Astana Görüşmeleri Üzerine Notlar
Ahmet Varol, Yeni Akit gazetesindeki köşesinden Astana Görüşmelerini değerlendirdi.
Ahmet Varol’un söz konusu yazısı şöyle:
Suriye konusunda uzun süreden beri gündemi meşgul eden Astana görüşmeleri sonunda 23-24 Ocak 2017 tarihlerinde gerçekleştirildi. Görüşmelere ev sahipliğini Kazakistan yaptı. Türkiye, Rusya ve İran garantör devletler olarak toplantıları organize etti ve gidişatı belirleyen ülkeler oldular. Toplantıya “silahlı muhalefet” olarak tanımlanan direniş örgütlerinin ve Baas rejiminin temsilcileri de çatışan tarafları temsilen iştirak ettiler. ABD de Kazakistan büyükelçisi vasıtasıyla temsil edildi.
Toplantının ana konusu ateşkesin tüm ülke genelinde hakim kılınabilmesi için bir uzlaşma sağlanmasıydı. Her ne kadar siyasi çözüm üzerinde görüşlerin ortaya konması söz konusu olduysa da bununla ilgili ayrıntılar bu toplantının gündem konuları arasında değildi.
Toplantının sonunda yani 24 Ocak 2017 Salı akşamı Türkiye, Rusya ve İran’ın ortak deklarasyonu olarak nitelendirilen bir bildiri yayınlandı. Deklarasyonda ağırlıklı olarak ateşkes konusuna yer verildiği, deklarasyona imza atan üç ülkenin de garantör ülkeler sıfatıyla ateşkes ihlallerinin önüne geçmek için çaba göstereceği ifade edildi. Siyasi çözüm konusunda da sadece bazı prensiplere vurgu yapıldığı görülüyor. Bunların başında da Suriye’nin bir bütün olduğu ve siyasi çözüm formülünde ülke bütünlüğünün korunmasının gerekliliği ilkesini özellikle zikredebiliriz. Bunun yanı sıra terör örgütleriyle Suriye’deki silahlı muhalefetin birbirinden ayrı tutulması gerektiğine vurgu yapıldı. Çözüm konusunda da BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararının esas alınması hususuna değinildi.
Toplantıda temsil edilen muhalefet ateşkese uyacağını ancak asıl önemli olanın uygulama olacağını vurgulayarak kabul edilen anlaşmanın uygulamaya nasıl yansıyacağını izleyeceklerini dile getirdi.
Muhalefeti temsil eden heyetin başkanlığını yapan Muhammed Alluş toplantının bitiminden sonra yaptığı basın açıklamasında ateşkesin tüm ülke genelinde uygulanmasından yana olduklarını ifade ederek ihlal edenlerin cezalandırılması ve özellikle de sivillerin korunması için gereken hassasiyetin gösterilmesi konusunda garantör devletlere çağrı yaptı.
Ateşkesin gereği gibi uygulanabilmesi rejim güçlerinin ve onlara destek amacıyla gönderilen yabancı güçlerin ateşkese riayet etmelerine ve herhangi bir ihlalde bulunmamalarına bağlıdır. Çünkü muhalefetin silahlı saldırıların sürdürülmesinden rahatsız ve ateşkesin tüm ülke genelinde hakkıyla uygulanmasından yana olduğu biliniyor. Fakat rejim güçleri ve ona destek veren milis güçler hâlâ ülkenin değişik yerlerinde kuşatmaları sürdürüyor ve kuşatma altında tuttukları bölgelerde yaşayan insanlara tehditlerde bulunmaya devam ediyorlar. Ayrıca bazı bölgelerde de saldırılar tamamen durmuş değildir. O yüzden ihlallerin önüne geçilmesi, tehditleri ve kısmen saldırıları sürdüren kesimlere engel olunmasıyla mümkün olabilecektir.
Önceki ateşkeslerde olduğu gibi bu sefer de “terör örgütü” sıfatıyla IŞİD ve Fethu’ş-Şam örgütleri müstesna tutuldu.
Burada öncelikle ateşkes konusunda açık kapı bırakılmaması, tüm örgütlerin uymak zorunda bırakılması ve uymayanların cezalandırılmasına imkân verecek bir düzenleme getirilmesi daha sağlıklı bir yöntem olurdu. Çünkü açık kapı bırakılması durumunda ihlal edenler, müstesna tutulan örgütleri hedef aldıklarını ileri sürerek onlarla ilgisi olmayan hedefleri de vurabiliyorlar.
İkinci olarak Fethu’ş-Şam’ın IŞİD ile aynı kategoriye dâhil edilmesi isabetli değildir. Çünkü bu örgüt El-Kaide bağlantısını kestiğini, tamamen Suriye’ye özgü bir direniş örgütü olarak kalacağını ve Suriye direnişinin maslahatına olan düzenlemelere bağlı kalacağını duyurdu. Dolayısıyla söylediklerine bağlı kaldığı ve ateşkesi ihlal etmediği sürece onun da ateşkese dâhil edilmesi gerekir.
Bundan sonrası ateşkesin hakkıyla uygulanması, ihlal edilmemesi ve ardından gelmesi gereken çözüm aşamasıdır. Bu aşamayla ilgili bazı hususları da inşallah müteakip yazımızda dile getireceğiz.
Yeni Akit
HABERE YORUM KAT