1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. Atam izindeyiz
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Yazarın Tüm Yazıları >

Atam izindeyiz

13 Kasım 2009 Cuma 14:33A+A-

Hükümetin ‘Kürt açılımı’ olarak başlatıp, ardından daha geniş ve ilkesel bir zemin bulma kaygısıyla ‘milli birlik ve bütünlük’ projesi haline getirdiği arayışın Meclis’teki öngörüşmesi beklendiği gibi geçti. Herhalde seçimlerde CHP’ye oy veren herkes veya kendisini bu partiye yakın hissedenler gördükleri tablodan fazlasıyla memnun olmuşlardır. CHP’nin söz konusu öngörüşmenin 10 Kasım’da yapılmasından hareketle öne sürdükleri itirazlar, kemalizmin bu partide ne denli kök salmış olduğunun duygusal belirtisiydi. Böylesi bir yas gününde barışı konuşmanın doğru olmadığını söylediler. Çünkü onlara göre yas, savaşı çağrıştıran bir kavram. Yas üzüntü demek... Peki, neye üzülürsünüz? Tabii bir şeyi kaybettiğinize... Nitekim Atatürk’ü kaybetmek de bir yas. Ama buradaki kritik kelime Atatürk değil, ‘kaybetmek’. Diğer bir deyişle iyi birer kemalist olarak CHP’liler kaybettikleri için yas tutarken, bizatihi yas tutmak da onlara kaybetmeyi çağrıştırıyor. Bu durumda karşılarında bir de kazananın olduğunu düşünüyorlar ve tam da kaybettiklerini idrak ettikleri bu anda, kazananın sakin ve mütebessim bakışlarına muhatap olmak istemiyorlar. Meclis’teki CHP grubunun ruh hali, kaybettiğini anlayan ama onunla yüzleşme olgunluğuna sahip olmayan yeni yetme bir ‘çağdaşlığı’ ortaya koyuyor.

Gelecekle baş edemeyenlerin geçmişle teskin olmaya çalışmaları anlaşılır bir durum. Geçmişi yaşayan değil, artık yaşamayan bir dönemle irtibatlandırmak ise bu tutumun mantıksal uzantısı. Çünkü yaşayan bir geçmiş, bugünle somut bağ kurduğu için zaman içinde anlam farklılaşmasına uğrayabilir. Oysa yaşamayan bir geçmişin bugünle bağı olmadığı için, onu istediğiniz gibi kalıplaştırır, klişeler halinde özetler ve ezberleyebilirsiniz. Böylece hayat ne kadar değişirse değişsin, sizin elinizde hiç değişmeyen bir referans olur. Diğer taraftan bugünle bağı olmayan böyle bir referansın pek de anlamlı olmayabileceği, hele bu noktadan kalkarak günümüze ilişkin siyaset de üretilemeyeceğini haklı olarak öne sürebilirsiniz. Ne var ki zaten CHP’nin de ‘siyaset’ diye bir merakı yok. Hatta aksine siyaset ne denli azalırsa, oylarını o denli arttırabileceklerinin farkındalar. Bu nedenle de ağızlarını tutsalar da, gözleri ve gönülleri ile darbe çağrısı yapmayı sürdürüyor ve Atatürk’e gönderme yapan çocukça cümleler dışında hiçbir şey üretemiyorlar.

Meclis’in bu toplantısına da çok güzel pankartlar getirmişler. Ben kendilerini bu samimi tutumlarından dolayı tebrik ediyorum. Çünkü kendilerini olduklarından daha zeki, akıllı ve öngörülü göstermeye yönelik bir göz boyamacılığa hiç yeltenmemişler. Kendilerini oldukları gibi, neyseler o şekilde dünyanın önünde sergilemişler. Getirdikleri pankartlar arasında en açıklayıcı olanlardan biri “Atam eserlerine sahip çıkacağız” sözüydü. Buradan anladığımıza göre CHP’nin gözünde şu an sergilediği davranış Atatürk’ün eserleriyle gayet uyumlu. Yani savaşın devam etmesini, Kürt kimliğinin tanınmamasını, Kürtler üzerinde yıllardır uygulanan ‘cumhuriyetçi’ baskının hafiflemeden devam etmesini istiyorlar. Nitekim bu konuları çok iyi bilen Onur Öymen, eski savaşlardan örnekler vererek, anaların ağlamasının önemli olmadığını gayet açık bir biçimde belirtti. Hatta Dersim’e de atıfta bulunarak, ‘cumhuriyetçi’ baskının doğrudan zulüm niteliği taşımasının da sorun teşkil etmediğini vurgulamış oldu. Kısacası CHP açısından bakıldığında savaş hali aslında ‘milli’ durumun olması gereken halidir... Savaşın olmadığı durumlarda –maazallah- bir anda kimliksiz kalma tehlikesi var. Bu noktada Neşe Düzel’le söyleşisinde Cemil Koçak’ın ‘savaş kaybetmeyen millet’ sözünü hatırlamakta da büyük yarar var. Eşi az bulunan bu tür milletlerde barış bir travmadır... İnsanlar barışta ne yapacaklarını şaşırırlar, çünkü barış, siyaseti yeniden gündeme sokar. Oysa sizler savaş adamı olduğunuz için, siyasete gerek kalmadan ayakta kalmışsınızdır. Bu durumda ne yaparsınız? Tabii elinizden geldiğinde barışı engellemeye, savaşı sürdürmeye çalışırsınız. Nitekim CHP de aynen bunu yapıyor...

İçişleri Bakanı Atalay konuşmasında bence fazla analitik ve sağduyulu kalmış. Kronikleşen terörün ekonomik, kurumsal veya siyasi rant yarattığını, bir sektör haline geldiğini söylemiş ve demokratik açılıma karşı çıkanların bu lobinin ‘değirmenine su taşıdığını’ vurgulamış. Bildiğimiz kadarıyla Atalay iyi niyetlidir ama pek saf değildir... Belki de bunları söyleyerek tartışma seviyesini yüksekte tutmayı amaçlamıştır. Ama muhtemelen o da herkes gibi, CHP’nin tavrının lobi destekçiliğinden ziyade, siyaseti olmadığı için kimlik bunalımı yaşayan, fikriyatı olmadığı için de Atatürk’e yaslanan, ama Atatürk’ü de ancak sloganlaştırarak işlevsel kılan bir ‘gençlik’ nevrozundan kaynaklandığının farkındadır. Eklemeye gerek yok ki buradaki ‘gençlik’ nevrozu, genç olunduğu için değil, artık genç olunamayacak kadar yaşlı olunduğunun keşfiyle bağlantılı... Nitekim Atalay konuşurken Baykal onu dinlemeyip dışarı çıkmış. Soranlara da “ne söyleyeceğini adım gibi kelimesi kelimesine biliyorum, farklı hiçbir şey söylemeyecek” demiş. Baykal’ı anlıyoruz... Çünkü bundan böyle gerçekten de farklı hiçbir şey duymayacak ve demokrasinin gereği ile yüzleşmek zorunda kalacak. Bu karabasanı yaşamaktansa, çıkıp bir hava almak umarım iyi gelmiştir ve belki de bu davranış yakında CHP’nin bir bütün olarak hava alacağı dönemin de habercisidir.

Öte yandan CHP’nin ne de olsa bir seviyesinin olduğuna da işaret etmek lazım. Örneğin Dışişleri’nin rafine kültüründe yetişmiş, aileden siyaset terbiyesi almış olan Bölükbaşı’nın yaptığı gibi, birilerine “sen nerenin piçisin” türünden salyalı dokundurmalara yeltenmiyorlar. Veya bazı MHP’lilerin “açılımınıza tüküreyim” türünden yaratıcı eleştirilerinin parçası olmuyorlar. Onlar bir gece önce hazırlayıp muhabbetle taşıdıkları pankartlarda söyledikleri üzere ‘Atalarının izinde’ler... Yani bu düzen devam etsin, her şey aynı kalsın, savaş başımızdan eksik olmasın, böylece devletin bekası sağlanırken Atatürk de bizi siyasetten korusun. Tek fark Atatürk’ün aynı şeyleri kendi başına yapmasıydı... Onun izinden gideceği pek fazla bir öncülü yoktu. O nedenle de siyaseti kendi elleriyle kısıtladı, baskı altına aldı ve dizginleri kendi elinde olan rant sağlayıcı bir sektör haline getirdi. Doğrusu CHP’den böyle bir atılganlık bekleyecek halimiz yok. Onlar arkalarındaki izlere bakıp öne gitmeye çalışan talihsiz insanlar sadece...

TARAF

YAZIYA YORUM KAT