'Apo' da değişebilir
İmralı'da ömür boyu hapis cezasını çekmekte olan PKK'nın kurucu lideri Abdullah Öcalan ya da (Kürtlerin tercih ettikleri adıyla) "Apo", geçen ay avukatlarıyla yaptığı görüşmelerden birinde şunları söyledi:
"Ben eski ben değilim... Geçmiş, geçmişte kaldı. Devlet de eski devlet olamayacak. Ben daha öncesinde reel sosyalizmin etkisiyle birtakım şeylerin olabileceğini düşünüyordum... Çatışma, şiddet, ölüm benim mantığım değildir. Bunlardan vazgeçtim. Demokratik siyaseti ve özgürlüğü esas alıyorum..." (Hürriyet, 27 Temmuz)
Öcalan söylediklerinde samimi olabilir mi? Bu kadar çok insanın can verdiği bir silahlı isyanı başlatan, en yakın yoldaşlarını bile göz kırpmadan öldürten bir adam, gerçekten "çatışma, şiddet ve ölüm"den vazgeçmiş olabilir mi? Bu soruya, esas olarak, iki cevap verilebilir: Hayır, değişmiş olamaz. Amacı, PKK'yı kurarken olduğu gibi şiddet yoluyla bütün Kürtleri tek bir Marxist–Leninist devlet altında birleştirmektir. "Takiyye" yapıyor... Evet, Öcalan dahi değişebilir. Ayrılıkçılıktan vazgeçtiğini, Türkiye'nin bütünlüğü içinde çözümden yana olduğunu açıkladığı gibi, "çatışma, şiddet ve ölüm"le bir yere varılamayacağını da kavramış olabilir...
Bu cevaplardan hangisi daha akla yatkındır? Bana göre, ikincisi. On yıldır hapis yattığı İmralı'da Öcalan, hayatının bir muhasebesini yapmış olabilir. 25 yılın acı tecrübeleri ışığında, silahlı bir çözüm olamayacağını anlamış, Türkiye halkının ezici çoğunluğunun kardeş kavgasının son bulmasını talep ettiğini, ülke bütünlüğü içinde bir çözüm bulunabileceğini görmüş olabilir. Dünyanın insan hakları ve demokrasi çağını yaşadığını, uluslararası konjonktürü, vs. dikkate alarak eski görüşlerini terk etmiş olabilir.
Bu mümkündür çünkü, elbette istisnasız herkes için söylenemeyecek ise de, insanoğlunun ayırt edici vasıflarından biri, aklını kullanarak hatalardan ders çıkarmak ve yanlışlardan dönmektir. Bu gerçek, kişiler, siyasi akımlar ve partiler gibi, devletler için dahi geçerlidir. Böyle olmasaydı, Sovyet Komünist Partisi komünizmden vazgeçmez, Sovyetler Birliği dağılmazdı. Çin, plan ekonomisi yerine piyasa ekonomisi kurmaya girişmez, komünistliği lafta kalmazdı. Avrupalı Marxist partiler sosyal demokrasiyi benimsemezdi, vs.
Yakın tarihimiz de hatalardan ders çıkarıp yanlışlardan dönenlerin örnekleriyle doludur. AKP, Milli Görüş Hareketi'nin hatalarından ders çıkarıp, yanlışlarından vazgeçmeyi bildiği için Türkiye'nin en güçlü partisi haline gelebildi. Ben dahil, gençliklerinde devrimciliği, cuntacılığı desteklemiş kimselerin pek çoğu bugün siyasi özgürlük olmadan, şiddet kullanarak hiçbir sorunun çözülemeyeceğini savunmuyor mu?
Peki, Öcalan'ın şiddetin son bulmasına bir katkısı olabilir, bunun için kendisiyle görüşülebilir mi? Bu soruya da esas olarak iki cevap verilebilir: Hayır, Öcalan hiçbir şekilde muhatap alınamaz. Doğru olan, bunca insanın ölümüne yol açan silahlı isyanı başlatan adamı yok saymaktır. Evet, Öcalan'ın silahların susmasına, akan kanın durmasına bir katkısı olabilir. Zira hapiste de olsa Öcalan'ın PKK üzerinde önemli bir etkisi var. Bu nedenle kendisiyle konuşulabilir.
Şahsen uzun yıllar, sorunun çözümü için Kürt kimliğinin tanınmasına yönelik reformların yapılmasının esas olduğunu, bu bağlamda Kürtlerin yalnızca meşru temsilcileriyle konuşulmasını savundum. Fakat, ne yazık ki, bunların yapılmasında çok gecikildi ve gerek PKK, gerekse Öcalan Kürtlerin en azından bir bölümü üzerinde etkinliğini korudu. MİT eski yetkilileri dağdan indirilmesi için PKK ile "gizli müzakereler" yapılabileceğini söylüyorlar (Taraf, 11 Ağustos). Eğer PKK ile gizli görüşme yapılması makul ise, İmralı'da hapis olan lideri Öcalan ile niye konuşulmasın? Bu, işlediği suçlardan affını kesinlikle gerektirmez. Zaten böyle bir talebi de yok.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT