Aslında ben ne dedim!
Anam bacım, ağabeyler ablalar, ben ne dedim; bir de benden dinleyin. Bodrum konferansı birçok yayın organında haber oldu. Yetmedi, internette ne yorumlar yapılıyor..
Çoğu kimsenin gerçeği öğrenme derdi yok. Onun bilgisi olmasa da kanaatı var.. Hani merak ediyorsanız; DHA Bodrum muhabirine sorun, toplantıyı düzenleyen Diyanet-Sen’e, ama ne gezer...
Bölgede başka yerlerde de konuştum. Mesela Muğla’da OÇG’de konuştum, neden kimse haber yapmadı..
Aslında Vakit okurları, benim ne dediğimi bilirler..
Bodrum’da da farklı bir şey söylemedim..
Tabiî ilginç olan Dilipak’ın Bodrum’da konuşması.. Öyle ya, “Dilipak’ın Bodrum’da işi ne?”
Mesela Muğla’da da OÇG toplantısına katıldım, bir konuşma yaptım. İHD ve bazı STK temsilcileri, sendikacılar, çevre dernekleri temsilcileri vardı. Milletvekilleri, bilim adamları vardı.. Ama ulusal basın bu olayı görmedi. Orada gazeteciler vardı ama, İstanbul yayına göndermedi..
Ben söylüyorum, Tamburam ne söylüyor.. Biz oraya Ahmet Bulut’la birlikte “Namazda Diriliş” konferansına gittik. Namazda Diriliş’le ilgili bir şey var mı?
Ben güya öğleyin hiçbir şey yemeyin demişim, onlar da diyetisyenlerden görüş alıyorlar: Öğle yemeği yememek zayıflatmaz, tam tersi şişmanlatır”mış.. Her şeyi magazinleştirmeye bayılıyoruz. Ben Hanif gelenekten, Rasûlullah’ın günlük hayatından söz ediyorum. Cami merkezli bir hayatın nasıl olması gerektiğini anlatıyorum..
Sizler biliyorsunuz. Peygamberimiz “Savm-ı Davud”, yani Davud Aleyhisselam’ın tuttuğu gibi oruç tutardı, bir gün oruçlu idi ve bir gün oruç tutmazdı. Ayrıca, Ramazan’da bütün ay bazı ayların ilk on günü, bazı ayların başında, ortasında, sonunda 3 gün oruç tutardı.. Peygamberimiz Hanif geleneğe sadık kaldı. Mümkün olduğu kadar tek tip yerdi.. Bugün İsrailoğulları hâlâ aynı öğünde iki farklı hayvana ait ürün tüketmezler..
Peygamberimiz doymadan kalkardı sofradan.. Mesela tatlıyı önce yerdi.. Bize de öğle yemeği, Tanzimat’tan sonra sofra kurularak yenmeye başladı. Acıktığınız zamanda gelenekte, mevsim sebze ve meyvesi, süt, yoğurt, tahin-pekmez gibi hazırlık gerektirmeyen ve evin hanımına iş çıkartmayan, zaman almayan türden yiyecekler yenirdi.
Ev hanımlarına sabah yemeği, öğle yemeği, akşam yemeği derken size zaman kalmıyor, kilo alıyoruz, badi badi yürüyoruz, sonra da kilo vereceğiz diye anamız ağlıyor. Bir de fazla tüketim sebebi ile piyasaya ucuz mal yetiştirmek için hormonlu ve GDO’lu ürünler sürülüyor. Sağlıksız besleniyoruz. Aşırı tüketim, yoksulun sofrasından çalınmış gibidir dedim.
Espri, bu kadar çok yer ve hareket etmezseniz, Bodrum gibi yerde kocalarınızın da gözü başka kadınlara kayar. Sağlığınıza da dikkat edin. Burası bal memleketi, ceviz badem yetişiyor. Balla ceviz yiyin, Omega zihninizi canlı tutar, hurma yiyin potasyumu zengin.. Cola yerine süt için.. Badem yiyin, teniniz sağlıklı olur.
Tamam yemek yapmayacak, bulaşık yıkamayacak, detarjan, su tüketmeyeceksiniz. Bu zamanı ve parayı ne yapacaksınız?.. Haftada bir gün kendinize zaman ayıracaksınız. Okuyacaksınız. Dinî bilgilere sahip olacaksınız, sanat öğreneceksiniz. Had, tezhip, minyatür, kanun, org neyse.. Bir gün başkalarına yardım edeceksiniz. Yoksulunuza ekmek götüreceksiniz. Piyasayı denetleyeceksiniz. Doğal, tarihi, kültürel, insani ve manevi çevreye sahip çıkacaksınız. Çevrecilik yapacaksınız. Bir grubunuz tüketici hakları ile ilgilenecek. Zeynep bintü Şifa gibi. Bunları camide örgütleyeceksiniz. Bu derneklere aidat ödeyerek üye olacak, ayrıca bir gün evinizde toplantı yapacak, bir gün de siz başkalarına gidecek, tebliğe çıkacaksınız. Beyninizi ve yüreğinizi paylaşacaksınız insanlarla.. Ülkemizde, dünyada ne olup bitiyor, onlarla ilgileneceksiniz..
Ömründe Hanif gelenekten, Savm-ı Davuddan haberi olmayan bir diyetisyeni ne yapayım ben..
Erkeklere de sigara içmeyin, parasını kitaba, sanata, kültüre, dergiye verin dedim.. Öğle yemeğindeki israf ve sigara için verilen paraları doğru kanallara aktarmamız gerektiğini söyledim. Bir şeker hastası, her saat başı yiyebilir, ağır işçinin daha da fazla kalori, proteine ihtiyacı olabilir. Ama bunu ille de sofra kurup, ağır yiyeceklerle değil ekonomik, tabiî yollarla beslenebiliriz. Savm-ı Davud onlar için de geçerli.
Aslında bizim caminin manevi ve sosyal mimarisi üzerinde durmamız gerek.. Namazın kozmografyasını konuşmamız gerek. Müslüman’ın misyonu ile ilgili bir mekân tasarımına ihtiyacı var cami için. Sadece minare, kubbe, kürsi, minber, mihrap yetmez.. Çini, halı, avizeden ibaret değil bu iş.
Ben diyorum ki; İmam dediğiniz cemaat önderi, polis müftü kaymakam korkusu ile, siyasiler ne der korkusu ile bu misyonunun gereğini yerine getiremez. “Mesele sadece namaz kıldırma memurluğundan ibaretse, o zaman sabah, akşam, yatsı namazı fazla mesaiye girer, buyurun greve gidin, ben de destek olayım” gibi biraz da ironik bir dille bir gerçeğin altının çizilmesi hadisesi, başka birtakım tartışmalara kaydırılıyor. Oysa benim asıl hedefim İmam ve caminin, cemaatın misyonu, dinî örgütün anayasal statüde özerklik sorunu ile ilgilidir..
Neyse, işte benim arzuhalim, efendim..
Bodrum’a gitmeye gelince, asıl sorgulanması gereken Dilipak’ın Bodrum’a gitmesi değil, buraları bu kadar çok ihmal etmemizdir.
Selam ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT