'Askeri dövmek...'
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa değişikliğine karşı çıkarken ilginç değerlendirmelerde bulundu. AK Parti’nin değişiklik isteğini şu şekilde yorumladı: “AK Parti, bunu birincisi hukuku teslim almak için, ikincisi askeri dövmek için bunu istiyor.”
‘Askeri dövmek’ deyimini farklı yönlerden ele almak mümkün...
İlk olarak, bu sözleri siyasete egemen olan lümpen dil açısından değerlendirebilir ve Türk siyasetinin
kültürel düzey açısından geldiği noktaya ilişkin bir analiz yapabiliriz...
Ama konunun daha çarpıcı olan boyutu şu:
Üç askeri darbeden arta kalmış bir ülkenin (kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan) ana muhalefet partisinin lideri, askerlere ‘darbe soruşturması’ nedeniyle destek olma refleksi içinde...
Siyasetin askerler üzerinden yapılması, ‘geri’ kalmış, demokrasi standartları çok düşük olan, ‘git-gel’li tabir edilebilecek ülkelerin klasik bir özelliğidir. Bu tür ülkelerde askerlerle, sivil siyasetçiler çoğu zaman birbirine karışırlar. Cumhurbaşkanı askerdir, başbakan sivil. Ülkeyi askerler yönetir, meclislerde siviller bulunur.
Türkiye, bu ülkelere oranla daha iyi bir durumda. Türkiye’de, askeri darbelerin gerçekleştiği dönemlerde bile sivil siyaset etkisini tamamen kaybetmedi. Türkiye’nin kendine özgü sisteminde, darbelerin hemen ardından seçimlerin devreye girebildiğini(ve nispeten sağlıklı koşullarda gerçekleştirildiğini), hukukun bir ölçüde de olsa işlemeye devam edebildiğini birçok defa gördük.
***
Türkiye’de, bütün çok partili dönem boyunca askerlerle siviller arasında bir iktidar alanı çekişmesi yaşandı. Bu mücadele hâlâ devam ediyor. Askerler, darbelerde elde ettikleri yasal ve fiili statüler sayesinde kazandıkları iktidar alanını koruma çabasındalar. Asıl mücadelenin sivillerle askerler arasında olmasına rağmen; siviller arasında kaderini askerlerle ittifak yapmakta gören bir kesim var. Yani ‘askerden çok askerci’ bir sivil topluluktan söz etmek mümkün.
50-60 yıllık darbeler süreci, ‘darbeden beslenen siviller’ olarak adlandırılabilecek olan bu kesimin yaygınlaşmasını, kalıcılaşmasını sağladı. ‘Asker iktidarda olduğu sürece ben de bundan nemalanırım’ diye düşünen sivillerin sayısı da, örgütlenme gücü de hâlâ küçümsenemeyecek boyutta. Toplumun birçok önemli merkezinde etkin durumda olmayı sürdüren bu kitleyi, ‘sivil militer güçler’ olarak tarif etmek de yanlış olmaz.
Bu güçler, düzen sayesinde elde ettikleri imtiyazları ve gücü kaybetme konusunda yoğun bir endişe içinde. Çünkü askerin siyaset içindeki ağırlığı azaldıkça, onların da toplumsal-siyasi etki alanları daralıyor.
***
CHP son yıllarda ciddi bir başkalaşım geçirdi. 1970’li yıllarda çok daha sivil bir yerde durmuş olan CHP, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın (ve son yıllarda gözlemlediğimiz diğer askeri müdahale girişimlerinin) vb. etkisiyle adım adım militarizmle kader birliği içine girdi. ‘Eskiden beri böyleydiler’ diyenlerden değilim. Hâlâ CHP’ye destek olan kitleler içinde militarizmin acısını çekmiş, askeri darbelerde örselenmiş binlerce insan olduğunu biliyorum.
Dramatik olan da bu. 12 Eylül Anayasası’na geçmişte karşı çıkmış, askerin siyaset içindeki ağırlığını eleştirmiş olan birçok insan, bugün askerin siyaset içindeki ağırlığını yitirmekte olmasından mutsuz durumda.
Bu durumun psikolojik nedeninin, AK Parti iktidarına duyulan güvensizlik ve öfke olduğu söylenebilir. Öfkenin kazandığı yoğunluğa paralel olarak, ‘ordu gelsin bunları devirsin’ psikolojisi ciddi bir birikim oluşturmuş durumda. AK Parti’nin onların ‘toplumsal nüfuz alanı’nı daraltmasından duydukları kaygı ise, ‘sosyolojik neden’i oluşturuyor... ‘Bunlar kim oluyor da bu ülkeyi yönetmeye kalkıyorlar’ şeklinde özetlenebilecek olan seçkinci bakış açısı da, konunun temel bir boyutu.
***
Baykal’ın açıklaması, bu kesimlerin klasik bir tepkisi olarak değerlendirilebilir. Askerin siyaset alanındaki eski gücünü yitirmekte olmasının CHP yönetimine verdiği rahatsızlık çok belirgin. CHP yönetimi, askeri AK Parti’ye karşı ‘müttefik’ olarak algıladığını gizlemiyor. Gözlerini halkın desteği yerine devlet içindeki güç dengeleri üzerinde yoğunlaştıran CHP yöneticilerinin, ‘askeri alan’ın daralmasından rahatsız olmaları şaşırtıcı değil.
Sosyal ve de demokrat olduğunu söyleyen, modern bir Türkiye taraftarı olduğunu iddia eden bir partinin, ‘askeri alan’a bu kadar meraklı olması üzerine çok çeşitli değerlendirmeler yapmak mümkün. Batıdaki sosyal demokratların kendilerine bu konu anlatıldığında yaşadıkları inanma güçlüğünü belirtmeye gerek bile yok...
Deniz Baykal’a sadece şu kadarını söylemeyi gerekli görüyorum: “Bu ülkede hep siviller dövüldü. Bunlardan birisi de 12 Eylül döneminde bizzat sizdiniz. Ne oldu da sizi dövenlere bu kadar sempati duyma ihtiyacı içine girdiniz?”
Gerçekten ne oldu?
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT