Arınç'ın 'sivil hayat'ın kurallarını hatırlatan açıklaması
Bu köşede Bülent Arınç'ın bazı açıklamalarını –hem de birkaç kez- eleştirdiğimi hatırlıyorum. Ama –doğrusu- şu da bir hakikat: Arınç'ın öyle açıklamaları da var ki, karşılaşınca -tabiri caiz ise- “İşte bu!” dememek imkansızdır.
Hukuk fakültesinden diploma almakla yetinmeyip “hukuk” üzerine düşünen, buradan hareketle “sivil hayat”ın kurallarını sıkça hatırlatan bir siyasetçi Arınç.
“Sivil hayat'ın alanının çizilmesi ve bu alanın adı ne olursa olsun her türlü tecavüzden korunması. Bütün mesele bu değil mi zaten?
Bu çerçevede Arınç'ın şu son –taze- açıklamalarını hatırlayalım.
Yaptığı bir değerlendirmenin Genelkurmay adına açıklama yapan bir general tarafından değerlendirilme biçimi üzerine şu sözleri:
“Sivilleri yönetmek, sivilleri azarlamak, sivillerin üstünde demoklesin kılıcı gibi sallanmak, hesabı kendisine istemek hiçbir sivil demokraside görülmemiştir. Siyasetçi paspas değildir, siyasetçi şamar oğlanı da değildir. Ben hiç kimsenin emir eri değilim.”
Arınç'ın Genelkurmay açıklaması karşısında verdiği bu tepkinin bir benzerini “vatandaşlık hukuku”nu esas alarak göstereceğini sanıyorum. Şöyle bir tepki mesela: “Vatandaş paspas değildir, şamar oğlanı da değildir, o kimsenin emir eri değildir. Kimin hangi mevkide bulunduğu hepimizin eşit olmasından kaynaklanmaktadır. Biz eşit vatandaşlar yoksak, o makamlar da yoktur.”
Arınç'ın geçenlerde üst üste yaptığı iki açıklamanın birisi –özetle- bu. Peki ya üzerinde fazla durulmayan ikinci açıklaması?
Eski TBMM Başkanı, Adana'da konuşma yapması için çağrıldığı “sivil” bir toplantıda da, resmi bayramlar, resmi törenler ve milli maçların dışında “saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasını” gereksiz bulduğunu açıkladı.
Epeyce zaman önce aynı konuda bir yazı yayımlamış birisi olarak Başkan'ın bu açıklaması ne kadar hoşuma gitti anlatamam. “Sivil” toplantıların demilitarize edilmesi yönünde ne güzel bir teklif.
Sözünü ettiğim eski yazıya bir türlü tamamlanmayan “yazlık kooperatifi”nin 20. yılında filan bir iş hanı odasında yaptığımız “genel kurul” toplantısını anlatarak başlamıştım. Genel kurulun toplandığı bu iş hanı odasında toplanan biz aşağı yukarı 20 üye önce “saygı duruşu” sonra da İstiklal Marşı'nın okunmasına davet edilmiştik.
Koridordan gelip geçenlerin gözünde ne derece absürd bir manzara arz ediyorduk kim bilir. Sıcak bir yaz günü bir odaya tıkış tepiş yerleşmiş bir avuç adam iş hanının alışıldık gürültüsü içinde söylediğim işleri yapmakla meşguldü. Milletin (üyelerin) derdi bir türlü bitmeyen inşaatı hızlandırmakken genel kurul bitmeyen evlerin bitmeyen hesaplarına geçmeden önce bizi “vatandaşlık sınavı”ndan geçiriyordu.
Arınç sözlerine ne güzel devam ediyor: “Ama biz kendimizi bunu yapmak zorunda hissediyoruz. Birileri acaba ne der diye korkuyoruz, endişe ediyoruz. Sivil bir toplantıda bunu yapmak 12 Eylül'lerden kaldı. Her kürsüye çıkan bununla başlamak ihtiyacını duydu. Bu bir rehin, bu bir korku. Çünkü öyle hadiseler yaşamışız ki, acaba birisi 'ne der' endişesi içindeyiz. Oysa böyle bir kural yok. O zaman biz çok rahat biçimde 'merhaba arkadaşlar' deyip toplantımıza başlayabilmeliyiz.”
İnternette dolaştım biraz, “Bakalım Arınç'ın bu sözleri nasıl haber olmuş” diyerek.
Olay şu başlıklarla verilmiş:
“Arınç'tan İstiklal Marşı çıkışı”.
“Arınç İstiklal Marşı'ndan rahatsız oldu”.
“Arınç'tan şimdi de İstiklal Marşı polemiği”.
“Eğitimcilerden Arınç'a İstiklal Marşı tepkisi”.
Görüyorsunuz, Arınç'ın “sivil hayat”ın en temel kurallarını hatırlatan sözleri gecikmeden “yine mi?” sorusunun dile getirilmesine neden olmuş.
İsterseniz şu son başlığa, yani “Eğitimcilerden Arınç'a İstiklal Marşı tepkisi” haber başlığına tıklayarak içinde ne var ne yok bir bakalım.
Sözü edilen “tepkiyi” veren Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı imiş.
Şöyle diyor: “Özgürlük ve bağımsızlığın ne kadar kutsal bedellerle korunabildiğinin en somut belgeseli olan İstiklal Marşımızın, özel toplantılarda ve lig maçlarında okunmasından rahatsızlık duyulması, bunun 12 Eylül'den kalma bir alışkanlık olduğunun söylenmesi oldukça manidardır.”
Ne diyelim şimdi biz bu “tepki” karşısında?
Al İstiklal Marşı'nı ve saygı duruşunu günün bütün saatlerinde oku ve dur mu desek acaba? Öğretmen sendikası olduğunuza göre bu işi sınıflara her giriş çıkışta da tekrarlayabilirsiniz istersiniz. Bunun neresi “manidar”mış onu da anlamadık. Arınç, açıkça, “bu tören sivil toplantılarda yakışık almaz” diyor; “mani”si “manidar”ı yok…
Türk Eğitim-Sen'in bu “rol çalmak” peşinde olan açıklamasını okuduğumda aklıma geldi: Bu sendikanın adını yakınlarda bir başka vesile ile anmamış mıydık?
Hatırladım gecikmeden; evet evet, yakınlarda bir Anadolu şehrinde “Hitler'in ruhuna helva dağıtan” bu sendikanın bir il başkanı değil miydi?
“Sivil hayat”ın tecavüzlerden uzak tutulmasını savunanlar olarak vakti çoktan gelmiş de geçmekte olan bu açıklamayı yaptığı için Arınç'a teşekkür borçluyuz.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT