1. YAZARLAR

  2. Hilal Kaplan

  3. Askerî vesayet ne zaman biter?
Hilal Kaplan

Hilal Kaplan

Yazarın Tüm Yazıları >

Askerî vesayet ne zaman biter?

15 Ocak 2012 Pazar 17:17A+A-

Emekli orgeneraller darbe davalarında tutuklu olarak yargılanıyor. Eski bir Genelkurmay Başkanı, internet andıcı davasında tutuklu olarak yargılanacak.

Sadece eski bir Genelkurmay Başkanı değil, aynı zamanda eski bir Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren, 12 Eylül darbesinden ötürü yargı karşısında hesap verecek.

'Ağbi'lerine sıra ne zaman gelir bilinmez ama bomba koyarak halkı hedef aldığı tesbit edilen iki asker sivil mahkemede ağır hapis cezalarına çarptırılıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin mevcut durumda bir darbe yapması ihtimal dahilinde görünmüyor.

Peki, tüm bu gelişmelerden askerî vesayetin bittiği sonucunu çıkarmak isabetli olur mu?

Yukarıdakilere ek olarak günümüzden birkaç örnek vereyim, siz karar verin:

TSK, savaş uçaklarıyla kendi halkını bombalıyor. Otuz beş masum vatandaşın canına kıyıyor. Buna rağmen kendilerine Başbakan Erdoğan tarafından teşekkür ediliyor. Uludere'deki bombalamadan sorumlu muvazzafları, TSK'nın kendi içinde soruşturmasına izin veriliyor.

Genelkurmay Başkanı, daha önce kendisinin hangi yüzle ordu evinin kapısından gireceğini sorgulamış bir gazeteciye mülakat veriyor ve askerî alanla hiç alakası olmayan bir konuda beyanat veriyor: Kürtçe eğitime karşı olduğunu dile getiriyor. Hâlbuki Askerî Ceza Kanunu'nun "Siyasî faaliyette Bulunanlar" başlıklı 148. Maddesinin C bendine göre "siyasi amaçla nutuk söyleyen, demeç veren, yazı yazan veya telkinde bulunanlar" hakkında 1 aydan 5 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, alenen bu maddeye aykırı hareket ediyor. Peki, bırakın ceza almayı, herhangi bir eleştiriyle karşılaşıyor mu? Hayır.

Yine aynı mülakattan Millî Savunma Bakanı'nın bedelli askerlik uygulamasına dair "Genelkurmay 'Evet' dese ne olur 'Hayır' dese ne olur" sözlerinin ardından Özel'i bizzat ziyaret edip özür dilediğini öğreniyoruz. Siyasetin alanına dair bir meselede Genelkurmay'ın fikrinin nihai belirleyici olmayacağını beyan ettiğinden ötürü seçilmiş bir vekil/ bakan, Genelkurmay Başkanı'ndan özür diliyor...

Türkçe üzerindeki vesayetini devam ettiren bir devlet kurumu olan Türk Dil Kurumu'nun sözlüğüne göre vesayet, "vasilik", yani "başkası adına hareket etme hakkına sahip olmak" anlamına geliyor. Demokrasilerde, halk adına karar verme merci olarak sadece seçilmişler yetkiliyken, yıllardır İç Hizmet Kanunu'na göre gerekirse seçilmişlere karşı "cumhuriyeti koruma ve kollama"yı vazife edinen özerk bir kurumun gölgesi altında yaşıyoruz.

Bu sebeple, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı'na bağlanmadıkça, TSK'ya ait harcamalar diğer devlet kurumları gibi Sayıştay'ın denetimine girmedikçe, askerî eğitim Milli Eğitim Bakanlığı'nın düzenlemelerine tabi kılınmadıkça, TSK demokratik bir devlette olması gerektiği gibi şeffaf ve hesap verebilir bir kurum haline getirilmedikçe askerî vesayetin sona erdiğini söylemek mümkün değildir.

Daha kısa ve öz anlatmak gerekirse; "askerî vesayet ne zaman biter?" sorusunu cevaplamaya gerek kalmadığında askerî vesayetin de sona ermiş olacağını söyleyebiliriz.

Başbuğ nerede yargılansa?

Sanki ortada şüpheye mahal bırakacak bir durum varmış gibi bu sorunun soruluyor olması bile askerî vesayetin sürdüğünü görmek için yeterli.

Başbuğ ne yapmakla suçlanıyor? İnternet siteleri üzerinden kara propaganda yapıp hükümeti aciz bir konuma sokmak amacıyla hareket eden bir kurumun başındaki kişi olarak darbeye teşebbüsle suçlanıyor. Ki aynı sitelerin yargı darbesi niteliği taşıyan 2008'deki Ak Parti'yi kapatma davasına delil sağladığını da hatırlarsak, durumun vahameti daha iyi anlaşılır sanıyorum.

Savcılar, bu suçlamayı, ister Terörle Mücadele Kanunu'na dayandırsınlar, ister "Millete ve Devlete Karşı Suçlar" ile "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" üzerinden yapsınlar; suçlama askerî alanı ilgilendiren bir meseleye tekabül etmiyor. Askerî alanın dışındaki bir mesele yüzünden Genelkurmay Başkanı'nın da Yüce Divan'da yargılanması söz konusu olamaz, olmamalı. Ancak, 'zengin' darbeler tarihimiz sebebiyle darbeciliğin o kadar normalleştirildiği bir ülke şartlarında yaşıyoruz ki Başbuğ'un 'sivil' niteliği ağır basan özel yetkili mahkemelere nispetle 'rahat' edebileceğinin öngörüldüğü Yüce Divan'da yargılanmasının tartışılması sağlanıyor. Bu propagandanın başarıya ulaşması, Başbuğ'un durumu emsal teşkil edeceğinden, askeriye ve adliyedeki tüm 'yüksek rütbeli' darbecilere Yüce Divan yolunun açılması anlamına geleceğinden oldukça tehlikeli, benden söylemesi.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT