“Artık Sol Mahalle İle Birlikte Yürümek İstemiyorum!”
Kurucusu olduğu DSİP ve "Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe" platformundan istifa eden Cengiz Alğan: "Gezi eylemleri ve 17 Aralık operasyonundan sonra Türkiye solu ile yollarımı ayırdım."
Cengiz Alğan bir insan hakları atkivisti. Türkiye'deki özgürlükçü sol çevrelerin yakından tanıdığı bir isim. 2010 yılında yapılan Anayasa referandumuna "Yetmez ama evet" ile destek veren Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nin (DSİP) kurucularından. İslamofobi dahil Türkiye'deki tüm nefret suçlarına savaş açan Cengiz Alğan, "Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe" platformunun da kurucusu.
DSİP ve DurDe çatısı altında Gezi eylemlerine yaptığı eleştiriler nedeniyle Türkiye'deki Sol çevrelerin ağır suçlamalarına maruz kalan Cengiz Alğan, 17 Aralık operasyonuna Türkiye solunun destek vermesine de sessiz kalmadı. Gezi'nin "erken bir devrim hevesi olduğunu ve ölü doğduğunu" söyleyen Alğan, 17 Aralık operasyonunun çok açık bir darbe olduğunu söylemekten çekinmedi. Bu görüşlerini tek başına savunmakla bir sonuç alamayacağını düşünerek geçtimiz Nisan ayının sonunda DSİP'ten ve Mayıs ayının sonunda "Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe" platformundan istifa etti.
Cengiz Alğan ile kurucusu olduğu örgütlerden istifa etmesine neden olan süreci SABAH'a anlattı.
DSİP ÖZGÜRLÜKÇÜ SOLU TEMSİL ETTİ
-Kurucularından olduğunuz DSİP nasıl bir partidir. Diğer sol partilerden farkı nedir?
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi 28 Şubat 1997 darbesinin olduğu günlerde kuruldu. Ben de kuruluşunda yer aldım. Türk Solundan çok farklı bir yerde duruyordu DSİP. O dönemde (kısa bir tereddüt döneminden sonra) net bir biçimde darbeye karşı durduk. 2007'de iktidara yönelik 27 Nisan e-muhtırasında da net bir tavır ortaya koyduk. AK Parti'nin reformcu politikalarının yanında durduk. AK Parti'ye ve DTP'ye karşı açılan kapatma davalarına karşı çıktık. Diğer solun tamamından farklı olarak Stalinzm'den ve dolayısıyla Kemalizm'den tamamen farklı bir noktadaydık. Troçkistler ya da özelde DSİP, Sovyetler Birliği'ni bürokratik devlet kapitalizmi olarak kabul eder.
-"Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe" platformunun da kurucususunuz. DurDe nasıl bir kuruluş?
DurDe tamamen bağımsız bir kuruluş. Hrant Dink'in katledilmesinden hemen sonra kuruldu. O günlerde ırkçılık ve milliyetçiliğe karşı tavrımızı ortaya koyarak, birkaç arkadaş Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Girişimi'ni kurduk. Hrant davalarını izledik. 2010 yılından itibaren 5 yıldır Taksim'de Ermeni Soykırımı anmalarını düzenledik. 4 yıl öncesinde çalışmalarımıza nefret suçlarını da ekledik. Ermeni meselesi, Antisemitizm ve İslamofobi'ye de karşı çıktık. Bütün dezavantajlı kesimlerin haklarını savunan bir önemli bir platform haline geldik.
"GEZİ RUHU" ASLINDA "KEMALİZM RUHU"YDU
-Kuruluşunda yeraldığınız bu iki önemli kuruluştan ayrılma süreciniz nasıl gelişti?
Geçen yıl Mayıs ayında Gezi eylemleri ile ilk kırılma yaşandı. Gezi eylemleri başladığında ben de heyecanlanmıştım. Ama daha ilk gittiğim gün bu hareketin farklı bir noktaya çekileceğini de anlamıştım. Çünkü bu kalabalığın bir liderliği yoktu. İlk günlerdeki kalabalıklar birkaç gün sonra yerini TGB, TKP, İşçi Partisi, Halkevleri gibi kalabalık sol gruplara bıraktı. Taksim Dayanışma Platformu da bu grupların hâkimiyetindeydi. DSİP çok küçük bir gruptu. DurDe olarak ise çağrı yapmamıştık zaten.
-Gezi'de sizi en çok rahatsız eden ne oldu?
DurDe olarak biz Gezi Parkı'nın Ermeni Mezarlığı olduğunu açıklayan bir bildiri yayınladık. Özgürlükçü olduğunu söyleyen 'Gezi ruhu'ndan çok büyük bir tepki aldık. Hrant Dink Caddesi tabelası astık Gezi Parkı'na. Bu tabelayı parçaladılar. Sembolik bir anıt dikmek istedik. Kalpaklı Mustafa Kemal resimli meşhur bayraklarla çevremizde toplandılar. Bağırıp çağıranlar oldu. Taksim Dayanışma Platformu'ndan da uyarı gelince o etkinliği yapamadık. Bütün alanı saran Atatürk'ün kalpaklı fotoğraflarının ardından burada özgürlükçü bir sol hareketin egemen olamayacağı belliydi ve ilk günlerden itibaren Gezi'den ümidimi kestim.
-Gezi'den ümidi kestikten sonra ne yaptınız?
Kendi aramızda DSİP olarak yaptığımız bir toplantıda Gezi eylemlerinden çekilmeyi önerdim. Gerekçelerimi de sıraladım, burada ırkçıların ve milliyetçilerin, darbecilerin hâkim olduğunu, özgürlükçü diğer sol gruplarla görüşerek hep birlikte çekilmeyi önermiştim. Ancak bu öneri kabul görmedi.
GEZİ, ERKEN BİR DEVRİM HEVESİYDİ, ÇABUK SÖNDÜ
-Sol çevreleri heyecanlandıran Gezi eylemleri neden başarısız oldu?
'Tayyip istifa' gibi sloganlarla Gezi eylemleri inandırıcılığını kaybetti. Erken bir devrim hevesine kapıldılar. İktidarın derhal halk komiserleri konseyine devredilmesi gibi absürd talepler bile vardı. Sol için çok önemli bir deneyim olabilirdi. Referandum kararı alındığı zaman barikatlar kaldırılsaydı, eylem bitirilseydi, 30 yıldır bir otobüs bileti mücadelesini bile kazanamamış Türk Solu ilk kez bir zafer kazanmış olacaktı. Bu küçük bir kazanım gibi geldi onlara. Diz çöktürdük zannettiler, kayboldu gitti.
-Gezi eylemlerinin Türkiye'ye hiç yararı olmadı mı?
Türkiye'deki bütün muhalif grupların birbiriyle tanıştığı, kaynaştığı, kendisini özgürce ifade ettiği söylendi. Bu açık bir şekilde aldatmacaydı. Hadi insaflı olalım, çok küçük bir kesimle sınırlı kalan romantik bir yaklaşımdı. Kimsenin birbirini tanıdığı falan yoktu orada. Kürtleri taciz edecek birçok küçüklü büyüklü eylem yapıldı.
GEZİ'Yİ KEMALİZM RUHU ELE GEÇİRDİ
-Birinci yıldönümünde Gezi ruhunun geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?
'Gezi ruhu' diye bir ruh zaten yoktu. İlk gelenler bağımsız insanlardı. Bir örgüte üye olmayan insanlar gelmişti. Sadece iktidar siyasetinden değil, muhalefetin siyasetinden de rahatsız olan insanlar vardı. Sonra klasik solun hâkimiyeti yerleşti Gezi'de. Son günlerinde ise 10. Yıl Marşı'nı söyleyen insanlar çoğunluktu. Bir ruhtan söz edeceksek kısa sürede Kemalizm ruhu ele geçirdi Gezi'yi.
-Gezi'den ne kaldı geriye?
Gezi'ye çok fazla anlam yüklediler. Bir parti çıkamadı. Gezi'den doğan mesela Karşı gazetesi ilk yılını tamamlayamadan kapandı. +1 TV kapandı. Erken bir devrim hevesiydi, ilk yılda söndü gitti. Hiçbir kazanımı da olmadı. Ulusalcıların, darbecilerin, ırkçıların, Kemalistlerin, CHP'lilerin kalpaklı Atatürk bayrakları ile yaptığı görüntüler kaldı geriye. Bütün solun gücünü toplasan Türk Solu'nun oy oranı %1'dir. Bir kişinin 'öfkeli' söylemlerinden yola çıkarak hükümet devrilir mi? Bu sadece romantizmle açıklanabilir.
TÜRK SOLU 17 ARALIK OPERASYONUNU ANLAYAMADI
-Sizi istifaya götüren süreç Gezi ile başladı 17 Aralık operasyonu ile tamamlandı sanırım.
17 ve 25 Aralık operasyonları hükümeti devirmeye yönelik gayrımeşru girişimlerdi. Ben bunu ifade etmeye çalıştım ama arkadaşlarım inanmak istemedi veya ikinci planda gördüler. Gezi'nin gazı etkilemişti. "Yetmez ama evet" kampanyasını düzenleyen DSİP üzerinde soldan inanılmaz bir baskı vardı. DSİP buna uzun süre direndi ama bence sol mahalleden kopmamak için 17 Aralık'ta 'yolsuzluk' argümanına destek verdi, paralel devlet diye adlandırılan otonom yapıyı ise önemsemedi. Ben ise o mahalle ile birlikte yürümek istemiyordum artık. Parti politikalarıyla tam zıt kutba düşmeme rağmen bana bir yaptırım uygulanmadı. Ama ismim üzerinden hem partiye hem DurDe kampanyasına zarar verildiğini gördüğüm için istifa etmemin uygun olacağını düşündüm. 7 yıldır DurDe'nin sözcülüğünü yürütüyordum. Geçtiğimiz Nisan ayının 25'inde DSİP'ten bir ay sonra DurDe'den istifa ettim.
AK PARTİ DÜŞMANLIĞI İSLAMOFOBİ'DEN KAYNAKLANIYOR
-Türkiye solunun geçmişten bu yana Gülen hareketi ile anlaşamadığını biliyoruz. Peki 17 Aralık operasyonunu neden anlayamadılar?
Cemaat tehlikesinin farkındalardı. Ancak onlara göre gönderilmesi gereken kanat AK Parti'ydi. AK Parti gönderildikten sonra Cemaati devre dışı bırakmak daha kolaydı. Kendilerinde eskiden bu yana İslamofobi vardı. Her seçimde oyunu yükselten İslamcı bir iktidar vardı. Gezi'de ise gözle görülür bir şekilde İslamofobi göze çarpıyordu. Bakmayın öyle kandil simidi dağıtma, namaz kılanların çevresinde 'koruma alma' gibi sembolik olaylara. Bunlar denizde damla kalır. Alanın büyük çoğunluğunu oluşturan Halkevleri, TGB ve TKP vb'nin İslamofobik olduğunu kim inkâr edebilir?
-Peki 17 Aralık operasyonu başarılı olsaydı bugün nasıl bir Türkiye'de yaşıyor olurduk?
17 Aralık operasyonu başarılı olsaydı Başbakan cezaevinde olurdu. AK Parti kadroları dağıtılmış, hapse tıkılmış olurdu. Tevhit-Selam örgütü davası açılmış olur ve içine binlerce insan sokulurdu. Çözüm süreci sona ererdi. Bütün kazanımlarımızı kaybetmiş olurduk. Ben de büyük ihtimalle yurtdışına kaçmış olurdum.
-Önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler var. Çözüm süreci ile birlikte düşünüldüğünde bu süreci nasıl atlatacağız?
Ben AK Partili değilim. Son seçimlerde oyumu HDP'ye verdim. Ama çözüm sürecine bir zarar gelmemesi için bu sürecin AK Parti ile birlikte atlatabileceğimizi düşünüyorum. Bir eleştirimiz varsa 2015 seçimlerinden sonra istediğimiz gibi AK Parti'yi eleştirebiliriz. Ancak bu süreci AK Parti'den başka yürütecek başka bir alternatif yok önümüzde.
İSA TATLICAN / SABAH
HABERE YORUM KAT