Aşırılık ve kutuplaşma
Yılmaz Esmer'in "Radikalizm ve Aşırıcılık Araştırması" objektif-bilimsel ölçülere uygun, yol gösterici bir araştırma. Bu araştırmayı Binnaz Toprak'ın çok tartışılan araştırması ile karşılaştırmak yanlış.
Zira, Yılmaz Esmer'in araştırması Türkiye'yi temsil eden, yani genel toplumsal eğilimleri bire bir yansıtan bir araştırma iken; Binnaz Toprak'ınki (kullandığı yöntem itibarıyla) böyle değildi. Toplumu tanıma, genel eğilimleri takip etme ve kutuplaşmaları belirleme amacını taşıyan bu tür araştırmalar, siyasetin de ana damarlarını gösterdiği için taraflı tartışmalara konu oluyor. Bu araştırmalar bazı siyasal iddiaların mesnedini oluşturuyor. Bu araştırmalara bir meşruiyet kaynağı olarak bakmak yerine ciddî bir anlama ve kendine çekidüzen verme çabası içinde yaklaşmak lâzım.
Merak ettiğimiz soru şu: Toplum iyiye doğru mu, yoksa kötüye doğru mu gidiyor? "İyi" ile maksat, dengeli, sorumlu, uzlaşmacı, barışçı ve bütünleşme eğilimleri güçlü olan bir toplum. "Kötü" ile kastedilen ise sağa-sola savrulan, ortak paydalarını kaybeden, birbirine düşman, yıkıcı ve dağılma eğilimleri baskın bir toplum. Yılmaz Esmer'in araştırması başka ayrıntıların yanında temel olarak toplumun ana göstergelerinden biri olan "aşırıcılık"ı araştırıyor. "Radikalizm" kelimesi çoğu zaman "aşırıcılık" ile eş anlamlı kullanılmasına rağmen arada bir fark var. "Radikalizm" Latince "kök" kelimesinden türeme ve köktencilik anlamına geliyor. Aşırı uçlara kayan tarafların köklü değişim arzularını veya programlarını ifade ediyor. Toplum durumdan rahatsız oluyor ve sağa-sola savruluyor; bu aşırılık, köklere kadar inen, esaslı ve derin değişim talepleriyle, yani radikalizmle kendini ifade ediyor.
Toplumun ayrışmasını, kutuplaşmasını ve radikal taleplerin ortaya çıkışını takip etmek için iki türlü karşılaştırmaya ihtiyacımız var. Bu karşılaştırmalardan ilki, zaman içinde geriye giderek aynı toplumdaki eğilimleri karşılaştırmak. Diğeri ise başka toplumlarla, aynı parametreleri karşılaştırmak. Bunun için sürekli aynı şeyi ölçen barometrik araştırmalara ve diğer ülkelerde de yine aynı standartları uygulayan benzer araştırmalara ihtiyaç var. Yılmaz Esmer'in araştırması bu ikisinden de mahrum olduğu için kendi bütünlüğü içinde sınırlı ve ihtiyatla okunması gereken sonuçlara ulaşıyor.
Bu sonuçlar arasında yer alan "dindarlıkta artış yok" hükmünün, birçokları tarafından rahatlatıcı bir durum olarak algılanmasını anlamak mümkün değil. Dindarlıktaki artışın veya azalışın tek başına fazla açıklayıcı bir tarafı yok. Önemli olan radikal yorumların ve tavırların yaygınlaşması. Türk toplumu İranlılara göre daha dindar; ama aşırılıkta durum tam tersi. Yine Yılmaz Esmer'in "son 20 yılda temel değerlerde değişme olmadı" hükmünü de, elinde karşılaştırma imkânı bulunmadığı için ihtiyatla okumak gerekirken, bu hükmün sağduyuya uygun olduğunu da teslim etmek lâzım. En önemli bulgu, toplumun % 18'inin "herhangi bir sebeple ayrımcılığa uğradığı" düşüncesine sahip olması. Bu oran oldukça yüksek. Bu % 18'in endişeleri üzerine ciddiyetle eğilmek, sebeplerini araştırmak ve siyasal katta çare bulmak gerekir. Araştırma, bir bütün olarak Türkiye'de radikal arayışların yaygınlaşmadığını, toplumun kutuplaşma eğilimi içinde olmadığını gösteriyor.
Türkiye'nin toplumsal entegrasyon dinamiklerini güçlendirmeye ihtiyacı var. Global ekonomik kriz şartlarında bile Türkiye önemli bir toplumsal savrulma yaşamadı. Bu durumu siyasal istikrarın yanında, temel değerler etrafında yaygın bir mutabakatın varlığına dayandırmak lâzım. Türkiye kutuplaşmıyor ve radikal eğilimler marjinal durumda. Toplum sağlıklı bir şekilde ve kendi bildiği şekilde yolunda yürüyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT