Arşivlere bakın görürsünüz!
Türkiye'de ne olup-bittiğini anlamak isteyenlere "arşivlere bakın görürsünüz" tavsiyesinde bulunmuştu Sadettin Tantan.
Bu sözleri ettiğinde Tantan İçişleri Bakanı'ydı ve öncesinde deneyimli bir polis şefiydi..
Neyi kastettiğini soran gazetecilere (ben de arşivlere bakarak söylüyorum) şu cevabı vermişti:
"Bu sorulara bakıldığında hiç arşiv çalışması yapmadığınız anlaşılıyor. Sadece Emniyet arşivleri değil, sizin arşivleriniz de size gerçekleri yakalatabilir. Genç gazeteci arkadaşlarımızdan arşiv bilgileri yüksek sorular sormasını ve o yönde halkımızı aydınlatmasını bekleriz."
Tantan'ın siyasi literatürümüze soktuğu bu replikten sonra gazete arşivlerine daha farklı bir gözle baktığımı itiraf etmeliyim.
Satıraralarında gizlenen ayrıntılar, ipuçları gözlerimin önündeydi fakat bu bilgi ve malumat yığınına bakmasını bilmiyordum.
Kupür arşivim "kim, ne zaman, ne demiş" gibi biyografik meraklardan öte bir anlam taşımıyordu.
Tarihin gerçekte ne olduğunu öğrendikçe belgelere, bilgilere nasıl bakmam gerektiğine dair bakış açım da değişmeye başladı.
John H. Arnold'un şu sözleri kulağıma küpe oldu mesela:
"Geçmişin kendisi bir anlatı değildir. O da hayatın kendisi kadar karışık, düzensiz ve karmaşıktır. Tarih denilen şey, bu düzensizliği anlamlandırmak, bu girdabın içinde örüntüler, anlamlar ve öyküler bulmak veya yaratmaktır."
***
Walter Benjamen'in "Hiçbir olay tarih için kaybolmuş sayılamaz" sözüne not düşürerek sadede geleyim.
"Sabah" gazetesi, 3 Şubat 1994'te intihar ederek öldüğü belirtilen Albay Kazım Çillioğlu'na ilişkin bir habere yer verdi.
Haberde Çillioğlu'nun bir uçak kazasında hayatını kaybeden Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis'in "mutlaka tasfiye edilmeliler" diye dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a sunduğu 16'sı subay toplam 34 devlet görevlisinin ismini bildiğine dair önemli bir ayrıntı yer alıyordu.
Bu subayların bir kısmı şimdi "Ergenekon" ve "Balyoz" davalarından tutukluymuşlar.
Habere göre ölümünden bir süre önce Eşref Bitlis, Özal'a "Kürt sorunu" ve "PKK" hakkında bir mektup göndermişti .
Mektupta, "Bölge halkının kazanılması zaruridir. Halk yanlış yönetim ile terör örgütü arasında sıkışmış durumdadır. Bunu suiistimal eden unsurların bertaraf edilmesinin zorunluluğu ortadadır" demiş merhum Bitlis.
Bitlis'in de, Özal'ın da ölümleri kuşkulu bulunuyor..
Merhum Bitlis'in yakın çevresinden Albay Çillioğlu'nun ölümü de(yeni yapılan bir otopsi nedeniyle) kuşkuluymuş Sabah'ın haberine göre.
***
1993-1997 arası gerçekten ülkemiz siyasi tarihinde titizlikle incelenmesi gereken bir dönem.
Bugün tanık olduğumuz gelişmelerin adeta dölyatağıdır bu dönem.
"Bingöl-33 er olayı", "Sivas", "Başbağlar", "Susurluk", "faili meçhul cinayetler", "28 "Şubat" vs, hep aynı dönemdedir.
Listeye merhum Bitlis'le yakınlıklarıyla bilinen bazı emekli generallerin 'ideolojik' suikastlerle öldürülmelerini de ekleyebilirsiniz.
Öte yandan aynı dönemde iş dünyasından Özdemir Sabancı'nın katledildiğini de hatırlatalım.
Sabancı yaptığı bazı açıklamalar nedeniyle kimlerin ayağına basmıştı?
Mesela Sabancı, (ismi şimdilerde çeşitli komplo teorileriyle anılan) meşhur bir işadamıyla neden ters düşmüştü?
İktidarlara yönelik talepler konusunda iş dünyasında derin çatlaklar meydana getiren ihtilaflar nelerdi?
Ve tüm bu olan-bitenlerin biribiriyle nasıl bir ilişkisi var?
Merak eden okurlara ben de Tantan gibi "Gazete arşivlerine bakın görürsünüz" diyorum.
Muhsin Yazıcıoğlu Olayı..
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili olarak inanılmaz bilgiler geliyor.
"Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu"nun el atmasından itibaren kazaya ilişkin bakış açıları değişmeye başladı.
Daha önce gözardı edilen kimi ayrıntıların olayın esasıyla ilgili olması olaya ilişkin kuşkuları derinleştiriyor.
Devlet Denetleme Kurulu'nun soruşturmayı yürüten savcılığa gönderdiği bir raporda,kazanın olduğu sırada 4 dakika boyunca radar görüntülerinin alınamamasına ilişkin arızanın nedenlerinin incelenmesi talep edilmiş.
Aynı raporda askeri radar görüntülerine ilişkin kayıtlarda bir değişiklik yapılıp yapılmadığının araştırılmasının yanı sıra helikopterin sonradan kaybolan GPS cihazlarının bulunarak uçuş bilgileri ile hava hareketliliğine ilişkin sonuçların birlikte değerlendirilmesi istenmiş.
İddialara göre helikopterin düştüğü zaman diliminde Genelkurmaya ait radarlar 4 dakika kadar bozulmuş.
Daha önce reddedildiği halde bölgede 3 savaş uçağının bulunduğuna dair bir takım bilgiler soruşturmanın seyrini etkileyebilecek nitelikte.
Kameraların, radarların böyle durumlarda bozuluyor olmaları hayra alamet değil.
Muhsin Bey tuttuğu yer bakımından çok çok önemli bir siyasi kişilikti.
Suikast kuşkularıyla yaşamaya alıştırıldığımız dönemleri geride bıraktığımızı sanıyorduk.
Bu yüzden kazanın en kısa süre içerisinde aydınlığa kavuşturulması şart.
Yeni Dünya'nın kemalatı İsrail'le mümkün müdür?
İşin başı, "şeffaflık", "denetlenebilirlik" ve "hesap verebilirlik.."
Hem devletler, hem de kurumlar açısından "olmazsa olmaz" şartlar bunlar.
"İnsan olma haysiyeti"yle, "kendini ifade etme hürriyeti"yle de yakından ilgili bu evrensel kurallar.
Her insan özgür bir ortamda kendini kendi istediği gibi geliştirmek ve tamamlamak ister.
Manevi bir baskıdır bu ve insanların mutluluğu yakalama ihtiyaçlarıyla yakından ilgilidir.
Elbette her ulus, her devlet kendi bağımsızlığını azami ölçülerde korumak ister ama bu bağımsızlık sonuna kadar keyfilik, sonuna kadar kuralsızlık anlamına gelmez.
Her devlet, her rejim, her kurum anayasal kurallarla kendisini bağlar ve bu kurallar temel hak ve özgürlüklerle çelişmemelidir.
Suriye için de, Bahreyn için de, İsrail için de, Türkiye için de geçerli bu kurallar.
Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu İran ziyaretinde İsrail'in "Mavi Marmara" gemisine düzenlediği saldırıyla ilgili olarak gazetecilerin Türkiye'nin tutumuna ilişkin sorularına şöyle cevap vermiş:
'İsrail, herhangi bir başka ülke gibi, yaptığı eylemler dolayısıyla uluslararası hukuk nezdinde hesap verebilir konumda olduğunu kabul etmelidir. Şu anda yürüttüğümüz çalışmalar budur'..
Onlarca yıldır İsrail kural-dışılığın, uluslararası hukuk tanımazlığın en bariz mümessili..
Dünyada böyle suç işleme ve işlediği suçlardan ötürü uluslararası hukuk nezdinde hesap vermeme imtiyazı olan kaç devlet var acaba?
Ve oluşmakta olan "Yeni dünya" bu kuralsız devletleri idare ederek kemaline erişebilir mi?
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT