Arap Baharı İslâmcılarının çekingen dili
Tunus’ta fitili ateşlenen Arap Baharı yine Tunus’ta yapılan ilk özgür seçimler sonrasında Nahda hareketinin birinci parti olmasıyla İslâmcıların yeni dönemde belirleyici olacaklarını ortaya koydu. Bundan kastımız ne Tunus’da ne de diğer ülkelerde Batı’nın korkulu rüyası olan İslâmî rejimlerin kurulacağı değil elbette.
Kaddafi sonrası Libya’da, Mübarek sonrası Mısır’da İslâmî eğilimli parti ve yapıların bu yeni dönemin oluşmasında etkili oldukları gibi sonrasında daha da etkili olacaklarını söylemek malûmu ilam olacak. Suriye ve Yemen’de durum daha kaotik olmakla beraber en nihayetinde sonuç farklı olmayacak gibi.
Evet, tarih hızlandı bu bölgede. Coğrafyanın siyasi rejim haritası halkların katılımıyla yeniden belirleniyor. Bölgenin hakiki unsurlarının ülkelerinin gelecekleri için irade sergilemesi bizi heyecanlandırıyor. Ancak bazı gelişmelerin bizi endişelendirdiğini de söylememiz gerekiyor.
Ne demek istediğimi izaha geçmeden önce, yazacaklarımın Arap Baharı’na gölge düşürmeyi hedeflemediğini, insanî ve ahlâkî olan halk taleplerini desteklediğimi bu köşeyi takip edenler bilirler zaten.
Bizi endişelendiren husus, Müslüman liderlerin içine girilen bu yeni dönemde Batı’yı, ülke içindeki gayrimüslimleri ve laik kesimleri ürkütmemek için bölgenin aslî unsuru olan Müslüman çoğunluğun haklarını ikame noktasında çok fazla ürkek davranmasıdır.
Teennî ile hareket etmeleri anlaşılabilir tabiî. Diktatörlerden ve onları destekleyen Batılıların çifte standartlarından çok çekmiş olan insanlar gereksiz mâceralara atılmamalı, buna diyecek hiçbir şeyimiz olamaz.
Bu meyanda ilkesel olarak Müslümanlar gibi düşünmeyen kesimlere ve Müslüman olmayanlara hak ve hukuklarının tesisinin anayasal güvence altına alınacağı garantisi verilmesi gereklidir. Ama bunlar yapılırken Müslümanların da kendi algı dünyalarına paralel siyasi, ekonomik ve ictimaî projeler geliştirmeleri, bunu teklif etmelerinin bir hak olduğu garantisi verilmelidir.
Hassas güç merkezlerinin gazabını çekmemek adına Batı lehine ve bölge halkların aleyhine geleceği ipotek altına alacak beyanatlardan, coğrafyanın aleyhine ilişkiler kurmaktan, anayasa yaparken ülkeye deli gömleği giydirecek ve her biri ileride patlayacak mayın niteliğinde maddeler koymaktan imtina edilmelidir.
‘Bu süreç geçsin, sonra gereken tashih yapılır’ anlayışı, Osmanlı sonrası vücut bulan Müslüman ülkelerde kanaat önderlerinin içine düştükleri bir hataydı. Neticede gereken tashih yapılamadı. Ümmetin bir yüzyılı gereksiz yere heba oldu. Zamanında atılması gereken adımlar atılmadığından, alınması gereken önlemler alınmadığından inisiyatif başkalarına geçmişti.
Batı’nın hâkim olduğu seküler dünya sistemine eklemlenme, paradigma dışı siyasi ve ekonomik sistem arayışlarına girmeme sözleri halka rağmen veriliyorsa, endişe etmek kaçınılmazdır.
Bu bağlamda özü itibarıyla İslâmî hayat tarzını ölçü alan Nahda hareketinin AK Parti’yi model aldığı açıklamaları, Batı’da, İslâmcıların sisteme entegre olacağı sözü olarak algılanıyor. Oysa AK Parti tecrübesinden istifade etmekle onu model almak birbirine karıştırılmamalı. Her ülkenin kendine has sosyal gerçekliği vardır çünkü.
Laik ve gayrimüslimlerin hukukunun güvence altına alındığı bir vasatta on yıllardır asıl baskıların muhatabı olan Müslümanların inandıkları gibi hayat inşa edebilmelidir.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT