Askıdaki hayatlar!
“Tüm imkânları önlerine serdiğimiz insanlar canımızı yakıyor!” dedi adam umarsızca. Kendini “üstün insan” olarak tasavvur etmenin sıradanlığı karşısında irkildik birden. Ve aynı dili konuş(a)mayanlar cemiyetinin yeryüzündeki parçaları olarak bir kat daha uzaklaştık birbirimizden. Kaç insanla “canını yakacak” kadar yakın temas kurmuştur bilmiyorum, ancak bu anlayış cehaletin gölgesinde nefretin tohumlarını ekiyordu dünyamıza.
Oysa dehşetengiz bir denge üzerinde duran askıdaki hayatlardı bunlar. Sanayilerde fedakârca çalışan eller, belki de sonsuza dek bir parçası haline gelemeyecekleri toplumun “kurbanı, suçlusu, katili” olmaya doğru itiliyorlardı. “Medeni Avrupa”nın kara sularından geri itildikleri gibi! Kaldı ki tek dertleri, insan olmanın göstergesi “yaşam haklarını” talep etmek olan hayatlardı bunlar.
Onlar birileri için proletaryanın bir parçası, Adana’da kâğıt toplarken uyuyakalan Yusuf’un yanından geçenler için “Mr Nobody” ya da isimleri ile müsemma ol(a)mayan “iyi”ler için düşman olabilir ancak biz, kendi gerçekliğimiz ve kendi örnekliğimiz üzerinden bu insanları tanımak, anlamak zorundayız.
Yoksa kölelik koşullarında çalışan, ucuz işgücü olarak görülen bu insanlar sistemin elinde kullanışlı bir silaha dönüşmüş olacaklar. Ait oldukları topluma öfke duyacaklar. Çünkü yabancılar ve anlam veremedikleri siyasal ve sınıfsal çıkarların esiri durumundalar. Yaşamak zorunda kaldıkları toplumsal atmosfer onları derin bir yabancılaşmanın içerisinde şekillendiriyor. Sömürü ilişkileriyle varlığını tanımlayan tüm sistemler için elverişli bir ortam bu!
Başka “gezegenden” gelen, farklı bir dile, kültüre sahip bu insanların birer insan olarak görülmemesi için tüm koşullar hazır gibi. Mültecilere düşman olunmalı; ayrı sınıfa mensup bu insanlar, kendi hayali ayrıcalıklarında kaybolmalı ve diğerlerine asla dokunmamalılar…
Kitle iletişiminin asit yağmurlarında kirlenen zihinlerin arınması, temizlenmesi gerekiyor. Çaresiz insanların çaresizlikleri manipüle edilerek, gelecekteki sarsıcı karşılaşmalara hazırlanılıyor. Toplum korkutuluyor; öğretmenler, akademisyenler, gazeteciler ve yazarlar otosansürün dikenli kolları tarafından sarılıyor, sessizliğe gömülüyor. Hemen ardından daha fazla güvenlik, daha fazla gözetim dev bir gölge gibi toplumun üzerine çöküyor.
Bu insanlar toplumumuzun vazgeçilmez bir parçasıdır artık. Bu gerçeği görmekte geç kalmak, gelecekteki fırsatların heba edilmesi kadar, çatışma ve kâosun körüklenmesi anlamına da geliyor.
Düşünsenize anne ya da babasına bir bardak su götürmekten aciz “vatansever” coşkunların bakıma muhtaç ebeveynlerine kimler bakıyor? İhtiyaçlarını gideremeyen bu büyüklerimizin altlarını kimler temizliyor? İstisnaları tenzih ederek, kızları veya oğulları değil tabi ki, çünkü onların daha önemli işleri var!
Ya kâğıt toplarken uyuyakalan Yusuf, çöplerimizi karıştıran kedilerden daha mı değersiz? 12 yaşında, babası hasta olduğu için çalışamıyor. 7 kişilik bir ailenin geçim derdine düşmüş minik bir beden ama kocaman bir yürek değil mi?
Kötülüğün kök saldığı karanlık insanları bir kenara bırakarak ya da onlar için Rabbimizden merhamet duygularını tekrar yeşertmesini dileyerek, “biz ne yapabilirizi” tekrar hatırlamamız gerekiyor. Evet, gerçekten zor zamanlar geçiriyoruz. Ekonomik ve sosyal yıpranmışlık bizleri fazlasıyla zorluyor. Belirli zamanlarda bir araya gelip dertleştiğimiz, dayanışma içinde olduğumuz dostlarımızla görüşemez olduk. Malum süreç bize yeterince bahane üretiyor. Kafa konforuna düşkün olanlar için biçilmiş kaftan olabilir bu. Ama Müslümanların bu kısır döngüden çıkması gerekiyor. Sanırım bunun yollarından biri tekrar “kendinden fedakârlık” yaparak kardeşlerini öncelemek olsa gerek.
Ne dersiniz üzerimize çöken atalet duygusundan kurtulmanın, mevcud toplumsal şartların fıkhını oluşturmanın zamanı gelmedi mi? “Allah, kimseye gücünün üstünde sorumluluk yüklemez” ayeti gereğince başımıza gelen musibetlere imtihan boyutuyla bakmak, mültecilerin zorlu imtihanında olduğu gibi kardeşlerimizle dayanışarak bu imtihanları ahiret azığına dönüştürmek elimizde. İmtihanın sahibinden tek dileğimiz ise bize bu yolu kolaylaştırıp, başarılı kılması. O’na emanet olunuz…
YAZIYA YORUM KAT