1. YAZARLAR

  2. BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

  3. Arap Baharı Türkiye’ye Uğrar mı?
BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

BÜLENT ŞAHİN ERDEĞER

Yazarın Tüm Yazıları >

Arap Baharı Türkiye’ye Uğrar mı?

13 Kasım 2011 Pazar 17:51A+A-

Coğrafyamızda Osmanlı’nın bölüşümüyle ortaya iki tip yönetim çıkmıştı. Anglo-Arap Krallıkları ve Batı tipi Laik Cumhuriyetler. Suudi Krallığı, Ürdün ve Mısır krallıkları gibi Anglo-Arap Krallıkları tek adama bağlı ve aile soyunun devamını esas alan rejimler biçiminde örgütlenmişlerdi. Hamileri genellikle İngiltereydi... Türkiye, Tunus, Cezayir gibi Batı Tipi  Laik sistemler ise yine tek adam merkezli ama kültürel olarak yapısal değişimi esas alan rejimler olarak ortaya çıktılar.

Baas Sosyalizminin ortaya çıkışıyla birlikte Mısır, Irak ve Suriye Anglo-Arap Krallık olmayı bırakıp Batı Tipi  Laik/Ulusalcı rejim olmayı tercih ettiler. Ama bu tercih özde bir şeyi değiştirmiyordu. Tek adamcı despot iktidar mantığı aynen devam ettirilmiş oluyordu.  Bu tip Baas rejimlerinin hamisi ise genellikle Sovyetler oluyordu.  Türkiye Hilafetin son merkezi olması  dolayısıyla özenle işlenmiş Batıcı bir rejimle tanıştı. İslam dünyasının beyni konumundaki Osmanlı medeniyetinin tam merkezinden kimlik değiştirmesi, başkalaşarak kendisine yabancılaşması Kemalizm’in kültür devrimiyle gerçekleşiyordu. “Yedi Düvel’e”, “Tek Dişi Kalmış Canavar”a karşı verilen mücadelenin sonucu Canavar gibi olmaya çalışmak ya da moda deyişle “Batılılışmak”tı...

Tek Adam merkezinde örgütlenen ve muhalefetin olmadığı, medyanın ve ekonominin devletin kontrolünde olduğu Türkiye, her türlü muhalif itirazın şiddetle bastırıldığı, muhaliflerin vatan haini ilan edilerek “imha edildiği” bir rejimi ortaya çıkartmıştı. Bugünkü Sol-Ulusalcıların ürettikleri anti-emperyalist kurgunun aksine özellikle 2. Dünya savaşında hem İngiltere/ABD’ye hem de Nazi Almanyasına paralel dostluklar kuran Tek Parti Türkiyesi İzmir İktisat Kongresiyle ülkeyi Kapitalizme açıyor, M. Kemâl İngiltere ve ABD ile dost olduklarını ilân ediyordu.  Rejimin Hitler Almanyasıyla olan “dostâne” ilişkiler de cabası... Sonra ne oldu? Tek Adam/Ebedi Şef rejimi değişen dünya dengelerine ayak uydurarak zoraki demokrasiye kendi üst kimliğini koruyarak râzı oldu.  45’te Kazananların oyununa ayak uyduran Kemalizm ancak böyle ömrünü uzatabilirdi...

Baas ‘ın tek adamları ise vesayet demokrasisine geçmek yerine darbeciliği açıktan sürdürmeyi ve anglo-Arap krallıklarının  “Arap Cumhuriyeti” versiyonu olmaya devam ettiler. Bugünün gelinen noktada kaba şiddetin sonucunun şiddet yoluyla yani devrimle sonuçlanıyor. Türkiye ise daha yumuşak bir geçişle halkın taleplerinin sandık yoluyla askeri vesayeti tasfiye etmesine sahne oluyor. Türkiye yaşadığı darbeleri bir daha yaşamamak için yol ayrımında ya Baas tipi görünürde “cumhuriyet” ama özde “oligarşi” olmayı devam ettirecek ya da bu yumuşak geçiş sürecini devam ettirerek 45’te yaşanan değişimi yeni bir boyuta taşıyacak. Tek Adamcı, Ulusalcı resmi ideolojisini de tasfiye ederek tam bir halk iktidarına kavuşacak. Çoğulcu, etnisitelere saygılı, din özgürlüklerini güvence altına alan bir güven adası haline gelecek. Bu tercih eli silahlı her iki taraf tarafından kangren hale getirilen Kürt sorununun da anahtarı aslında... Bu yol ayrımı ancak bir paradigma değişimiyle gerçekleşebilir. Neden?

 Çünkü tüm ulusçuluklar aynı paradigmadan beslenir: Laiktirler/İslam'ı payanda olarak "kullanırlar" ama ona düşmandırlar, Yapaydırlar: kurgusal tarih, dil ve toplum yaratma peşindedirler. Militaristirler: Genellemelerle ötekileştirerek bölerler ve şiddetten beslenirler. Onun için sağıyla, soluyla, KCKsiyle, Kemalizmiyle Baasıyla bu ortak paradigmadan hicret etmek farzdır. 

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum
  • Bahadır Kurbanoğlu / 14 Kasım 2011 12:51

    Gelişmeleri "biz kimiz ki?"; "gücümüz ne ki?" "biz zaten adam olmayız!" "Lehimize gibi görünen durumların arkasında mutlaka başkalarının planları vardır" psikolojisinin yansıttığı ak-kara ikilemi ve kolaycılığı ile değil; anlamaya çalışarak kavramayı denemeliyiz. Halkların genel maslahatlarını teminde onları doğru yöne sevketmeye çalışan Tunus, Mısır ve Libya'daki İslami hareketlerin tecrübelerine güvenen bir bakış açısı/zihin yapısıyla okumaya çalışmak kanımca adalete daha yatkın bir duruşu ifade eder.
    Bir de böylesini deneyin ve bu gelişmeleri yaşayanların da damgalanmaktan önce zamana ihtiyaçları olduğunu kalbinize ve zihninize bir zahmet anlatmaya çalışın.

    selam ve dua ile...

    Yanıtla (0) (0)
  • Bahadır Kurbanoğlu / 14 Kasım 2011 12:44

    Ekrem bey gibiler yaptıkları bu türden yorumlarla çoğu zaman kendi bindikleri dalı kestiklerini farkedemiyorlar. Üstelik olan bitene haksızlık ettiklerinin farkına da varamıyorlar.

    İlki şu; Eğer herşey Batı'nın kontrolü altında gerçekleşiyorsa, gün gelip sizler de ortalıkta görünmeye başladığınızda birileri de çıkıp sizlere aynı eleştiriyi yapacak ve kullanıldığınızı ima edecektir, bundan emin olabilirsiniz. Hatta kimbilir belki 28 Şubatlarda ya da militarizme karşı gerçekleştirdiğiniz bir çok eylemin ardından (Eğer bu fiillerde bulundu iseniz) yakın çevrenizden bile bu minvalde eleştiriler almış olmanız muhtemeldir.
    İkincisi; bu yorumunuz içinde ciddi bir hak gaspını barındırıyor. Halkların taleplerini, meydanları doldurmalarını ve bunu yaparken canlarını ortaya koymalarını adeta hafife alıyor. Gittiğiniz yol yol değil mesajı veriyor. Peki bu ne anlama geliyor? Mesela elinizde bu halkların Batılılar tarafından kullanıldığına, bir yerlerden düğmeye basıldığına dair kanıtlar mı var?
    Demişsiniz ki "halk birbirine kırdırılıyor." Hangi ülkede halkın birbirine kırdırıldığına dair bir örnek verebilir misiniz? Evet Esad buna uğraşıyor. Bir nusayri-sünni çatışmasını çok istiyor ama bunu körükleyen batılılar değil Esed. Yani Batılı seküler totaliter ideolojilerle ayakta durmuş diktatörler! Libya'da Kaddafi'nin ordusunu halktan sayacaksak eğer o başka. Ama Tunusta kimse birbirini kırmadı; Mısır'da da öyle. Ve diktatörlere karşı mücadele ortaya koyduğunuzda ister istemez onların ordularını, istihbaratlarını karşınızda bulmanız doğaldır. Doğal olmayan, bunları halktan saymaktır. Batı çalışma grubu, MGK uzantıları, Jitemcileri halktan saymak gibi bir duruma tekabül ediyor bu durum.
    Bülent kardeşe yaptığınız göndermeye gelince;
    Darbeci ortamların gerilemesi, onların güçlerinin kırılmasıyla birlikte halkın genel maslahatına gelişmeleri olumlamak ve bunu bir durum tespiti olarak dile getirmek ne zamandan beri genel anlamda "bahar olarak niteleyip" sınırsız bir kredi açmak anlamına gelmekte.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ekrem Daştan / 13 Kasım 2011 22:31

    Arap baharı/dayatması bu ülkeye gelmedimi Bülent bey! aksi halde örnek/model ülke havalarıyla Suriye'ye efelenemez,Mısır'a laiklik vaazında bulunulamazdı.Hatta bu baharın gelmesinde sizlerinde katkısı inkar edilemez "oy vermek devrimci bir eylemdir" şiarıyla!!! baharın ülkemize gelmesinede öncülük etmiştiniz unuttunuzmu.Bu bahar kandırmacasına daha ne kadar pirim vereceğiz.Batılılar bir ülkeyi işgal edecekleri zaman eskiden bizzat kendileri yapardı şimdilerde ise ülke insanını birbirine kırdırıyor adınada bahar diyor.Yapmayın Allah aşkına...

    Yanıtla (0) (0)
  • özgür ebuzer / 13 Kasım 2011 20:11

    s.a
    ilimli islam mi ,siyasal islam mi ,radikal islam mi,türk-islam mi,kürt-islam mi, harici islam mi ,sünni islam mi ,sii islam mi.......
    Yoksa ÖZ MUHAMMEDI ISLAM MI!!!!
    WESSELAM

    Yanıtla (0) (0)