluşan ‘Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji’ kitabı üzerinden sürdürülen görüşme epeyce ufuk açıcı. Her ne kadar Prof. Toprak bazı soruları ‘bilimsel’ bazı soruları da 5816 sayılı kanuni engel dolayısıyla cevaplayamamış olsa da röportaj okunmadan geçilebilecek gibi değil.
Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılâpları Enstitüsü’nün kurucu yöneticisi de olan Zafer Toprak popüler tarih yazmadığı gibi resmi ezberler üzerinden de tartışma inadı sürdürenlerden değil. Konumu dolayısıyla ‘mecburen’ bazı sırlar tuttuğu, şimdilik bazı gerçekleri kamuoyundan esirgediği veya İslamcı kesimlerin eline koz vermek istemediği düşünülebilir. Doğal sayalım bunları ve biz eldeki bilgi ve tezler üzerinden konuşmanın bizi ilgilendiren bölümlerine bir göz atalım.
Kafatasından ‘Yeni Vatandaş’ Üretimi!
Prof. Toprak, hem kitabında hem de röportajda yoğun olarak Atatürk’ün entelektüel faaliyetleri üzerinden duruyor. Muhtemelen şöyle bir soru aklınıza gelmiştir: Hangi entelektüel faaliyetler acaba? Mesela yeni bir vatandaş kimliği, yeni bir insan olgusu oluşturmak üzere kültür devrimi üzerine kafa yormasına bakabiliriz.
Zafer Hoca’ya göre Atatürk’ün kafasında yeni bir insan olgusu var ama bu Anadolu insanının zihinsel yapısına hiç mi hiç uymuyor. Anadolu insanının inanç-varoluş perspektifi ile Atatürk’ün ki taban tabana zıt. Çünkü Atatürk “ulus devlete sadık olan yurttaşlar oluşturmak istiyor.”
Peki, bu durumda Atatürk’ün ne yapması gerekiyordu? Zafer Hoca net olarak cevabı veriyor: “Her şeyden evvel bu yurttaşın geçmişle bağını koparması gerektiğini düşünüyor.”
Kemalist Cumhuriyetin misyonu şuydu: Toplumun geçmişle bağını koparmak, zihinsel olarak köklerini kesmek, İslam’a dayalı kültür kodlarını (kanun ve silah zoruyla) bastırmak üzere bir zemin inşa etmek. Devlet imkânlarıyla yürütülen toplum mühendisliği yani asimilasyon bu zemini oluşturmanın ilk adımıydı. Misal olması açısından Anadolu coğrafyasının her tarafını kuşatan Cumhuriyete entegre politikaları sayesinde ailesinin konuştuğu Çerkesçe-Kumukça’dan Toprak’a tek kelime olsun kalmaz.
İnkâr edilen, zor yoluyla unutturulan dil sadece Kürt dili değildir elbette. Çünkü Toprak’ın ifadesiyle: “Dil açısından bakarsak da bugün konuştuğumuz Türkçe’nin yüzde 60’ı 1930’lu yıllarda yaratılmıştır.” Lakin Toprak’ın bu asimilasyonu izah ederken gayet normalleştirici, masumlaştırıcı hatta zorunlulaştırıcı şu cümleleri ne kadar da çirkince sırıtmaktadır: “Hepimiz asimile olduk Cumhuriyet için. Ulus inşa etmek kolay değil. Cumhuriyet’in misyonu farklı unsurları bir potada eritmekti. Bütün ulus devletler bu yollardan geçmiştir.”
Ulus, Dini İnkârla İnşa Edilir!
Avrupa’da dolikosefal-brakisefal kafatası yapıları üzerinden süren tartışmalar üzerine Atatürk Batı’ya ‘Biz de sizler gibiyiz’ diyebilmek için derin antropoloji araştırmalarına yönelir. Bunun için Türk Tarih Tezi çalışmaları hızlandırılır. Manevi kızı Afet İnan’ın öncülüğünde altı ay gibi kısa bir süre içinde Anadolu’nun hemen her bölgesinde 64.000 kafatası ölçülür.
Niçin devlet destekli Antropolojik araştırmalara hassaten öncelik veriliyor? Antropoloji ile varılmak istenen siyasal ve toplumsal amaç nedir?
Bu soruların cevapları şöyle sıralanabilir: 1- Türk devriminin Osmanlı’yla ve İslam’la mesafesini koruyabilmesi için İslam öncesine uzanması gerekliliğinden. 2- Cumhuriyet’in ilk evresinde antropolojiyi devreye sokmadan laikliği hayata geçirmek mümkün değildi.
Bu tezi pratize etmek üzere Nutuk’ta atıf yapılan tek yabancı isim olan ve Cumhuriyet ideolojisinde önemli bir yeri olan H.G. Wells’in ‘İnsanlığın Tarihi’ kitabı üzerinden “uhrevî nitelikteki Âdem-Havva’dan başlayan tarih milyonlarca yıl geriye çekilerek dünyevî bir tabana oturtuluyor.” Türk Ulus kimliğini ve devletini inşa ederken din-İslam olabildiğince siliniyor. Ders kitaplarında açıkça ateizm propagandası yapılıyor. Mantık, jeoloji, biyoloji hatta tarih kitaplarında Darwin merkezli İslam karşıtı öğretiler işleniyor.
Resmi ideolojik tezler “Tanrıyı bulan, bunun sırlarını açan ve bugün hâlâ açmaya çalışmakta olan insan zekâsıdır” şeklinde ders kitaplarında yer bulur ve Hz. Muhammed’in sıfatları kaldırılır ve 1930’larda artık Muhammed’e döndürülür. Hilafet kurumu her fırsatta aşağılanır. Toprak’ın ifadesiyle “din karşıtı çizgi İnönü zamanında değil, Atatürk zamanında başlamıştır.”
Bakalım “Atatürkçü laiklik İslam karşıtlığı değildir” veya “Atatürk milliyetçiliği kafatasçı-ırkçı değil, hümanisttir” masallarının vadesi dolmamıştır diyen Çılgın Türklerin inanılırlık-güvenilirlik düzeyinde ibre ne yöne doğru kayacak?
YAZIYA YORUM KAT