1. YAZARLAR

  2. Mümtazer Türköne

  3. Askerlik mesleğinin şerefi
Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne

Yazarın Tüm Yazıları >

Askerlik mesleğinin şerefi

03 Kasım 2009 Salı 00:09A+A-

Ordumuzun mevcut kurumsal yapısının ve üstlendiği görevlerin eseri olan iki temel sorunla karşı karşıyayız.

Birincisi, dış güvenliği sağlamaktan önce kendisini siyasî güç merkezi olarak gören ve ona göre organize olmuş bir orduya sahibiz. Ordu içinde bir fitne-fesat ocağı niteliği taşıyan bu siyasî güç merkezi, düşman ordulara karşı kullanılacak savaş hilelerini ve komploları içeride fütursuzca uyguluyor ve halkına karşı örtülü bir savaş yürütüyor. İkincisi, bu siyasî güç merkezinin oluşturduğu bataklık yüzünden ordu aslî görevini layıkıyla yapamıyor. Teknik olarak hantal bir ordumuz var.

Ordu içindeki siyasî güç merkezinin eseri olan bu bataklığın üstünü örtmek için kimse askerlik mesleğinin şerefini bir kalkan gibi kullanmaya kalkmasın. Bu coğrafyada güçlü, çevik ve akıllı bir orduya ihtiyacımız var. Bugün yüksek komuta heyeti hangi işle meşgul? Mesailerinin ne kadarını askerlik mesleğine, ne kadarını belge skandalına ayırıyorlar? Başından itibaren bu skandalın üstünü örtebilmek için askerlik mesleğinin şerefinden neleri feda ettiler? Bugün size "asker sözü" tabiri ne kadar güven veriyor? Peki bunların hepsi ne için?

Genelkurmay Bilgi DestekDairesi'nde yıllarca çalışmış emekli bir yarbay olan dostum, benden bir soru sormamı istedi. Emekli bir orgenerale veya korgenerale çay içerken sormamı istediği soru şu: "Hem devasa bir Genelkurmay karargâhına, hem de devasa kuvvet komutanlıklarına gerek var mı? Bu karargâhlar, bir ordunun muharebe imkân ve kabiliyeti için ne iş yapar? Olmasalar, ordu yine muharebe imkân ve kabiliyeti açısından ne kaybeder?" "Alacağınız cevap muhtemelen şudur" diyerek soruya kendisi cevap veriyor: "Hiçbir şey kaybedilmez... Hatta olmasalar ordunun muharebe imkân ve kabiliyeti daha da artar."

Demek ki Türkiye'nin savunma ihtiyaçları ve ordunun sevk ve idaresi ile yakından uzaktan alâkası olmayan bir karargâh yapılanması var. Halkını düşman ilan edip komplolar ve tuzaklar hazırlayan ve siyasî parti gibi çalışan bir merkez burası. Bu karargâh hangi başbakanla uyumlu bir çalışma yürüttü? Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit gibi isimlerle bile bu merkez anlaşmazlıklar yaşamadı mı? İktidarı sadece kendilerine ait tapulu bir makam olarak gördükleri için.

Eğer siz bir işi prosedürlere, kurallara ve daimi kadrolara bağlarsanız kurumlaşmış olursunuz. Lahikalar ve eylem planları ile karşımıza çıkan manzara fitne-fesat faaliyetinin Genelkurmay karargâhında kurumlaştığını göstermiyor mu? Hiç haksızlık yapmayalım: Yeniçeri Ocağı'nın bu çapta fitne-fücûr üretme kapasitesi var mıydı?

Hiç kimse Türk ordusunun bütününü zan altında bırakmıyor. Türk ordusunu zan altında bırakan, Türk askerinin şerefini lekeleyen bu fitne-fesat merkezi değil mi? Vatandaşının evine gizlice silah bırakan, ülkenin birlik ve bütünlüğünü zedeleyecek eylemler icra eden bir subayın askerlik şerefinden bahsedilebilir mi? Ülkenin güvenliğini, hukuku ve korumakla mükellef olduğu vatandaşlarını tehdit eden bir asker hakkında bırakın şerefi, vatana ihanetten bahsetmek gerekmez mi? Tarihimiz boyunca kaç kere tecrübe ettik ve ne kadar ağır bedeller ödedik: Siyasete giren asker vatana ihanetle kahramanlık ölçülerini birbirine karıştırıyor.

Devasa karargâh yapılanması yerine, operasyonel ihtiyaçlara uygun esnek bir hiyerarşi ve geniş bir inisiyatifle hareket eden fonksiyonel askerî yapılanmaya ihtiyacımız var. Hilmi Özkök zamanında hızlanan, sonra yavaşlayan bu operatif yapılanmanın bir an önce gerçekleşmesi lâzım. Benim "Yeni ordu kurmak lâzım" derken kastettiğim şey de bu. Mevcut ordu yapımız, özellikle karargâh yapıları siyaseti tanzim gereklerine göre oluşturulmuş oligarşik bir yapı. Bu oligarşi, koskoca orduyu siyasî bir güç olarak iktidar rekabetinin içine sokuyor ve yıpratıyor. Askerliğin şerefini korumak ve Türkiye'nin savunma ihtiyaçlarını karşılamak için yeni bir ordu yapılanmasına ihtiyacımız var.

herkesten özür dilemesinin zamanı.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT